Ana içeriğe atla

40 milyon 656 bin 388 TL ***


"İyi Parti Yüksek Seçim Kurulu Temsilcisi Tolga Öztürk, Yüksek Seçim Kurulu'na 23 Haziran 2019'da yenilenen İstanbul seçiminin maliyetini sormuş. YSK Başkanvekili Erhan Çiftçi, seçim maliyetinin 40 milyon 656 bin 388 TL olduğu cevabını yazılı olarak vermiş.


Bu rakam yenilen İstanbul seçimleriyle ilgili bir maliyet. Bu rakamdan hareketle 31 Mart seçimleri dolayısıyla 81 vilayette toplam ne kadar para harcandığının hesabını varın, siz yapın. Çünkü benim Matematiğim iyi değil, hesap ve kitap işlerinden anlamam. Bu konuda anladığım tek şey, sadece yenilenen İstanbul seçimlerinin maliyeti bile dudak uçuklatır cinsten olduğudur. Bu parayı bir de eski parayla telaffuz etmeye kalkın. İnsanın akıl ve havsalası durur. Buna bir de son birkaç yılda arka arkasına yaptığımız seçimleri düşünün. Demokrasinin bir gereği olarak yapılan seçimlerin maliyetinin bilançosunun çok korkunç olduğunu anlamak herhalde zor olmasa gerek.

Yönetim tarzımız itibariyle seçime gidip bizi yönetecek insanları seçeceğiz elbet. Bunun maliyeti sorgulanmaz. Sonucuna katlanacağız. Fakat bu demek değildir ki biz bu maliyeti hesaba katmayacağız. Sorulan bir soruya verilen bu maliyet bizi ince ince düşündürmeli. Süresi gelmeden haydin erken seçime gidelim veya bu seçimi yenileyelim demenin bir bedeli olduğunu ekonomik darboğazdan geçtiğimiz dönemlerde bir erken seçimin veya seçim yeniletmeye kalkmanın lüks bir istek olduğunu göz ardı etmeyelim. Eğer birileri erken seçim veya seçimi yeniletmek istiyorsa yapılacak seçimlerin maliyetini kendisi veya partisi karşılayacaksa gerekirse defalarca seçim yapalım. Ama giden para hazineden çıkacaksa herkesin oturup bir düşünmesi gerekir. Çünkü bu parada 82 milyonun hakkı var.

Gördüğünüz gibi harcanıp çöpe atılan paranın tasası bana düştü. Maliyet hesabı yapıyorum. Belki bazılarınız bana kızacak biliyorum ama problem değil. Ben bu maliyet hesabını para benim olmasa da zaman zaman yaparım. En son 31 Mart seçimleri sonrası yapmıştım. (https://www.pusulahaber.com.tr/secimlerin-maliyeti-9421yy.htm) Yazık giden bu paraya! İsraftır bu, gereksiz harcanan paradır. Biz oturup günde şu kadar ekmek çöpe gidiyor diye israf hesabı yapalım. En büyük israf budur bence. Çünkü seçime giden paraya göre yapılan ekmek israfı devede kulak kalır. Bir an düşünelim, seçim yenilenmeseydi bu parayla ne istihdamlar yaratılır ne yatırımlar yapılır ne borçlar ödenirdi. Seçim dolayısıyla partilerin ilave harcadığı para  bu hesaba dahil değil sanırım. Yenilenen seçim olduğu için partilere hazine yardımı yapılmadı. Bir de yardım yapılsaydı, miktar hangi boyutlara varırdı? Bunu takdirlerinize bırakıyorum.

Bu vesileyle bazıları yazılarının sonunda "Ne zaman adam oluruz" diye sorar. Cevabını da kısa ve öz olarak kendisi verir. Benim böyle bir mizacım yok ama bugünlük onlardan bu soruyu ödünç alayım ve "Bu ülke ne zaman düze çıkar" diye sorayım.

Ne zamanki bu ülkede seçimler zamanında yapılır, adam gibi düzgün yapılır ve sonuca herkes katlanır ve seçimler iptal edilip yenilenmez, seçimlerde harcanan para milletin parası bilinir ve harcamada daha hassas olunur ise bu ülke, en kısa zamanda düzlüğe çıkar, hatta koşar.

***19/09/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. Sayın hocam son parağrafta sonuca her kes katlanır demişsin ya o konuya biraz değinmek istiyorum. Ma kablini bildiğim için ben yanlış anlamam fakat muhalefet kendine pay çıkarıp biz kazanıyoruz iktidar sonuca katlanmıyor diyebilir. Bu son İstanbul seçiminde sonuca katlanılamadığından olmadığını önceki seçim hilelerinden dolayı olduğunu bizler biliyoruz. İstanbullular bunu anlayamadıkları için ikincisinde İmamoğluna yüklendiler. Orada akp haksızlık yaptı İmamoğlu mağdur oldu şeklinde yansıdı. Chp mağduriyeti oynayarak büyük oy aldı. Seçim düzgün olsaydı hile olmasaydı yenilenme olmazdı. Bu masrafta olmazdı. Milli servet yazık günah.

    YanıtlaSil
  2. Ramazan Hocam, bir seçimin iptal edilip yeniletilmesi için ne kadar haklı gerekçeler olursa olsun, tüm doğrularımız halkın anladığı kadardır. Demek ki bu seçimin iptal olayına halkı ikna edememişiz. Halk İmamoğulu'nun mağdur edildiğine inanmış ve büyük farkla ona oy verdi. Seçimin iptal edilmesinin yanlış olacağını söyleyenler maalesef endişelerinde haklı çıktılar. Neyse geçen geçti artık. Bu yazımda yenilenen İstanbul seçimleri üzerinden hareketle giden maliyeti işlemeye çalıştım. Bence İstanbul seçimleri maliyetlerine bakarak kulağımıza küpe olmalı diye düşünüyorum. Dün bizim gerekçelerimizle bu seçim yenilendi, yarın bir başkasının gerekçeleriyle iptal edilebilir. Seçim sonuçlarına katlanma meselesine gelince bu sadece bizim sorunumuz değil, kazananların yenilgiyi kaybetmesi ve hazmetmesi zordur. Bu da doğaldır. Çünkü insanın doğasında vardır. Bizim bir umut, acaba aradaki farkı kapatabilir miyiz diye iptal edilsin dediğimiz seçim ters tepti. Bu halk kabul edelim, etmeyelim, daima mağdurun yanında yer alır. üstelik Ordu'da valiye hakaret ettiği ayan beyan ortada iken ve hakaret etmedim yalanına rağmen bu halk gidip ona oy verdi. Bizim esas bu halk 25 senedir bize açık farkla oy verirken bugün nasıl kafa kafaya geldik ya da nasıl kaybettik sorularının cevapları üzerine yoğunlaşsak daha iyi olacak. Geçti gitti artık ama 31 Mart ve yenilenen 23 Haziran seçimlerindeki kaybın en büyük nedeni ekonomidir. Nedense iktidar ekonomiyi görmezden geldi. Halbuki "Ey vatandaşlarım, dış saldırı ile birlikte ekonomimizdeki kırılganlık arttı. Hep birlikte biraz sıkıntı çekeceğiz. Biz bu savaştan galip geleceğiz. Nasıl ki 2002'de geldiğimiz zaman enflasyonu çift haneli rakamlardan tek haneliye indirmiş ve paramızdan 6 sıfırı atmışsak biz bunu yine başaracak güçteyiz. Biraz sabır" dense inanın halkın desteğini biraz alırdık. Biz bir taraftan e-tanzimler açarken diğer taraftan ekonomideki sıkıntıyı görmezden geldik. Bence önümüzde seçim yok. Dua edelim bu zamlar bir yerde durur. Bu aşamada kendimizi sorgulamamız lazım. Yoksa bu işin şakası yok maalesef.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde