5 Eylül 2025 Cuma

İffetin Tarafları

Açıklık, çıplaklık ve müstehcenlik üzerine bu kaçıncı yazım, sayısını bilmiyorum. Temcit pilavı gibi aynı konuda yazıp duruyorsun deseniz de bıkıp usanmadan bu konuyu irdelemeye devam edeceğim. Gerçi bu tür yazılarımda giyim kuşamdan bahsetsem de her yazının ana fikri ve vermek istediği mesaj farklı farklıdır.

Gerçi hep erkeklerin gündemde tuttuğu ve tartışmaktan geri durmadığı bu konuda yani giyim kuşam konusunda kadınların pek görüş öne sürmedikleri, sürüyorlarsa da çok öne çıkmadığı da bir gerçek.

Garibime giden, öznesi kadın olan bu giyim kuşamı niçin kadınlar değil de hep erkekler konuşur niçin kadın ve kızlara had bildiririz niçin giyim kuşamı yüzünden kadınları tu kaka yapıyoruz?

Gören de biz erkekleri yunmuş, yıkanmış sanır. Bence kadınlardan önce biz erkekler kendimize bakmalıyız. Biz düzgün ve dürüst isek doğru yoldayız demektir. Doğru yolda olanı ise kimse hele hiçbir sapık zarar veremez. Görünen o ki biz kendimize güvenmiyoruz, kendimize bakmıyoruz, kadınlara düzgün giyinin, iyi olun diyoruz.

Ne demek istediğimi Maide 105'e bakarak daha iyi anlayalım: "Ey iman edenler, siz kendinize bakın, siz doğru yolda bulunursanız, sapıtmış olanlar asla size zarar veremez". Sanırım bu ayet meali ne demek istediğimi en güzel şekilde açıklıyor. Çünkü ayet açık ve izaha gerek yok. Ayet, başkasını hedef göstermeyi bırak, kendine bak kendine diyor. Daha ne desin anlamamız için.

Ayete yer verdim. Ayetlerle devam edeyim.

"Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır." (Nur süresi 30.ayet meali).

"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunanlar, erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (Nur süresi 31.ayet meali).

Peş peşe yer verilen bu iki ayette hem erkeğe hem de kadına, gözlerini harama dikmemeleri, haramdan sakınmaları, iffetlerini korumaları istenmekte. Daha doğrusu emredilmekte. Bu demektir ki namus ve iffet dendiği zaman sadece kadın akla gelmiyor. Erkeğe de namus ve iffet gerekiyor. Ayette uyarı ilk önce erkeğe olduğuna göre öncelikle namus ve iffetini koruması gerekenin, karşıt cinse dik dik bakmanın erkeğe yasak olduğunu söylüyor.

Erkeğe gözünü, iffetini ve namusunu koru dedikten sonra ikinci sırada kadına söz söyleniyor. Erkeğe söylenen uyarıların aynısı kadına da yapılıyor. Bu demektir ki kadından önce erkeği yola ve hizaya getirmeye çalışılıyor. Bu, kızım sana söylüyorum, oğlum sen dinle demek gibi bir şey. Erkek düzelirse, haramdan korunursa kadın da korunur anlamını bile çıkarabiliriz.

Ardından, kadınlara görünen kısımlar hariç kimlerin yanında ziynetlerini göstermesinler uyarısı yapılıyor. Erkekten farklı olarak başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler diyor.

Görünen kısımlar derken tam net sınır çizmiyor. Alimler; el, yüz ve ayak hariç yani açık, diğer taraflar tesettürlü olacak açıklamasına yer vermişlerdir. Alimlerin bu açıklaması bir yorumdur. Belki de görünen kısım denilen yerleri örf belirler desek de bizimki de bir yorum olur.

Burada antrparantez şunu da söylemek isterim. Ayet görünen kısımlar derken kadının bazı organlarının görünebileceğinden bahsetmesine rağmen yüzünü ve gözünü kapatanlara ne demeli? Açıklık ve açıklığı eleştirirken bu tür tepeden tırnağa kapalılığı da eleştirmek lazım. Çünkü sorun aşırılıksa, bu da aşırılıktır. Güvenlik açısından da kadının yüzünün ve gözünün açık olmasında fayda var.

Kadınlardan bahseden 31. ayetin sonu, müzekker siga kullanılmak suretiyle hem erkeklere hem de kadınlara ortak hitap ediyor. Tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz diyor. Yani giyim kuşamda, karşıt cinslerin birbirine dik dik bakmak suretiyle günaha girmeleri muhtemel. Yaptığınız bu taciz dolayısıyla işlediğiniz günahı itiraf edin ve tövbe edin. Dinin tasvip ve tavsiye ettiği tövbe ise nasuh tövbedir. Yani bir daha tekrarlanmayacak şekilde yapılan bir tövbedir. Her edilen tövbe ise aynı zamanda yapılan suç, hata ve yanlış olduğundan dolayı bir pişmanlıktır.

Hasılı, ey erkek milleti! Biz kendimize bakalım. Önce kendimiz sütten çıkmış ak kaşık olalım. Ondan sonra bir başkasına sözümüz olsun. Eğer söz ve eylem birlikteliği içinde biz bunu yapar ve kendimizde uygularsak, açık açıklığa dair ne tepki verirsek, kadınlar buna tepki göstermezler. Erkekler adam gibi adam olarak yaşıyorlar. Biz de kendimize çekidüzen verelim derler. En azından bir özeleştiri yaparlar.

Bu kadarla yetineyim. Sanırım maksat ve meramımı anlatabildim.

4 Eylül 2025 Perşembe

Evlerimizin Tehlike Saçan Ağaçları

Vatandaş olarak apartman dairesinde otursak bile binanın bahçesine ağaç dikme alışkanlığımız var. Yeter ki toprak bulmuş olalım, yeter ki küçük de olsa ekecek bir yer bulalım.

İyi de yapıyoruz. Böyle de olması lazım. Çünkü yeşillik güzeldir. İnsanın içini açar. Faydası saymakla bitmez. Keşke her yıl kampanya ile diktiğimiz ağaçları da bahçemizdeki ağaçlar gibi büyütüp yetiştirebilsek, çok iyi yapmış oluruz. Çöllrlme tehlikesi yaşayan ülkemiz yemyeşil olur.

Biz gelelim apartmanın ihata duvarına paralel diktiğimiz ağaçlara. Bu ağaçlar bir müddet sonra dal budak salıyor. Binanın ihata duvarından kaldırıma sarkıyor. Buradan itibaren bu ağaçlar tehlike saçmaya devam ediyor. Çünkü istisnalar hariç bu ağaçların bakımını daha doğrusu budamasını yapmıyoruz. Ağacın dalları yere yakın şekil alabiliyor.

Bu ağaçların yere yakın dallarından kaldırımdan geçen insanlar geçemiyor. Geçerken kafasını eğmek ya da eğilerek geçmek zorunda kalıyor. Dikkatli olanlar böyle yapıyor. Ya dikkatsiz olup yanındaki ile koyu muhabbete dalıp yürüyenler ne yapsın? Farkına varmadan ağacın dalına kafayı vuruyor. Kafasını vursa yine iyi. Çünkü kafayı vuran pekala kaşını, gözünü de yaralayabiliyor. Gelip geçen araçların tehlikesinden kaçıp güvenli yer diyerek sığındığı kaldırımdan bu şekil gazi olabiliyor.

Apartmanın bahçesinde ağacı olup dalları yola sarkan hane sahiplerinin zaman zaman ihata duvarlarının paralelinde olan kaldırımdan geçmeleri çok iyi olacak. Eğer kaşını gözünü yaralamadan geçebiliyorlarsa, varsın ağacı bu şekilde bıraksınlar. Yok, eğilmek zorunda kalıyorlarsa lütfen ağacın yere yakın dallarını budasınlar.

Belediyeler caddelerdeki ağaçların bu tehlikesini göz önüne alarak mevsiminde buduyor. Aynı şeyi hane sahiplerinin de yapması gerekir.

Konu, yola sarkan ağaçların tehlikesinden açılmışken, kaldırımların amacı dışında kullanılmaması gerektiğine de dikkat çekmek istiyorum. Çünkü kaldırımları sadece yayalar kullanması gerekirken, kaldırımlardan bisikletliler, binbinciler, motosiklet binicileri de geçiyor. Tekeri olan bu binit sürücülerinin kaldırımda işi yok. Aynı şekilde aracını kaldırıma park edenler de var. Kaldırıma tezgah açan esnaf var. Elektrik ve telefon direği ve yönlendirme levhaları da eksik değil. Kaldırımlar bu şekil işgal altında ise yani amacı dışında kullanılıyorsa, yayalar güvenli bir şekilde bu kaldırımları nasıl kullanabilsin.

İmamın İşgüzarlığı

Fırsat buldukça çarşıya yürür. Yapılacak işim varsa yapar. Ardından Tarihi Buğday Pazarına giderek çarşının içinde bulunan çokça çay ocaklarından birine oturur, çayımı yudumlarım.

Çarşının alışveriş yönünden müşterisi pek yoğun olmamakla beraber buradaki çay ocaklarının özellikle öğle ve ikindi vakitlerinde oturup sohbet edecek ve çayını içecek çokça müşterileri var.

Yaz gününün aşırı sıcaklarında çarşının Batı yönündeki çay ocaklarında oturmaya değer. Çünkü hem esinti oluyor, insanlar biraz nefes alıyor, gölgede oturmak ve çayları yudumlamanın yeri bir başka.

Çarşının sessizliğini bozan, çay ocağında aynı masada buluşan birkaç kişinin konuşmaları.

Bugünlerde sessizliği bozan bir başka durum daha söz konusu. Camiden gelen mikrofon sesi. Öyle bir ses ki akıllara ziyan.

Camiden namaz vakti gelen bu ses bugünlerde zuhur etti. Mikrofon yanlışlıkla açık bırakılmış değil. Çünkü bu durum bir değil, beş değil. İmam ne düşündü bilinmez ama namaz kılınırken mikrofonu dışarıya da veriyor.

Dışarıya verilen bu ses okunan ezandan ibaret değil. Ezanla birlikte çay ocağındaki muhabbeti kesip camiye giden sayısı da eksik değil. Ama büyük çoğunluk çay içmeye devam ediyor. Ezana icabet etmiyor.

Tıpkı ezan sesi gibi mikrofon dışarıya veriliyor. Müezzinin kameti, imamın safları sık ve düzgün tutunuz uyarısı, namaz komutları, tesbihat, ardından okunan aşırı şerif, anlamı, imamın okuduğu ayetleri tefsiri tüm çarşı esnafı ya da çarşı içinde oturanlar ve gelip gelenler tarafından duyuluyor.

Belli ki imam ya da cemaatten bazıları, namaz vakti sadece içeriye verilmesi gereken sesi dışarıya da açalım ki tüm çarşıdakiler dinlesin. Olur ki duyup camiye gidelim diyen çıkar diye düşünmüş olmalı.

Kimin düşüncesi ise doğru değil. O sesin sadece cami içine hitap etmesi gerek. Ki cami küçük. Ayrıca mikrofona bile gerek yok. Pekala imam ve müezzinin sesini cemaat mikrofonsuz duyar. Böyle küçük camilerde mikrofon gürültü yığınından başka bir şey değil.

Diyelim ki mikrofon kullanılacak. Ezan dışında bu mikrofon cami içine hitap etmeli. İşgüzarlığa, eski köye yeni âdet getirmeye gerek yok. Ezanla birlikte cemaate iştirak eden eder. Etmeyen de etmez. Kişinin cemaate iştirak etmemesi, namaz kılmadığı anlamına hiç gelmez. Kişi o anda müsait değildir, sonra kılacak olabilir. İbadetimizi yapacağız diye sesi cümle aleme duyurmanın bir âlemi yok.

Merak ediyorum, bu işgüzarlık imama mı ait yoksa müftülüğe mi? Gerçi müftülüğe ait olsa her mahalledeki mikrofon sesi tüm evlerde duyulur. Hikmetinden sual olmaz ama imamın bu işgüzarlığının hiç savunulacak bir tarafı yok. Bu ne demektir biliyor musunuz? Hey dışarıda lak lak yapanlar! Bakın biz namaz kılıyoruz. Haydi camiye gelin. Gelmeyecekseniz, kalkın gidin demektir.