Ana içeriğe atla

Geçmişten Günümüze Siyasi İktidarların Terördeki Payı


Salı gün "HDP'lileri Anlamak Zor" başlıklı bir yazı kaleme almış, HDP'nin terörle arasına mesafe koymadığı gibi göbeğinde olmaya devam ettiğini işlemeye çalışmıştım. Bir arkadaşım “Dünyanın hiç bir ülkesinde, etnik kökene dayalı bir partiye izin vermezler, kapatılmalıdır. Samimî siteminizi iktidar partisine yönlendirip, uyarmanız daha uygun olmaz mıdeyince terör konusunda iktidar partisine de sitem etmemiz gerektiğini düşündüm.  

HDP’ye sitemden öte kızgınlığım var. Çünkü gerilimden beslenmek istiyor. Bu yüzden kaşımaya devam ediyor. Kaşıdıkça, üzerlerine gelindikçe oyları artıyor nasılsa. Sitem ve kızgınlığımdan hükümetler de beri değildir. Çünkü terör konusunda hükümetlerin üzerlerine düşen görevi hakkıyla yaptığını düşünmüyorum. Yalnız terörün bu noktaya gelmesinde sadece bugünkü hükümetin payı yoktur. 1980’den beri hükümet olmuş her hükümetin az veya çok payı vardır. Payı vardır derken hükümetler terörü destekledi anlamı çıkmasın. Her bir hükümetin terörü önleme konusunda samimi olduğunu düşünüyorum. Ama gelinen noktayı görünce tek başına samimiyetin yeterli olmadığı acı tecrübeyle anlaşılmıştır. Niyetim suçu hükümetlere yıkmak değil. Bir durum tespiti derdim.

PKK terörünün neşvünema bulmasının;
*İlk müsebbibi 12 Eylül harekatının askeri konseyi ve “Yönetime el koyan bizim çocuklar” diyen ABD’dir.
*1984’te ilk kanlı eylemini PKK, Eruh’ta gerçekleştirdiği zaman, zamanın başbakanı bu eyleme “Üç-beş çapulcunun işi” diyerek bu kanlı örgütü küçümsemiştir.
*90’lı ve 2000’li yıllar arasında ülke koalisyonlarla yönetildi ve her koalisyon uzun ömürlü olmadı. Siyasi istikrar oluşmadı. OHAL ilan edildi. Terörle mücadele askere bırakılarak polisiye tedbirlerle iş geçiştirildi. Bu süreçte asker dağı, taşı bombalamakla yetindi. İlan edilen OHAL’den o bölgelerde yaşayan halk da nasibini aldı. Bu dönem faili meçhullerin arttığı dönem aynı zamanda. Halk bu dönemde devlete karşı iyice bilendi.
*2002’den sonra iktidara gelen parti ise güvenlikçi politikaların yanında çözümü, çözüm süreci ile denedi. Süreç akim kaldı. Burada hata terör örgütünün muhatap alınmasıydı. Halbuki çözüm için halk muhatap alınmalıydı.

Birkaç maddede özetlemeye çalıştığım terörle mücadele safhaları terörü bitirmediği gibi iyice artırmıştır. Devletin terörle mücadelede aldığı inisiyatif dolayısıyla terör örgütü, ülke içinde pek operasyon yapamasa da Suriye’de bir mevzi kazanmıştır. Çıktığı ilk anda bölgesel bir terör örgütü olan PKK, içte ve dışta verilen büyük destekle uluslararası çalışan devasa bir örgüt görünümü kazanmıştır. Örgütün bu noktaya gelmesinde maalesef her hükümetin az veya çok payı vardır.

Bundan sonra ne yapılabilir? Silah doğrultan örgüte aynıyla mukabele edilerek silah doğrultulmalıdır. Devlet iyi bir istihbaratla terör örgütünün insan kaynağını kesmelidir. Terör örgütüyle bağını kesmediği halde HDP’nin nasıl 6 milyon oy alabildiğinin iyi bir araştırılması yapılmalıdır. Halk niçin bu partiye oy vermektedir sorusuna aranan cevap bulunduktan sonra Doğu ve Güneydoğunun sorunlarını tespit edip gidermek için birebir halk muhatap alınmalıdır. Halkın makul istekleri yerine getirilmelidir. Terörün dış desteğini kesmek için dış politikada iyi bir diplomasi yürütülmelidir. Doğu ve Güneydoğudaki feodal yapı mercek altına alınmalı; ağaların, şeyhlerin, aşiretlerin halk üzerindeki etki ve baskısı yok edilmelidir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde