10 Ekim 2025 Cuma

Aktivist Var, Aktivist Var

İsrail’in Gazze’de uyguladığı ablukayı kırmak, Gazze’ye insani yardım koridoru açmak amacıyla, 46 ülkeden 497 aktivistin yer aldığı Sumud filosu, meşakkatin çokça olduğu uzun bir yolculuğun ardından ülkelerine döndü.

İsrail, her gemiye el koyup içindeki aktivistleri günlerce insani olmayan yöntemlerle hapishanelerinde tutmuş olsa da aktivistler amacına ulaştı. Gazze dramını tüm dünyaya duyurmuş ve dünya devletlerinin yapamadığını bu aktivistler yapmış oldular.

Rengi, cinsiyeti, ırkı, inancı ne olursa olsun, bu yolculukta yerini alan ve olası her şeyi göze alan tüm aktivistlere bir teşekkür borcumuz var. Sağ olsunlar, var olsunlar. İyi ki varlar. İnsanlık ölmemiş dedirttiler adeta.

Sumud filosunda görev yapanların görevleri bu yolculukla sınırlı kalmadı. Ülkelerine döndükten sonra yaptıkları basın açıklamasıyla Gazzelilere yapılan insanlık dramını tüm dünyaya duyurmaya devam ettiler. Bu yaptıkları da takdire şayan.

O aktivistlerden bir tanesi de İsveçli aktivist Greta idi. Daha önce iklim değişikliğiyle savaşılmaya hemen başlanması gerektiği ile ilgili eylemiyle dikkat çeken bu aktivist, Yunanistan’da yaptığı açıklamayla da adından söz ettirmeye devam etti. Trump’ın tepkisini çeken Greta, İsrailli askerlerin kendilerine yaptığı eziyetten ziyade İsrail’in Gazze’ye uyguladığı soykırımı ön plana çıkardı açıklamasında. Kızdaki vakur duruşa ve ciddiyetine hayran kaldım. Aktivist dediğin böyle olmalı dedim.

Greta’nın takındığı durum çoğu aktivistte de gözden kaçmadı. Çoğu, İsrailli askerlerin nasıl davrandığı sorusuna, “Bize yapılanı anlatarak Gazze’nin geri planda kalmasını istemiyoruz” şeklinde cevaplar verdiler.

Basından izlediğim kadarıyla ülkemizden aktivist olarak filoya katılan 56 Türk’ün içinden iki kişi, çektikleri video, yaptıkları canlı yayın ve canlı yayında takındıkları yılışık tavırla, izleyenlere, olamaz böyle dedirtti. Bunlar İkbal Gürpınar ile Bekir Develi idi. Bu ikisini izledikçe aman ya Rabbi, keşke bu ikisi aktivist olarak bu insani yardım filosunda olmasaydı dedim. Çünkü her yönüyle su koydular. Maalesef nazarımda sınıfta kaldılar.

Mutlaka sizin de önünüze gelmiştir bunların özellikle İkbal Hanım’ın videoları. Gören de bu ikisini düğünden geliyor sanır. Bu ikisi diğer aktivistlerin aksine adeta şov yaptılar. Yaptıkları şovda adeta bir oynamaları eksik kaldı. İzledikçe biraz ciddiyet dedim. Ey vakur, neredesin, şu ikisinin semtine de biraz uğra dedim ve tiksindim.

İsrail gibi sınır tanımaz bir ülkenin karasularına girmek, onlarla karşı karşıya gelmek herkesin harcı değil. Çünkü bu yola baş koymak aynı zamanda canlarından olmayı göze almak demekti. Ama gel gör ki her aktivist böyle değil. İçlerine nasılsa İkbal Hanım ile Bekir Bey de aktivist olarak katılmış. Nazarımda her ikisi de aktivist olmaya yakışmamış.

Ne diyeyim, Greta gibi aktivistler var, İkbal ve Bekir gibi aktivistler de vardı. Ne edersiniz ki her yönüyle tepki çeken bu iki aktivist de bizden çıktı. Keşke bunları tanıyan ve bilen, onlara, Allah rızası için her şey olun ama asla aktivist olmayın. Aktivistlik kim, siz kim deseydi.

9 Ekim 2025 Perşembe

Paylaşımlarıma Dair

Kendi halimde nicedir bu alemde yazar çizerim.

Kendimce dert edindiğim bir meseleyi kendi penceremden, o anki haletiruhiye içerisinde çalakalem yazarım.

Yazarken bu konuda başkası ne düşünür, yazdığımdan dolayı birileri hakkımda ne düşünür diye düşünmem. İçimden geldiği gibi yazarım. Yazdığım illaki doğrudur, tek doğru bundan ibarettir diye bir iddiam hiç olmadı, olmaz da.

Yahu ben yazıp çiziyorum ama bu konuda mahallem ne düşünür diye de düşünmem. Çünkü fikir ve vicdan hürriyetine inandıklarını düşünürüm. Öyle ya Allah vermiş bu özgürlüğü. Kulu niye vermesin? Sonra kulun ne haddine...

Kısaca kim ayıplar kim yeter ki mimler diye düşünmem.

Öyle ya bu ülkede herkes her şeyi söyleme hakkına sahip.

Yazarken kendimi çok bilgili ve kültürlü de görmem. Dağarcığımda ne varsa onu yansıtmaya çalışırım.

Buna ister cehaleti deyin ister başka bir şey. Yaptığım koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler misali Abdurrahman Çelebi olmak.

Yine yazarken yazdığım her bir şey kendi özgün düşüncem ve cümlelerim.

Başkasını etkileyeyim diye bir iddiam yok. Ki zaten böyle bir gücüm de yok. Zira herkesin fikri ve zikri kendisine.

Sayfalara içimi dökmek, o konuda kafa yormak benimki.

Yazdıklarımın bir kısmını da sosyal medyada paylaşıyorum ki ben bu konuda böyle düşünüyorum. Siz ne dersiniz demek istiyorum.

İlla siz de böyle düşüneceksiniz diye bir iddiam yok.

Görüşümde olan olursa, bu konuda yalnız değilim. Demek ki benim gibi düşünen de var diyorum.

Düşünceme katılmayan da olur. Bu da doğaldır. "Bu görüşünüze katılmıyorum. Şundan dolayı. Ben böyle düşünüyorum" diyenden hiç gocunmam hiç de gücenmem.

Yazılarımı isteyen beğenir isteyen beğenmez isteyen yorum yazar isteyen yazmaz. No problem.

Yazılarıma yorumla olumlu olumsuz katkı sunan herkese cevap yazmayı saygının gereği görürüm.

Ama yazılarıma yorum yaparken bana ayar vermeye çalışanlara,

Niyet okuyuculuğu yapanlara,

Nem kapanlara,

Nasıl böyle yazarsın, senden hiç beklemezdim diye ayıplayanlara,

Birilerinin temsilciliği görevini üstlenenlere,

Karşı mahallenin ağzı gibi yazıyorsun, onlara şirin görünmeye çalışıyorsun diyenlere,

Yazılarımı ön yargılı okuyanlara,

Yazımdan çıkarılmayacak anlam çıkaranlara,

Kutuplaşmanın tarafı rolünü üstlenenlere,

Yazılarıma tepeden ve üstenci bakanlara, dudak bükenlere,

Özellikle kaba ve bozuk üslupla suçlayıcı yazanlara,

Yazarken saygı ve nezaketi elden bırakanlara...

Rezervim var.

Bu tipler yazılarımı ne okusun ne de sayfamda boza pişirsin. Akıl vermeye kalkmasın. Uzak dursunlar benden.

Bilsinler ki onlar gibi düşünmek zorunda değilim.

Kimseye şirin görünme gibi bir niyetim hiç olmadı.

İyi niyetle yazımı okuyup dostane uyarıda bulunanlara saygım her daim var. Ama kendisi gibi düşünmediğim için saygıyı elden bırakanlara, hop oturup kalkanlara hiç saygım yok.

Hele bozuk ve kaba üslubuyla, benim sayfamda bana ayar vermeye kalkanlara tavsiyem şudur: Sayfamı kirletmeyin. Sayfamda boza pişirmeyin. Bunun yerine kendi sayfanızda istediğiniz görüşü, istediğiniz üslupla yazın. Ama yazınız kendi öz mahsulünüz olsun. Bir de benimle olan sanal arkadaşlığınızı da sonlandırın. Kısaca beni bana bırakın.

7 Ekim 2025 Salı

Emeklilik Ne Zaman Düşünülmeli?

Doğada insan dışında emekli olan yok. Bir insanoğlu var emekli olan.

Emeklilik diye bir hak olduğuna göre emekliliğini hak eden emekli olabilir.

Emekliliğini hak ettiği halde zorunlu emeklilik yaşına gelinceye kadar çalışmak isteyen de bu hakkı kullanabilir.

Durum bu iken nerede bir çalışmaya devam eden birini görsek, "Emekliliğin gelmiş. Daha ne çalışın. Emekli ol artık. Emekli ol ki yeni gençlere yol açın. O kadar işsiz var değil mi" türünden akıl veririz.

Böyle akıl vermeye kimsenin hakkı yok. Böyle diyenler bilsinler ki mevcut çalışanların hepsi emekli edilse, yerine gençler alınsa, mevcut işsizlik yine bitmez. Yine birçok genç açıkta kalır. O yüzden bilir bilmez konuşulmasın.

Ayrıca ülkenin bugün en büyük sıkıntısı -ki bu sıkıntı ileride daha da artacaktır- emeklilerin çokluğu. Bugün emekli sayısı neredeyse çalışan sayısına yakın. SGK emekli maaşı ödemede zorlanıyor. Her yeni emekli SGK üzerine yüktür. SGK bir taraftan emekli olana emekli parası verirken diğer taraftan yerine aldığı kişiye de maaş vererek bütçesini daha da açıyor. O yüzden emekliliği istemekten ziyade çalışmayı teşvik etmek lazım.

Bir diğer husus, bugün emekli olanların çoğu geçim sıkıntısı çekiyor. Çünkü özellikle memur emeklilerinin maaşları yarı yarıya düşüyor. Emekli ol diyenler bu tür geçim sıkıntısı çekenlerin geçim sıkıntısını çekme garantisi mi veriyorlar da emekli ol diyorlar?

Ben onu, bunu bilmem. Çarşı, pazar emekli dolu iken, emekli bolluğu ülkenin belini bükerken insanlara emekliliği telkin etmek yerine uzatmayı, en azından kanuni yaşına kadar çalışmasını telkin etmek gerek. Çünkü emeklilik meselesi salt emeklilikten ziyade bir ülke sorunu olmaya doğru hızla ilerliyor.

Yine emekliliği gelmiş insanların çalışmasını ayıplayıp emeklilik telkin edenler, bu telkini biraz da yaşı 60-70-80 olduğu halde siyasetle uğraşan, ülke yöneten ya da ülke yönetmeye talip siyasilere yapsınlar. Çünkü onlar da yaşını başını aldığı halde hâlâ çalışıyorlar. Ne de olsa ülkede siyaset yapmak isteyen o kadar genç insanımız var. Yoksa siyasilere böyle bir telkini yapmaya cesaretimiz yok mu? Gücümüz insanımıza mı yetiyor sadece?

İnsanlar ne zaman emekli olmalı, emekliliği ne zaman düşünmeli? Bu yazıya başlarken esas niyetim bu idi. Ama üzerine vazife olmayanların emeklilik telkini yazımı saptırdı. Şimdi geleyim emeklilik vaktine.

İnsanlar faydalı ve verimli olduğu ve sağlığı el verdiği müddetçe çalışmalı. Çünkü erkenden el etek çekmek kişiyi daha erken yaşlandırır. Vücut erkenden çökmeye başlar. Boş insan durmadan kendini dinler durur.

Ne zaman ki çalıştığı kurumda bir kat merdiveni çıkmaktan aciz duruma gelip asansörle inip çıkmaya başlamışsa,

Aşırı kilodan nefes nefese kalmışsa,

Organlarından bazısı iflas etmiş, sürekli hastaneye gidip geliyorsa,

Ne dediği anlaşılmaz bir noktaya gelmişse,

Sık sık unutuyor, işinde hata ve yanlışı artmışsa,

Ne idrarını tutuyor ne de çenesi durmuyorsa,

Herhangi bir yerden destek almadan lavaboda ayağını yıkayamıyorsa, tek ayakla durarak çorabını giyemiyorsa,

Kuruma, iş yerine, okul ve sınıfına hakim olamıyorsa,

Ayakta durmakta zorlanıyorsa, güç bela yürüyorsa...

Hiç durmayıp hemen emeklilik dilekçesini vermeli.