19 Haziran 2020 Cuma

Benden Size, Hava Atmaya Dayalı, Temsili Bir Namaz


Sanmayın hakikaten namaz kılıyorum. Tamamen özentiye dayalı temsili bir namaz bu. 

İlahiyat Camisinde cuma namazını kılıp çıkarken ceketini omuzlarına atmış ve namaz kılmaya devam eden birini arkasından gördüm. Sağ kolunu göremedim. Dedim ki sağ kolu yok. Az daha divelendim. Sol kolu da yok. Dedim, iki kolu olmadığı halde namaz kılmaya çalışıyor ve kollarının olmadığını göstermemek için ceketini omzuna atmış. 

Tam çıkışa doğru biraz daha yürüyünce el ve kollarının sapa sağlam olduğu gördüm. Yaşı 70'in üzerinde olan amcanın rükuya ve secdeye varmasını bekledim. Bakalım ceketi düşürmeden üzerinde duracak mı diye. Hem rükuyu hem de secdelerini yaptı. Hayret ki ceket omzundan düşmedi.

Daha önce ceket omuzda, ayakkabısının arkasına basmış, eline de 33'lük tesbihini almış dışarılarda gezip dolaşanlar gördüm de namazda uygulayanına ilk defa şahit oldum.

Eve gelir gelmez arşive kaldırılmış ceketlerimden birini arayıp buldum. Ceketin düşüp düşmediğini namaz kılarken üzerimde denemek istedim. 

Omzuma ceketi attım. Seccadeyi serdim. 

Oğlana, oğlum ben namaz kılarken çek ve çektiğini bana at dedim. Kıldım ve gördüğünüz gibi ilk denemede ceketi düşürmedim. 

Hasılı, maharetse maharet...havaysa hava... Sizin de bu maharetimi ve havamı görmenizi istedim. 

Bu arada ceket omuzda namaz kılmanın havası bir başka oluyormuş. Temsili de olsa bunu derinden hissettim. Varın siz, amcanın havasını düşünün.

Aramızdaki farka gelince;
Amca hakiki namaz kılıyor, ben ise temsili.
Amca açık havada herkese havasını atarken bense perdeleri kapalı, içerisi karanlık bir yerde kendi kendime havamı attım. Başka da kimse yoktu zira.

Bir hava da bizden olsun. Zira neyimiz eksik diyorsanız, atın omzunuza ceketinizi, serin önünüze seccadenizi. Durun namaza. İster hakiki ister sahtesini kılın. Bir hava da sizin olsun...

Hiç Ahiret Sorusuyla Karşılaştınız mı? ***


Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, diğer kurumlar, özel kuruluşlar ya da yüksek lisans veya doktora öğrencileri tarafından zaman zaman önümüze bir konu ile ilgili hazırlanmış bir anket konur. Anketlerin bazısı yapabilir misin şeklinde gönüllülük esasına dayalı iken bazılarının doldurulması dayatmaya dayalı: Şu tarihe kadar yapılacak denir. Cevap vereceğin anket sorularının bazısı matbu iken çoğu dijital ortamda yapılmaktadır.
Herhangi bir konuda araştırma, inceleme, sorun tespiti bakımından birtakım verilere ihtiyaç olabilir. Bunun için de anketlere ihtiyaç vardır. 
Basit gibi görünen anketin hazırlaması ve okunması zor olsa gerek. Zira hiç anket hazırlamadım. Soruları hazırlayacaksın, anketi kimlerin dolduracağını belirleyip onlara ulaşacaksın. Verilen cevapları bilimsel veriler ışığında oranlayacaksın. Hata payını belirleyeceksin gibi. Bunlar, anket hazırlayan ekibin işi ve profesyonellik gerektirir. Biz, bizi ilgilendiren yani anket doldurma kısmına bir göz atalım. Zira anketleri biz dolduruyoruz. 
1.Hatır veya zorunlu önüne konan anketi "Aman! Anket değil mi? Getir iki dakikada doldurayım, diyorsun. Anketin içine girdikçe kazın ayağının hiç öyle olmadığını anlıyorsun. Soru içinde sorular var soruların içerisinde, hem de sayfalar dolusu. Hele bu anketi elektronik ortamda yapıyorsan cevap verdiğin sorunun altında yeni soru pencereleri açılıyor. Sorular ise daha görmesek de teşbihte hata olmasın, ahiret sorusu gibi sorular. Bazen sorgu melaikesinin yeni sorusuna muhatap olmamak için "fikrim yok" seçeneğini işaretlemek zorunda kalıyorsun. 
2.Soruların içine girdikçe iş inada bindi deyip önce anlamaya çalışıyorsun. Anladık diyelim. Cevap vermeye kalkıyorsun. Karşına o biçim cevaplar çıkıyor ki apışıp kalıyorsun. İşte size bir örnek:
a- Hiç Katılmıyorum
b-Oldukça Katılmıyorum
c-Kısmen Katılıyor- Kısmen Katılmıyorum
d-Oldukça Katılıyorum
e-Tamamen Katılıyorum
Şansınız var. Bu cevaplar en az seçenekten oluşuyor. Bir de en alt tarafa diğer seçeneği konuyor ki yaz yazabilirsen.
3.Anket doldurmak sıkıcı da olsa en sevindirici yanı "Anket bitmiştir. Kaydet’e basınız" cümlesidir. Aslında en sevindirici olanı  hiç ankete katılmamaktır.
4.Yapılan bu anketler ne kadar bilimsel ne kadar doğru cevaplar veriliyor ne derece doğru okunuyor? Bu anket sonuçları nerede kullanılıyor yoksa anket yapmış olmak için mi yapılıyor, bu da ayrı bir konu.
Hasılı, bugüne kadar herhangi bir anket doldurmadı iseniz dünyanın en şanslı insanı ve Allah'ın sevgili kulusunuz demektir.

***23/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


17 Haziran 2020 Çarşamba

Kaldırımlarla Aranız Nasıl? ***

Mecbur kalmadıkça arabaya binmem. Fırsat buldukça yürürüm. Yürümeyi seviyorum. 
Yollara paralel bir şekilde taş, kilitli taş, mermer gibi şeylerle hafif yüksekçe yapılmış yaya yolu dediğimiz kaldırımlar, araç trafiğinin yoğun olmadığı tenha yollar, mahalle araları ve bazı parklarda bulunan yürüyüş parkurları yürüyüş için ilk akla gelen yerlerdir.
Çarşı merkezlerinde bulunan kaldırımlar insan yoğunluğu bakımından kalabalık olduğu için seri yürümeye çok müsait değil. Her yerde yürüyüş parkuru yok. Geriye mahalle aralarında bulunan sokak ve caddeler kalıyor. Sokak kaldırımları, buraya kaldırım yaptık anlamında öylesine yapılmış süs kaldırımlardır. Üzerinde yürünmez. Çünkü daracıktır. Geniş kaldırım yapılmaya kalkılsa orta yerde zaten yol kalmaz. Yürümek için geriye mahalle aralarından geçen alternatif yolların kaldırımları kalıyor. Çünkü bu yolların kenarına yapılmış kaldırımlar biraz daha geniş. Öyle ya! Yollar araçlarınsa kaldırımlar da yayaların. 
Yayalara ait bu geniş kaldırımlara rağmen kaldırımlarda yürümek maharet ister. Yürümek için bol zigzag çizmek zorundasın. Çünkü kaldırımlarda yürüyen yayanın dışında ne ararsan var: Aynı hizada olmayan ağaçlar, özel mülkün bahçesinden sarkan ağacın dalları, yönlendirici ve bilgilendirici trafik levhaları, beton direk, demir direk, ağaç direk, elektrik ve telefon kutuları, kaldırımın tam ortasına gömülmüş çöp konteynırları, kaldırıma araç konmasının önüne geçmek için kaldırım üzerine sabitlenen demir dubalar, yönlendirici okul levhaları, reklam panoları, otobüs durakları, kaldırımda bisiklet sürenler vs. Birkaç sene öncesine kadar esnafın kaldırım üzerine teşhirlik ürün koyma modası vardı. Belediyelerin sıkı denetim ve uyarıları sayesinde bereket şimdi kaldırımlara teşhirlik ürün konmuyor. Kaldırım üzerinde tüm bunları görmeye alıştık. Bu yüzden kaldırıma çıkınca dümdüz gitmen mümkün değil. Sürekli sağa, sola sapman gerekecek. Hafif bir dikkatsizlik kaldırım üzerindekilerden birine çarpman demektir. Hepsine dikkat etsen bile sağdan gitmeyip sana çarpacak gibi tersinden gelen, hiç istifini bozmayan tipler çıkıyor karşına. Bu cinslere yol vermek için araçların seyrettiği yola inmen gerek. Zaman zaman çökmüş kaldırımlar, taşı çıkmış veya taşı oynayan kaldırımlar da eksik değil. 
Yaya yolu diye bildiğimiz kaldırımları bizim milletimiz bir başka amaçla daha kullanıyor: Kaldırımlara aracını park ediyor. Kimi enlemesine, kimi boylamasına aracını koyuyor. Bu, diğer yürümeye engel kaldırım işgallerine rahmet okutan cinsten. Çünkü geçemezsin. Bu durumda yapacağın tek şey yürümeye devam için yola inmek. Yolun kenarına inmek de yeterli değil. Ta yolun ortasına, araçların vızır vızır geçtiği yere kadar kendini tehlikeye atarcasına inip yürümelisin. Çünkü yolun kenarında da park edilmiş diğer araçlar var. Tüm bunları yaparken yani geçip giderken hem kaldırım üzerindeki hem de kaldırıma paralel park edilmiş araçlara azami gayret göstermek gerek. Çünkü araçlar pahalı ve önemli. Bir yaya olarak ben kimim ki... Kaldırımlar ve yol kenarları işgal altında olduğundan dolayı yürümek için önden ve arkadan araç çarpsa ne olur. Önemli olan araçların zarar görmemesidir. 
Hasılı bu ülkede yürümek zor mu zor, mesele mi mesele. Bu yüzden yayaların yürümesine engel olacak şekilde kaldırımlar bu şekilde amacı dışında kullanılıyor ve buna engel olunamıyorsa en iyisi kaldırımları kaldırmak. Başka da aklıma bir şey gelmiyor.

***20/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.