17 Eylül 2017 Pazar

Çocuk Gördüğünü Öğrenir/Yaşar *

Hiçbir günümüz geçmiyor ki yeni bir olay olmasın ülkemizde. Her olay bir öncekine rahmet okutan cinsten. Her olayla bir şok geçiriyoruz. Bu şoku atlatmadan yeni bir şokla karşılaşıyoruz. Şoklanıyoruz durmadan. Vücut olarak her şeye hazırlıklıyız. Çünkü piştik iyice. Hukuk Fakültesi son sınıf bir öğrenci, sınavda gözetmen olarak görev yapan bir asistan tarafından kopya çekerken yakalanıyor. Kopya çeken öğrenci sınav sonrası kopyada kendisini yakalayan asistanın odasına giderek genç asistanı önce 10 yerinden bıçaklıyor, ardından babasının ruhsatlı tabancası ile 2 el ateş ediyor. (Önce ateş ettiği, ardından bıçakladığı da yazmakta bazı haber kaynaklarında) Maalesef asistan oracıkta vefat ediyor. 

Mezun olduğu takdirde bize adalet dağıtmak için karşımıza avukat, hakim ya da savcı olarak çıkacak olan bu zanlı, kopyanın suç olduğunu bal gibi biliyor olmalı. Çünkü kopyanın suç olduğunu ilkokul talebesi bile bilir. Haydi sınıfı geçmek için buna yeltendi diyelim. Kopyaya yeltenen kişi aynı zamanda yakalanabileceğini de hesaba katmalı değil mi? Ama gördüğümüz kadarıyla yakalanmayı ve sınıfta kalmayı göze alamıyor ve görevini yapan birini ortadan kaldırıyor. Bu yaptığıyla hem suçlu, hem de güçlü. Suçunu da güç gösterisi yaparak bastırıyor. 

Üç ay önce evlenen genç asistanın cenaze töreninde eşi, "Bunu söylemek benim haddime değil ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil; iyi bir insan olmaya çalışın" açıklamasını yapıyor.  Evet, okuduğumuz okulun en iyisi olalım, mesleğimizi en güzel şekilde icra edelim. Ama bunun da ötesinde ilk önce insan olalım demektir bu açıklama. Genç akademisyenin bu sözlerine ancak şapka çıkartılır. Çünkü çok doğru ve olması gereken bir söz. Hatta bu dünyada bizim hayat düsturumuz olmalı. Maalesef biz bunu çocuklarımıza veremiyoruz. Hak etmediğimiz bir şeyle sınıf geçmenin büyük bir suç olduğunu görmek istemiyoruz. Sonra da adaletimiz niçin böyle, ekonomimiz niçin böyle, eğitim niçin geri diyoruz.

Toplum olarak çok basite aldığımız kopya konusunu bizim bir iyice irdelememiz ve bu konuda toplumsal bir refleks geliştirmemiz gerekiyor. Sözlerime daha önce paylaştığım (http://www.anadoludabugun.com.tr/yazi/cocuk-gordugunu-ogrenir-yasar-3673) Prof. Dr. Necati Cemaloğlu’nun bir yazısı ile devam etmek istiyorum: “Amerika’da Stanford Üniversitesi’nde sınavlarda gözetmen bulunmaz. Öğrencilerden birisi gelir, öğretim üyesinden kâğıtları ve soruları alır, arkadaşlarına dağıtır ve hep birlikte sınav olurlar. En son kalan öğrencileri kâğıtları toplar ve öğretim üyesinin odasına gidip kâğıtları ve diğer sınav dokümanlarını teslim eder. Bu öğrenciler mezun olduktan sonra yüksek ücretle ve saygın şirketlerde iş bulabilirler. Bu öğrenciler içerisinde kopya çeken olmaz mı? Zaman zaman kopya çekmeye teşebbüs eden öğrenciler olur. Diğer öğrenciler ona şöyle söyler: Hey sen… Kopya çekerek Stanford Üniversitesinin diplomasını almak için çaba sarf eden arkadaş. Bu dünyada seninle aynı diploma ile yaşamak istemiyorum. Sonuç, kopya çeken öğrenci üniversiteden atılır.

Bizde bu işler nasıl mı olur? 40 öğrencinin başında 2 gözetmen bekler. Gözetmenler kopya çektirmemeye özen gösterirler. (Şayet yakalarsa bedelini canıyla öder. R. Y.) Bazen öğrenciler topluca kopya çeker ve öğretmen, mühendis, hemşire olurlar. Sonra ne mi olur? Kopya çekerek öğretmen olana kendi çocuğunu verip, onu eğitmesini, kopya çekerek mühendis olanın yaptığı binanın depremde yıkılmamasını bekler…”

Bu menfur olayda dikkatimi çeken bir başka husus güvenlik sorunu… Bir öğrenci veya bir başka kişi cebinde bıçak ve silah olduğu halde bir üniversiteye nasıl girer? Ama söz konusu olan bizim üniversiteler ise özgürlük adına isteyen istediği şekilde girebiliyor. Girişlerde bildiğim kadarıyla geleni, gideni kontrol etmeyen özel güvenlik görevlisi oluyor. Üniversitelerin girişlerine kontrol ve güvenlik amaçlı niçin x-ray cihazı konmaz? Bu x-ray cihazları sadece havaalanı, adliye vb. yerlere mi konmalı? İçeride binlerce öğrenci ve yüzlerce öğretim görevlisinin olduğu üniversiteleri bu şekilde kimlere emanet ediyoruz? Bence güvenlik sorunumuz ve aldığımız tedbirlerimiz tekrar gözden geçirilmeli. Girişlerde öğretim görevlisinden, öğrenciye ve ziyaretçilere varıncaya kadar herkes bu cihazlardan geçmeli… Allah bizi beterinden saklasın!



Merkezi Sınavlar *

Malumunuz yaz boyunca derin bir uykuya dalan eğitim ve öğretim sezonu başladı. Başta etkili ve yetkili kişiler olmak üzere öğrencisi, öğretmeni, velisi eğitimle yatıp kalkıyoruz bugünlerde. Her eğitim ve öğretim döneminde olağan hale gelen çözülemeyen bildik sorunlarla 18 Eylül'de kervanı harekete geçirdik. Bu eğitim ve öğretim başında Sayın Cumhurbaşkanı yıllardır kanayan yaramız olan merkezi sınav sistem sınavlarından biri olan "TEOG kaldırılmalıdır" diyerek tartışmanın fitilini ateşledi. Zamanlaması manidar olan bu tartışma çok su götürür, bunu da zaman gösterecek.

Çocukluklarını yaşayamadan yarış atı haline getirdiğimiz çocuklarımızın beden ve zihin yönünden sağlıklı bireyler yetişmeleri için merkezi sınavlar kaldırılmalıdır. Bunda herkes hemfikir. Fakat farklı okul türlerinin olduğu günümüzde cazibe merkezi olan okullara öğrenci seçilmesi nasıl olacak? Zira bazı okul türlerine girmek için aşırı bir yığılma olacaktır.

Sınav bizim ülkemizde kötünün iyisi bir sistem olarak getirilmiştir. Halihazırda objektif kritere en yakın sınav sistemi gözükmektedir. Bakanlık, okul dışında para tuzağı olan özel ders, etüt vb. alternatif yerleri yok etmek için başta sınavların adını değiştirmek suretiyle her yolu denedi. Fakat okul dışına yönelme azalacağı yerde arttı. En yetkili kişinin beyanıyla TEOG da kalkacak. Tamam kaldırılsın. Yerine ne koyacağız? İsterseniz bir fıkra ile ne yapacağımızı ya da yapamayacağımızı görelim: "Çin'in iki ili arasına tren yolu yapmak için yetkililer fizibilite çalışması yaparken bunları gören köylüler, "Burada ne yapıyorsunuz" diye sorar. Görevliler, "Buraya tren yolu yapacağız" der. "Ne işe yarayacak" diye sorar köylüler. "Efendim 40 günde gidip geldiğiniz yolu bundan böyle 4 günde gidip geleceksiniz" cevabını verir yetkilinin biri. İyice meraklanan ve düşünceye dalan köylüler, "İyi de biz geriye kalan 36 günde ne iş yapacağız" diye cevap vermiş."

Fıkra burada biter. Köylüler, hayatlarını rahatlatan trene bindiler mi, yoksa eski yöntem gidecekleri yere yine kendi imkanlarıyla gittiler bilmiyorum. Zaten çok da önemli değil. Ama 'Geriye kalan 36 günde biz ne iş yapacağız' diyen köylülere ne cevap verdi. İşte burası muamma. Evet sevsek de, sevmesek de, eleştirsek de, yersek de takur-tukur işleyen bir sınav maratonumuz vardı. O da gittiğine/gideceğine göre sahi bu millet ne yapacak şimdi? Üstelik adı geçen TEOG 17 bin birinci çıkartarak başarısını ispatlamıştı. Gerçek başarıyı örten bir sınav sistemiydi. Yüksek yüksek alınan puanlarla çocuklar kendisini, veliler çocuğunu tanıyamadan YGS ve LYS'ye kadar gidiyordu. Neyse TEOG da tarih oldu/olacak artık.

TEOG yerine öğretmenlerin yaptığı sınavlar liseye girişte kriter olacaksa Allah'ınızı severseniz yapmayın bu işi. Gerekirse kur'a ile seçin öğrenciyi ama asla okul notlarını telaffuz etmeyin. Çünkü liseye girişte  yüzde 30 etkisi var diye notlar kaç yıldır şişiriliyordu. Tam hakkını veren bir öğretmen veli, öğrenci ve okul yönetimi tarafından tu kaka yapılır. Mevcut durumuyla öğrenci ve veli 97 puana bile razı değilken yüzde yüz katkısı olan bir yerleştirme için öğretmen yüzü döşeyecek. Yapmazsa eğer "Özel okullar, falan falan okul hep yüz veriyor, sizin bu notunuzla çocuğumuz Fen Lisesini kaçıracak, haksızlık bu" isyanları başlar. Bu durumda öğretmen sağ kalırsa eğer, evinin yolunu zor bulur.
"Sen de onu beğenmiyorsun, bunu beğenmiyorsun, çözümün ne o zaman" derseniz işin uzmanı değilim, sadece kanaatlerimi söyleyebilirim bu konuda.

Okul türleri ve farklılıkları devam edecekse sınavdan başka seçenek yok derim. Benim önerim tek sınav değil, çoklu sınavdır. Bunun için;
·         Okullara tam gün eğitim getirilmelidir. Dersi olsun-olmasın öğretmen tüm gün 09.00-16.00 arasında okulda olmalıdır.
·         Okullarda öğleye kadar ders işlenmelidir. Bunun için haftalık ders saatleri alabildiğine azaltılmalıdır. 13.00-14.00 arası istirahatını yaptıktan sonra öğrenci 14.00-16.00 arasında okulun planladığı etkinlik, aktivite, yarışma, sportif faaliyet, eksiklikleri tamamlayacak ilave ders ve etüde alınmalıdır. Okul ve okul dışında yapılan her türlü kursa izin verilmemelidir.
·         Öğretmenin özlük hakları, atama, terfi ve ödül işleri performans sistemine göre olmalıdır. Okulun hedeflediği başarıyı branş bazında yakalayan öğretmenin özlük hakları performansına göre ayarlanmalıdır.
·         Öğretmen sınav yapmamalıdır, not vermemelidir, dersini anlatıp gerekli rehberliği yapacaktır. Öğretmen sadece 5.ve 9.cu sınıflarda sınav yapmalıdır.
·         5 ve 9.sınıfı okuyan tüm öğrenciler Bakanlık tarafından yılsonunda seviye belirleme sınavına alınmalıdır. Seviyesine veya öğrenci ve veli isteğine göre bir okula kayıt yapan tüm öğrencilerin seviye belirleme sınav ortalaması öğretmenin en alt sınırıdır. 6.7.8. sınıflarda yılda iki defa olmak üzere yapılan merkezi sınavların ortalaması liseyi tercih etme puanı olmalıdır. 10.11.12. sınıflarda yine her yıl iki defa yapılan merkezi sınavların ortalaması üniversiteye girme ve diploma puanı olmalıdır.
·         Aldığı sınıfın seviyesini yukarıya çıkaran öğretmen maaş ve belge ile ödüllendirilirken altına düşüren öğretmenin maaşı aynı kalırken okulu değiştirilerek diğer okulda durumuna bakılmalıdır. Aynı başarısızlığı gösterdiği takdirde hizmetiçi eğitime tabi tutulmalıdır.
·         Öğretmene girdiği sınıflardaki başarı ve başarısızlığına göre müeyyide uygulanırken öğretmene de sorumluluğunu üstlenmeleri için veli ve öğrenciye de yaptırım hakkı verilmelidir.
Burada bir defa yapılan sınavlarda bile etüt, özel ders gibi ortamlara ihtiyaç duyulurken her yıl yapılacak merkezi sınavlar bu gibi yerleri daha da zorunlu hale getirir diye bir eleştiri getirilebilir. Devlet okul dışında takviye amaçlı alınan derslere karşı iyi tedbir almalıdır. Özel ders alan, etüt merkezine giden öğrenci velisine yüklü miktarda ceza verebilmelidir, öğrenciyi de açıktan okuyacak şekilde örgün eğitimin dışına çıkarabilir, özel ders veren kişilere yüklü para cezası ile birlikte öğretmenliğine son verebilir. Burada devlet denetim görevini iyi yapmalıdır. Verdiği cezalar caydırıcı olmalıdır, dokunanı yakmalıdır ki o yolun yolcusu olanlara ibret olsun.

Yazın amma da uzun olmuş derseniz, derim ki kelamı kibar değilim, bir diğeri de eğitim ve öğretim bizim kanayan yaramızdır. Öyle sayfalara sığmaz. İnşallah iyi bir neslin yetişmesi için en güzel yöntemi yetkililerimiz bulur temennisi ile yazımı noktalıyorum. 17/09/2017

* 20/09/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Plansızlığımız Paçamızdan Akıyor *

"Kervan yolda düzülür" atasözü belleğimize yerleştiği gibi hayatımızın da bir parçası olmuş. Ne bir planımız var, ne de bir programımız. "Hele bir çıkalım yola, gerisi Allah kerim, başlamak işin yarısı deriz." Elbette  bu sözlerin doğruluk payı yüksektir. Fakat bu sözler aynı zamanda bir işe başlamadan önce plan yapmadığımızın da bir göstergesidir. Gerçi bazı işler vardır ki önceden plan ve program yapılsa da işe koyulunca hesap edilmeyen aksamalar meydana gelebilir. Çünkü evdeki hesap çoğu zaman çarşıya uymayabilir. Yine de bizim her işimi bir plan dahilinde yürütmemiz gerektiğine mani değildir aksaklıklar. Hele mevzu bahis olan eğitim ve öğretimse uzun soluklu hesap-kitap yapmamız gerekir. Fakat böyle miyiz? Maalesef diğer işlerdeki plansızlığımız burada da kendisini göstermektedir.

2017-2018 öğretim yılı açıldı. Bakanlığımız harekete geçti. İl içi, il dışı tayin hakkı verdi yeniden. Özür atamalarında tayini çıkmayanların durumlarını yeniden değerlendirmeye aldı. Aralık ayında kısmi alan değişikliğine imkan vereceğini ilan etti. İkili öğretim yapan okulların sabahın erken vaktinde ders başı yapması dolayısıyla Bakanlık genelge yayımlayarak valiliklerin tedbir almasını istedi. Okul servisleriyle  ilgili sorunları çözmek için Ulaştırma Bakanlığı MEB ve İçişleri Bakanlıkları olarak önümüzdeki hafta bir araya gelebileceklerini açıkladı. 

Okul müdürlükleri mevcut öğretmenlerle eğitim ve öğretime başlamak için hafta sonunu okullarında geçirerek ders programı yapmaya başladı. Kimi dersler boş geçecek. Zira öğretmene verilen tayin hakkından dolayı ya öğretmeninin tayini çıkmıştır, ya  okuluna ataması yapılan öğretmenin gelmesini bekleyecektir, ya da ihtiyaç olan öğretmen normuna atama yapılmamışsa ilçesinin görevlendirme yapmasını veya ücretli bir öğretmen göndermesini bekleyecektir. Artık bazı dersler bir hafta mı iki hafta mı boş geçer, bunu da en iyi mutfakta olan okul müdürüne sormak lazım. Okul yönetimi bir taraftan ders programı yapmaya çalışırken okulun açıldığı ilk gün öğrenci sırasının üzerinde hazır olması gereken ders kitaplarını poşetlettirecek. Dağıtıcı firmanın teslim ettiği kitaplarla ilgili "Tam ve eksiksiz aldım" tutanağını imzaladıktan sonra fazla olan kitapları ilgili yere götürecek, eksik olanlardan bulabildiklerini arabasıyla getirecek. İşin garibi bazı okulların halen müdürü yok. Yeni atananlar okullar açılmadan önceki son iş günü görevine başlarken il milli eğitimler tercih edilmeyen okul müdür ve yardımcılıkları için yeni münhal liste yayımladı. Bakalım müdür ne zaman gelir? “Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.”

Bakanlık son dakikada yaptığı tasarrufların gereklerini yerine getirmek için uğraşırken okul idareleri de sorunsuz bir okulu açmanın hummalı bir çalışmasını yapadursun. Turpun büyüğü heybedeymiş. Son anda yapılan bir açıklama ile TEOG'un kaldırılması gerektiği haberi düştü ajanslara. Kasımın son haftası yapılacak olan I.TEOG yapılacak mı, yapılmayacak mı? Herkesi aldı bir düşünce. TEOG kalktı diye kimi seviniyor, kimi yerine ne gelecek diyor. Şimdi sen iki ay sonra yapılması muhtemel olan sınava öğrenciyi odaklayabilirsen gemisini kurtaran kaptansın.

Eğitim ve öğretimde yenilikler, değişiklikler, çalışanların sorunlarını gidermek için elbette çalışmalar olacak. Buna kimsenin itirazı olmaz. Eğitimde sorunlar da olacak. Bunlar bir plan dahilinde çözülür. Burada sorun zamanlamamızda. Niçin insanların iki ayağını bir pabuca girdirecek şekilde bu işler son dakika golüyle oluyor? Niçin zamanında planlamadık bu işleri? Durmadan eleştirilen uzun yaz tatilinde etkili ve yetkili kişiler ne yaptı? Zamanında bir plan dahilinde halledebileceği sorunları okul açılınca çözmeye kalkan kim olursa olsun eğitim ve öğretimden iyi şeyler beklemesin. Evet, eğitim ve öğretimimiz sorundur. Ama eğitimden önceki sorunumuz plansızlığımızdır. Plansızlıktan önceki en büyük sorunumuz ise sorunun kaynağının kendimiz olduğunu bilmemektir. Kimse kusura bakmasın, plansızlığımız paçamızdan akıyor.

Eğitim ve öğretimin başladığı ilk gün bu şekil bir yazı ile karşınızda olmak istemezdim. Maalesef hali pürmelalimiz bu…Ha cırcır böceği, ha biz! Ne farkımız var ki? Buna rağmen yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlar getirmesini temenni ediyorum. 17/09/2017

* 18/09/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.