23 Mart 2025 Pazar

Sosyal Medya Gediklileri

Sosyal medya hayatımıza girdi gireli bu sanal alemde boy gösteren hatırı sayılır insanımız var.

Kimi bu alemi yerinde ve zamanında kullanmakta iken kimi bir girdi bir daha çıkamadı. Bu alemin gediklisi haline geldi. Sabah-akşam, gece-gündüz bu alemin içindeler. WhatsApp'talar, X'teler, Facebook'talar...

Bunlardan kimi kendi özgün paylaşımlarını yapmakta. Yorum yazıp görüş bildiriyorlar.

Kimi de başkasına ait yazılıp çizilenleri paylaşıyor.

Burada sosyal medyada yazılıp çizilenlerden bahsedecek değilim. Yalnız bu alemin sürekli müdavimlerine dair bir şeyler söylemek istiyorum. Sürekli bu alemin içindekilerinin iç hallerini bilmiyorum. Verdikleri görüntü itibariyle ele alacağım:

Sanırım yalnızlara oynuyorlar. Eşlerine, dostlarına ayıracak vakitlerini bu aleme vermişler.

Zannedersem, hiçbir işleri ve meşaleleri yok. İşleri varsa da işleri koltukta oturmaktan ibaret. Mesaiyi sosyal medyaya girerek dolduruyorlar.

Zannımca bu alem içki, kumar ve uyuşturucu gibi kendileri için bir bağımlılık yapmış. Bırakmak isteseler de bırakamıyorlar.

Sanırım bir doyumsuzluk yaşıyorlar. İçlerindeki açlığı bu alemden gideriyorlar.

Belli ki uyku tutmuyor gözlerini. Uyku ve istirahate ayıracakları vakti bu aleme ayırıyorlar.

Paylaşımlarına bakıyorum. Hepsi olmasa da önemli bir kısmı objektif gibi değerlendirme yaptıkları imajını verse de basbayağı trollük yapıyorlar. Zihniyetleri ne ise onu ortaya koyuyorlar. Oluşturulmak istenen algıya teslim oluyorlar. Algıyı gerçek gösterip savunmaya ve saldırıya geçiyorlar. Buna dervişin fikri ne ise zikri de o denir.

Böyleleri başka görüşe de açık değiller. Çünkü içinde buldukları algı onları teslim almış durumda.

İnanın, acıyorum bu kimselere. Bence kabul etmeseler de bir hastalık halini yaşıyorlar. Tedavisi var mı bilmiyorum. Belki bu alemden uzaklaşmak onlara ilaç gibi gelir. Belki bir meşgale bulmaları kendileri için çok iyi olur. Değilse bu alemin gediklisi olmaya devam edecekler. Bunun belki bir yolu daha olabilir. O da bu aleme girip çıkanlardan az veya çok bir ücret alınması. Belki işin içine ücret girince bu alemde girmekten vazgeçerler.

Bunları sosyal medyadan vazgeçirmek için bir yol daha denenebilir: Hani adamın biri bir caddede bir eve oturmuş. Mahallenin çocukları durmadan bunun evinin önünde oyun oynayıp gürültü yapıyorlar. Bir böyle beş böyle. Adam çocukların yanına varıyor. “Çocuklar, gürültüyü çok severim. Bu gürültüyü her gün yapın, size şu kadar para vereyim” diyor. Çocuklar, “Tamam amca” deyip günlük gürültü yapıyorlar. Adam her akşam çocuklara vadettiği parayı veriyor. Çocuklar bu durumdan çok memnun. Çünkü hem gürültü yapıyorlar hem de para kazanıyorlar.

Belli bir süre geçtikten sonra bey amca, “Çocuklar, maddi sıkıntıya girdim. Gürültünüze karşılık bundan sonra şu kadar verebileceğim. Bilmem kabul edebilecek misiniz” der. Çocuklar, olur amca deyip yine gürültüye devam ederler.
Gürültü yapmalarına karşılık çocuklara para ödeyen ev sahibi, belli periyotlarla çocuklara verdiği parayı düşürüyor. Çocuklar, hepsine de eyvallah demişler. 

Bir gün bey amca, üzüntülü bir şekilde çocukların yanına gelir. “Çocuklar, iyice maddi sıkıntı içine girdim. Bundan sonra size para veremeyeceğim. Parasız gürültü yapar mısınız” deyince, çocuklar, “Kusura bakma amca. Para yoksa gürültü de yok” deyip adamın evinin önünü terk ediyorlar.

Bu hikayede olduğu gibi bu sosyal medya müdavimlerine bu aleme girmeleri karşılığında para verilse, bir müddet sonra bu para kesilse, belki de parasız iş yapmayız deyip bu alemi terk edebilirler.

Allah bu sosyal medya gediklilerinin yardımcısı olsun.

Bir Ülkenin Çivisi Çıkmışsa Eğer

O ülkede ülke ve vatandaş menfaati değil, kayıkçı kavgası yapan güçlerin ikbal kavgası olur.

Siyasi, ekonomik, sosyal vs. krizleri eksik olmaz.

Bol sıfırlı bastırılmış enflasyonu olur.

Hayat pahalılığı alır başını gider.

Her şeye zam hayatın bir parçası olur.

Vergiler adaletsiz ve yüksek olur.

Faizler yüksek olur.

Borsası yüz güldürmez.

Ekonomisi, dar ve orta gelirlinin belini bükmeye devam eder.

Siyasi çalkantı bitmez.

Bizans ve ayak oyunları, algı, iftira, çamur hiç eksik olmaz.

Kazanmak için her yol mubah olur.

Gerilim had safhada olur. Gerilimden beslenilir.
Tarafların trolleri çok olur. Ölümüne desteklerler.

Oturmuş bir devlet teamülleri yoktur.

Kurtarıcı olarak karizma liderlere bel bağlanır.

Kurtarıcıları vazgeçilmezdir.

Beşikten mezara kadar siyaset yapılır. Bulunmaz Hint kumaşı kabul edildiklerinden cenazeleri koltuktan kaldırılır.

Kırıp dökseler de yerleri doldurulamaz.

Kimse onlara hesap sormaz. Onlar hesap sorar.

Asla bedel ödemezler. Bedeli halka ödetirler.

Güçler birbirine had bildirir.

Milliyetçilik duyguları yüksektir.

Âna dair söylenecek sözleri olmasa da geçmişle övünmeyi çok severler.

Kurtarıcılarının gizli ajandasında halka fakirlik vaadi vardır. Tek başardıkları da budur.

Yani yok yok bu gibi ülkelerde.

Ne edersin ki alan razı, satan razı.

Alan ve satan razı olduktan sonra o memleketin çivisi çıkmış, ne fark eder. Yeter ki mutlu azınlık, beyaz yakalıları mutlu olsun. Zaten onların mutluluğu için yaşamıyor mu bu tip ülkelerin insanı.

Bu Ülke İnsanının Dramatik Hikayesi

"Eskiden İstanbul’da Eminönü - Karaköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar, müşteri beklerken kendi aralarında kavgaya tutuşurmuş.

Durup dururken çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş.

Kavga çıkınca, etraflarında toplanan halktan bazılarının kafasına kürekler iner, ama kürekler ne hikmet ise kavga eden kürekçilerin hiçbirinin başına değmezmiş.

Bu kavga daha sonra denizden karaya taşınmış ve yankesiciler, cami önünde kayıkçı kavgası benzeri düzmece kavgalar ile halkı çevrelerine toplayıp soymayı adet edinmiş". (Oğuz Örnek, Habertürk)

Kayıkçı kavgasının hikayesi bu. Bu hikaye aslında bu ülke insanının hikayesi.

Bir nevi "Filler tepişir, çimenler ezilir" misali. Öyle ya fillere ne olsun. Altta kalanların canı çıksın.

Kavgada dayağı aracılar yer misali bizim insanımız vatandaş Rıza'dır. Onlar ortamı gererek taraftar bulmaya ve güç olmaya çalışır. Vatandaş Rıza da buna teşne olduğu için hemen saf tutar. Ölümüne tarafını savunur. Sonuç, kaybeden yine vatandaş Rıza olur.

İster siyasi ister dini ister ekonomi olsun, belli bir gücü temsil eden tarafların, aralarında yaptıkları rekabet, kavga, atışma ve sataşma bir nevi kayıkçı kavgasıdır. Bunlar kavgayı başlatır. Ama kendilerinin burnu bile kanamaz. Fatura, tıpkı kayıkçı kavgasında olduğu gibi kayıkçılara çıkmaz, halka çıkar. Devalüasyon, enflasyon, hayat pahalılığı olarak ceremesini hep halk çeker.

Geçmişten günümüze bu ülkede belli güç mahfilleri tarafından yapılan veya başlatılan tüm kavgaların kaybedeni hep halk olmuştur.

Belli köşe başlarını tutanları umut olarak gördüğü müddetçe halk yine kaybetmeye devam edecektir.

Bunun yani kayıkçı kavgasına teşnelik bizde olduğu müddetçe vatandaşın kaybetmemesi için hiçbir sebep yok.

Bunun için birilerinin illa yolcu taşıyan kayıkçı olması gerekmiyor. Baksanıza, bakmışlar ki bu işte ekmek var. Denizdeki kavgayı karaya yani cami önlerine taşıyarak toplanan halkı bir güzel soymuşlar.

Yine soyulmaya devam ediyoruz. Üstelik ne tekne var orta yerde ne de cami önündeyiz.

Birileri aralarındaki kavgayı adalete taşıyor. Eldeki deliller ve iddialara göre savcılar harekete geçiyor. Gözaltı yapılıyor. Bir bakmışsın borsa çökmüş, döviz fırlamış. Dövizin ateşini söndürmek için Merkez Bankası bir yıldır yüksek faiz yoluyla biriktirdiği MB rezervinden 26 milyar doları üç gün içinde satıvermiş. On yıllık devlet tahvil faizleri tüm zamanların rekorunu kırmış. Üstelik MB bu süreçte faizleri de yükseltmek suretiyle bu tablo ortaya çıktı.

Satılan 26 milyar doları vatandaş Rıza mı aldı? Keşke öyle olsa. Ticari sır olduğu için bu dövizi satın alanlar da öğrenilemeyecek. Öyle zannediyorum, kayıkçı kavgasının tarafları satın aldı. Çünkü operasyon olacağını ancak onlar bilir. Vatandaş nereden bilsin. Hoş, bilse ne olur. O kadar döviz için para nerede ayrıca.

Bu ağır tablo daha halka yansımadı. Ama girdilere yansıdıkça bize yani vatandaş Rıza’ya zam olarak yansıyacak. Enflasyon hedefi tutmayacak, enflasyon azacak. Yeni rezerv için vergi artırımı ve yeni vergiler demektir.

Esas yakıcı ve yıkıcı tabloyu şayet bir tutuklama olursa o zaman göreceğiz. 

Halkın yararını ve ülke menfaatini düşünmeyenlerin, aralarında yaptığı kayıkçı kavgasının ceremesini hep vatandaş Rıza çekecek. Tuzu kuru beyaz yakalılara bir şey olmayacak. Çünkü onlar krizlerden beslenir. Beyaz Türkler şu ya da bu şekilde bize hayatı zindan etmeye, anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirmeye devam edecek. Kısaca “Alavere, dalavere, Kürt Memet nöbete” meselesi bu. Yani soyulduk bir kere daha.

Durum bu iken vatandaş Rıza olarak hala bu kayıkçı kavgasına teşne olmaya devam edecek miyiz? Unutmayalım ki bizdeki bu teşnelik onlara ekmek yediriyor bu ülkede. Yüz verilmezse ya çeker giderler ya da adam olurlar.