18 Eylül 2019 Çarşamba

40 milyon 656 bin 388 TL ***


"İyi Parti Yüksek Seçim Kurulu Temsilcisi Tolga Öztürk, Yüksek Seçim Kurulu'na 23 Haziran 2019'da yenilenen İstanbul seçiminin maliyetini sormuş. YSK Başkanvekili Erhan Çiftçi, seçim maliyetinin 40 milyon 656 bin 388 TL olduğu cevabını yazılı olarak vermiş.


Bu rakam yenilen İstanbul seçimleriyle ilgili bir maliyet. Bu rakamdan hareketle 31 Mart seçimleri dolayısıyla 81 vilayette toplam ne kadar para harcandığının hesabını varın, siz yapın. Çünkü benim Matematiğim iyi değil, hesap ve kitap işlerinden anlamam. Bu konuda anladığım tek şey, sadece yenilenen İstanbul seçimlerinin maliyeti bile dudak uçuklatır cinsten olduğudur. Bu parayı bir de eski parayla telaffuz etmeye kalkın. İnsanın akıl ve havsalası durur. Buna bir de son birkaç yılda arka arkasına yaptığımız seçimleri düşünün. Demokrasinin bir gereği olarak yapılan seçimlerin maliyetinin bilançosunun çok korkunç olduğunu anlamak herhalde zor olmasa gerek.

Yönetim tarzımız itibariyle seçime gidip bizi yönetecek insanları seçeceğiz elbet. Bunun maliyeti sorgulanmaz. Sonucuna katlanacağız. Fakat bu demek değildir ki biz bu maliyeti hesaba katmayacağız. Sorulan bir soruya verilen bu maliyet bizi ince ince düşündürmeli. Süresi gelmeden haydin erken seçime gidelim veya bu seçimi yenileyelim demenin bir bedeli olduğunu ekonomik darboğazdan geçtiğimiz dönemlerde bir erken seçimin veya seçim yeniletmeye kalkmanın lüks bir istek olduğunu göz ardı etmeyelim. Eğer birileri erken seçim veya seçimi yeniletmek istiyorsa yapılacak seçimlerin maliyetini kendisi veya partisi karşılayacaksa gerekirse defalarca seçim yapalım. Ama giden para hazineden çıkacaksa herkesin oturup bir düşünmesi gerekir. Çünkü bu parada 82 milyonun hakkı var.

Gördüğünüz gibi harcanıp çöpe atılan paranın tasası bana düştü. Maliyet hesabı yapıyorum. Belki bazılarınız bana kızacak biliyorum ama problem değil. Ben bu maliyet hesabını para benim olmasa da zaman zaman yaparım. En son 31 Mart seçimleri sonrası yapmıştım. (https://www.pusulahaber.com.tr/secimlerin-maliyeti-9421yy.htm) Yazık giden bu paraya! İsraftır bu, gereksiz harcanan paradır. Biz oturup günde şu kadar ekmek çöpe gidiyor diye israf hesabı yapalım. En büyük israf budur bence. Çünkü seçime giden paraya göre yapılan ekmek israfı devede kulak kalır. Bir an düşünelim, seçim yenilenmeseydi bu parayla ne istihdamlar yaratılır ne yatırımlar yapılır ne borçlar ödenirdi. Seçim dolayısıyla partilerin ilave harcadığı para  bu hesaba dahil değil sanırım. Yenilenen seçim olduğu için partilere hazine yardımı yapılmadı. Bir de yardım yapılsaydı, miktar hangi boyutlara varırdı? Bunu takdirlerinize bırakıyorum.

Bu vesileyle bazıları yazılarının sonunda "Ne zaman adam oluruz" diye sorar. Cevabını da kısa ve öz olarak kendisi verir. Benim böyle bir mizacım yok ama bugünlük onlardan bu soruyu ödünç alayım ve "Bu ülke ne zaman düze çıkar" diye sorayım.

Ne zamanki bu ülkede seçimler zamanında yapılır, adam gibi düzgün yapılır ve sonuca herkes katlanır ve seçimler iptal edilip yenilenmez, seçimlerde harcanan para milletin parası bilinir ve harcamada daha hassas olunur ise bu ülke, en kısa zamanda düzlüğe çıkar, hatta koşar.

***19/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Geçmişten Günümüze Siyasi İktidarların Terördeki Payı


Salı gün "HDP'lileri Anlamak Zor" başlıklı bir yazı kaleme almış, HDP'nin terörle arasına mesafe koymadığı gibi göbeğinde olmaya devam ettiğini işlemeye çalışmıştım. Bir arkadaşım “Dünyanın hiç bir ülkesinde, etnik kökene dayalı bir partiye izin vermezler, kapatılmalıdır. Samimî siteminizi iktidar partisine yönlendirip, uyarmanız daha uygun olmaz mıdeyince terör konusunda iktidar partisine de sitem etmemiz gerektiğini düşündüm.  

HDP’ye sitemden öte kızgınlığım var. Çünkü gerilimden beslenmek istiyor. Bu yüzden kaşımaya devam ediyor. Kaşıdıkça, üzerlerine gelindikçe oyları artıyor nasılsa. Sitem ve kızgınlığımdan hükümetler de beri değildir. Çünkü terör konusunda hükümetlerin üzerlerine düşen görevi hakkıyla yaptığını düşünmüyorum. Yalnız terörün bu noktaya gelmesinde sadece bugünkü hükümetin payı yoktur. 1980’den beri hükümet olmuş her hükümetin az veya çok payı vardır. Payı vardır derken hükümetler terörü destekledi anlamı çıkmasın. Her bir hükümetin terörü önleme konusunda samimi olduğunu düşünüyorum. Ama gelinen noktayı görünce tek başına samimiyetin yeterli olmadığı acı tecrübeyle anlaşılmıştır. Niyetim suçu hükümetlere yıkmak değil. Bir durum tespiti derdim.

PKK terörünün neşvünema bulmasının;
*İlk müsebbibi 12 Eylül harekatının askeri konseyi ve “Yönetime el koyan bizim çocuklar” diyen ABD’dir.
*1984’te ilk kanlı eylemini PKK, Eruh’ta gerçekleştirdiği zaman, zamanın başbakanı bu eyleme “Üç-beş çapulcunun işi” diyerek bu kanlı örgütü küçümsemiştir.
*90’lı ve 2000’li yıllar arasında ülke koalisyonlarla yönetildi ve her koalisyon uzun ömürlü olmadı. Siyasi istikrar oluşmadı. OHAL ilan edildi. Terörle mücadele askere bırakılarak polisiye tedbirlerle iş geçiştirildi. Bu süreçte asker dağı, taşı bombalamakla yetindi. İlan edilen OHAL’den o bölgelerde yaşayan halk da nasibini aldı. Bu dönem faili meçhullerin arttığı dönem aynı zamanda. Halk bu dönemde devlete karşı iyice bilendi.
*2002’den sonra iktidara gelen parti ise güvenlikçi politikaların yanında çözümü, çözüm süreci ile denedi. Süreç akim kaldı. Burada hata terör örgütünün muhatap alınmasıydı. Halbuki çözüm için halk muhatap alınmalıydı.

Birkaç maddede özetlemeye çalıştığım terörle mücadele safhaları terörü bitirmediği gibi iyice artırmıştır. Devletin terörle mücadelede aldığı inisiyatif dolayısıyla terör örgütü, ülke içinde pek operasyon yapamasa da Suriye’de bir mevzi kazanmıştır. Çıktığı ilk anda bölgesel bir terör örgütü olan PKK, içte ve dışta verilen büyük destekle uluslararası çalışan devasa bir örgüt görünümü kazanmıştır. Örgütün bu noktaya gelmesinde maalesef her hükümetin az veya çok payı vardır.

Bundan sonra ne yapılabilir? Silah doğrultan örgüte aynıyla mukabele edilerek silah doğrultulmalıdır. Devlet iyi bir istihbaratla terör örgütünün insan kaynağını kesmelidir. Terör örgütüyle bağını kesmediği halde HDP’nin nasıl 6 milyon oy alabildiğinin iyi bir araştırılması yapılmalıdır. Halk niçin bu partiye oy vermektedir sorusuna aranan cevap bulunduktan sonra Doğu ve Güneydoğunun sorunlarını tespit edip gidermek için birebir halk muhatap alınmalıdır. Halkın makul istekleri yerine getirilmelidir. Terörün dış desteğini kesmek için dış politikada iyi bir diplomasi yürütülmelidir. Doğu ve Güneydoğudaki feodal yapı mercek altına alınmalı; ağaların, şeyhlerin, aşiretlerin halk üzerindeki etki ve baskısı yok edilmelidir.


16 Eylül 2019 Pazartesi

Geldiğimiz Nokta

Bundan on sekiz yıl önce bu ülkede bir rüzgar esti. Yıllardır mağdur edilen, dışlanan ve horlanan kesim iktidara geldi. İktidar önce dibe vuran ekonomiyi düze çıkardı, döndürülebilir hale getirdi, enflasyonlu hayat son buldu. Orta ve dar gelirli zammın ne olduğunu unuttu. Vatandaşın parası bereketlendi. Alım güç arttı. Ekonomik yönden rahatladı. Ülke şantiyeye döndü, alt yapı ve çift yönlü yollar yapıldı. Yıllardır kronikleşmiş birçok soruna el atıldı. Çoğu çözüldü, çözülemenyeler için taraflarla bir araya gelindi. Okullar arasındaki kat sayı adaletsizliği kaldırıldı. Seçimlere gidilirken seçim ekonomisi uygulanmadı. İktidar birçok meseleyi hallederken yerleşik düzen ve devletin kurumlarıyla mücadele etti ve başarılı oldu. Çalışma ve mücadele azminden dolayı her seçimde oyunu da artırdı. Her iki kişiden birinin oyunu aldı.  Oy vermeyenler bile kendilerini takdir etti ve gıpta etti. Tüm bu mücadeleyi ve çalışmayı yaparken halkı kutuplaştırmadı, herkesi kucakladı. Ekip ruhuna önem verdi. Birlik ve beraberlik vardı, fedakarlık vardı. Ekip ibadet aşkı içerisinde çalıştı, hiç düşünmeden birbirlerine makam ve koltukları teslim ettiler. Bu süreçte iktidarın en büyük destekçisi Batı dünyası ve ABD oldu. Askeri vesayetin gücü kırıldı.

Ne zaman ki Türkiye birinci elden dış politikada "one minute" dedi. Mavi Marmara olayı vuku buldu. "Dünya beşten büyüktür" demeye başladı. Batı ile ayrıştı ve ABD desteğini çekti. ABD desteğini çekmekle kalmadı. Yılanın başı küçükken ezilmeliydi. Yıllardır beslenip büyütülen ve her alanda devasa bir güç olan içimizdeki uyuyan hücreyi harekete geçirdi. Adına paralel yapı denilen yapı hükümetle didişmeye başladı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması, MİT tırlarına operasyon düzenlenmesi, Gezi olayları patlak vermesi, ardından gelen 17-25 Aralık operasyonların yapılması hem ülkenin hem iktidarın dengesini bozdu. Yıllardır başarılı bir şekilde yürütülen enflasyonla mücadele geri plana itildi. Yıllardır değerlenen TL, dolar karşısında erimeye başladı. Enflasyon tek haneden çift haneye yükseldi. Zamlar yavaş yavaş gelmeye başladı. İthalat ve ihracat dengesi bozuldu. Cari açık iyice arttı.

Paralel yapı veya FETÖ ile mücadele için devlet güvenlikçi bir politika izlemeye başladı. FETÖ ile mücadele iktidarı yıprattı. İktidar yıpranırken oyu da düşmeye başladı. Eski oyunu alamaz ve seçimleri güç bela kazanır oldu. Bu süreçte iktidarı yöneten ekibin arasına kırgınlıklar girmeye başladı, güven problemi baş gösterdi. Küskünlükler arttı. Dün birbirlerine kol kanat gerenler birbirini suçlar oldu. Küsüp gidenler ihanetle suçlandı.

15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsü işin tuzu biberi oldu. Ardından ABD ile köprüler iyice atıldı. ABD FETÖ elebaşılarına kucak açtı. Döviz yani ekonomi silahına sarıldı. Bir gecede paramız pul oldu, ekonomi felç oldu. İktidarın yüz akı ekonomi sos vermeye, dövize bağlı olarak girdi fiyatları artmaya devam etti. Vatandaşın alım gücü azaldı. İktidar ekonomideki bu daralmayı görmezden geldi. Eleştirenlere ağır eleştiriler getirdi. FETÖ ile mücadele etmek için kamuda bir temizlik harekatı başlattı. Bu mücadelede mağdurlar olabileceğine inanmadı. Kamuya eleman alımında, öğretmen seçiminde mülakat yolunu tek kıstas olarak ortaya koydu. Mülakat öncesi oluşturulan listeler dolayısıyla torpil aldı başını gitti.

Cumhurbaşkanlığı sistemiyle istişare elden bırakıldı. Parti üyesi olmasına rağmen kırgınlığından dolayı köşesine çekilenler rahat bırakılmadı. Basın yoluyla sürekli eleştirildi. Eleştirilenler savunma refleksi ile cevap vermeye başladı ve sonunda eski ağır toplar partilerinden ayrılarak partileşme sürecini başlattı.

Suçlu kim, niçin böyle oldu, bu süreçte şu veya şunlar suçlu gibi birilerini suçlu ilan etme gibi bir niyetim yok. Neredeydi, nereye geldi konusunu işlemeye çalıştım. Bu vesileyle burada şunları da söylemek isterim. FETÖ, iktidarı yıkmak amacıyla iktidarla giriştiği bütün operasyonları kaybetti. İyi ki kaybetti. İktidar ve devlet kazandı. FETÖ kaybetti ama değişik zamanlarda çektiği operasyonlarla iktidarı çok sarstı. İktidar, yediği yumrukların etkisiyle kendisini toparlayamadığı gibi dağıtmaya devam ediyor. Dağıttıkça birbirine karşı hırçınlaştı. Eleştiriye gelmez oldu.

Sonuç olarak 2013'de başlayan erime ve duraklama 2019'da sıkıntıyı iyice gösterdi. Çünkü ilk defa büyükşehirleri kaybetti. İktidarın ayaklarının altından kayabileceğini gördü.

Hasılı iktidar karşı olduğu seçim ekonomisini kaç seçimdir uygulamasına rağmen oyunu artıramıyor. Yeni oy gelmiyor. İttifak yeterli değil. Eskisi gibi halkı okuyamıyor. Mali yönden ülke 2000'li yıllara geri döndü. Devlet her zamankinden daha fazla borçlanır oldu, işsizlik arttı. Dövizin hareketlenmesinden dolayı zamların ardı arkası kesilmiyor. İflaslar var. Kimse önünü göremiyor.

Sonuç olarak ülke 2002 yılında alındığı noktaya geri döndü dense yanlış olmaz.