3 Mart 2025 Pazartesi

Ramazan Kutlanmaz, Yaşanır

Kutlamanın yeri ayrı, anmanın yeri ayrı. Mesela;

10 Kasım kutlanmaz, anılır.

18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü, içinden hem zaferi hem de şehitleri barındırdığı için hem kutlanır hem anılır.

23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs ve 30 Ağustos kutlanır.

Ramazan ve kurban bayramları kutlanır.

Ramazan bayramı kutlanırken Ramazan orucu kutlanmaz, yaşanır. Çünkü;

Bu ayda oruç tutulur.

Teravih kılınır.

İftar yapılır, sahura kalkılır.

Kur'an okunur, hatim inilir, mukabele okunur, mukabele dinlenir.

İftar davetleri yapılır.

Fitre ve fidye verilir.

İsteyen, vakti müsait olan itikafa girer. Ramazanın son 10 gününü camide geçirir.

Parası ve vakti olan ramazan umresine gider.

Ramazan paketi hazırlanır ve fakirlere dağıtılır.

Zekât genelde bu ay verilir.

Camiler dolar.

Bazı camilerin minarelerine ramazanı hatırlatan mahyalar asılır.

Yardım ve dayanışma bu ayda hız kazanır.

İftar sofraları sair günlere göre mükellef olur.

Sahur saatleri değişse de tüm aile fertleri sahur ve iftarı birlikte yapar.

Bazı özel sektör ramazan dolayısıyla esnek mesaiye geçer.

Kadir gecesi ihya edilir, kutlanmaz. 

Ramazan orucuna dair verdiğim bu örneklere bakarsak, ramazan kutlanmaz, aksine yaşanır. Bu yaşama hem bedenen hem ruhen hem de zihnen olur. O yüzden yaşanan bir iklimi kutlamaya döndürmeyelim. Çünkü ramazanın kutlanacak bir yönü yoktur. Bir de kutlama çıkararak eski köye yeni adet getirmeyelim.

Yine de mübarek olsun anlamında kutlayana da bir sözümüz olmasın. Bizde "Şeker ve kurban bayramı kutlanır, Ramazan kutlanmaz" diyene de bir sözümüz olmasın.

Hele "inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme" gerekçesiyle kimseyi gözaltına almayalım. Yerinde veya değil, bir işletmenin çalışanlarına yönelik e posta mesajlarından nem kapmayalım. Had bildirmek için hemen hakkında inceleme ve soruşturma başlatmayalım. En ufak bir şeyde adalet mekanizmasını insanın boynunda Demokles’in kılıcı gibi sallamayalım. İşletmelere itibar suikastı yapmayalım. Maksadını aşan, pot kıran insanımızı bir çırpıda tu kaka yapmayalım. Adalet; yerinde, zamanında ve kıvamında olursa bir anlam ifade eder. Değilse, bu işleyişi de olur olmaz kullanmak suretiyle ayaklar altına almış oluruz.

Şayet bir işletme, işini yapan çalışanının oruç ibadetini yerine getirmesini engellerse buna hep birlikte savaş açıp had bildirelim. Ötesi gereksizdir. Bırakalım da şirketin içişlerini şirket kendi içinde çözsün. Her şeye burnumuzu sokmayalım.

İnsanların yaşantısına müdahale etmeden, oruç tutana da tutmayana da, dine yakın olana da dinden uzak olana da saygı duyalım. 
Unutmayalım ki şirketin/holdingin kendisi dindar olmaz, çalışanı olur. Tıpkı devletin laik ama insanının laik olmadığı gibi.

Orucun, Kitaplarda Yazmayan Faydası *

Bir ramazan iklimini yaşıyoruz.

Ramazan kışa doğru geldikçe 17 saatlik uzun günlerin orucu şimdilik geride kaldı.

Haliyle kış mevsiminde 13 saat oruçlu kalmak uzun günlere göre daha kolay.

Her ne kadar kışın oruç tutmak daha kolay olsa da bazıları, ben oruç ibadetini seviyorum dese de oruç zor bir ibadettir.

Gözü korkutan bir ibadettir.

Psikolojik yönden insan nefsini rahatsız eden bir ibadettir.

Çünkü nefsin istediği yeme ve içmeyi, sınırları belli bir süre ötelemektedir. Bu da nefse zor gelen bir ibadet olduğunu gösterir.

Sahur dolayısıyla uykuyu da bölmekte. Güne uykuyu alamadan başlamak demektir.

O yüzden diğer ibadetlerin aksine oruç, yüzü soğuk bir ibadettir.

Oruç ve çalışmak insanı korkutsa da orucun esas zorluğu hiçbir iş yapmayanlar içindir. Çünkü çalışırken oruç tutmak, vaktin ne zaman geçtiğini bilememek anlamına gelir.

Önemli olan orucu çalışarak geçirmektir. Orucu bahane edip işten geri kalmamaktır. Bir şeyi yaparken diğerini ihmal etmemektir. İkisini birlikte götürmektir. Bu dediğim, bedenini terleyerek çalışanlar için değil. Çünkü onlar için oruçta çalışmak güçten ve takatten kesilmek demektir.

Yüzü soğuk, zor bir ibadet olsa da orucun faydası da yok değil. Faydası derken sevabından bahsetmeyeceğim. Acın halinden anlama, iradeye hakim olma, nefsi terbiye etme ve sabrı öğretme gibi faydalarını saymayacağım. Sağlık yönünden de faydalı demeyeceğim.

Orucun en büyük faydası, tuvalete gitmeye ihtiyaç hissetmemektir.

Sair günlerde yiyip içtikten sonra tuvalete duyulan ihtiyacın oluşmamasıdır.

Sık sık wc'ye gitmeye ihtiyaç hissetmemektir.

Sabahtan akşama hiç tuvalete gitmeden her namaz vakti için abdest almaya gerek görmemektir.

Sabah abdestiyle akşamı yapmaktır. Bu da sudan ve zamandan tasarruf demektir.

Sair günlerde çay vs.nin ardından soluğu wc'de aldıkça bende prostat var endişesinin, oruçta gitmesidir. Motor sağlam sevincini iftar sonrasına kadar yaşamaktır.

Uzatmayayım, orucun bu faydası da yabana atılmamalı. Orucun bireysel ve toplumsal faydalarını yazan ilmihallerde, bu faydaya da bireysel kısmında mutlaka yer verilmeli.

*24.03.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Travmayı Atlatmanın Yolu *

Bu ülke, faydalananlar ve mağdur edilenler diye ikiye ayrılsa yeridir. Bir de sürekli nemalanan grup var. Nemalanan bu grup her devirde nemalanmaya devam eder. Bunlara beyaz Türkler dense yanlış olmaz.

Faydalanan ve mağdur edilen grup ise her devir ve sürece göre yer değiştirir. Faydalanan, bir başka süreçte mağdur, mağdur edilen de bir başka süreçte ihya olur. Bu yönüyle bu ülke, tuzu kurular, devrine göre ihya olanlar ve imha olanlardan müteşekkil.

İhtilaller, ihya ve imha olanlara bir örnektir.

Aynı şekilde 28 Şubat post modern darbesi de ihya ve imha olanlara bir örnektir.

Bu süreç dindar ve mütedeyyin insanların üzerinden buldozer gibi geçti:

Başörtülüler mağdur edildi. Kimi görevinden atıldı kimi okulunu okuyamadı.

Meslek liselerine katsayı engeli getirilerek bu okullar kapatılmaktan beter edildi.

Seçilmiş hükümete baskı yapılarak istifa ettirildi.

8 yıllık kesintisiz eğitime geçildi.

Altı ve mevzuatı sağlam olmayan yeşil sermaye çökertildi.

İrtica ile mücadele MGK'nin ilk gündem maddesi oldu.

İrticanın odağı kabul edilen iktidarın büyük ortağı parti kapatıldı. Sorumlularına yasak getirildi.

Uzatmayayım, bu süreçte adeta dindar ve mütedeyyin insanlar üzerinde terör estirildi.

Bin yıl devam edecek denilen bu süreç çok sürmedi. 10-15 yıl içerisinde bu sürecin yaraları sarıldı.

Aradan bunca yıl geçti. Sürecin mağdur eden aktörleri yargılandı ve mahkum oldular. Sürecin tüm izleri silindi. Bugün bu süreci savunan yok. O gün bu süreci savunanların ağzını bıçak açmıyor.

Niyetim 28 Şubat sürecini anlatmak değil.

Dikkatimi çeken, her seneyi devriyesinde bu sürecin mağdurları paylaşım yapıyor, bu sürece lanet okuyor, süreçteki mağduriyetini ortaya koyuyor. Bize şunu şunu yapmışlardı. Bunu unutmayacağız, unutturmayacağız diyor.

Elbette bu süreç zulmü ile anılacak. Çünkü bu süreç nicelerine mağduriyetler yaşattı.

Yalnız ölenle ölünmüyor. Bu süreci bu kadar yıl geçmesine rağmen her seneyi devriyesinde gündemde tutmanın, mağduriyeti öne çıkarmanın ne faydası var? Üstelik bugün bu süreci savunan da yok. Savunanlar sinmiş durumda. Aktörlerinin çoğu da öldü.

Buna rağmen her yıl dönümünde bu tür mağduriyet paylaşımları ve lanet okumaları nasıl anlamamız gerekir?

Belli ki süreç çoğu kimsede bir travma oluşturmuş. Aradan bunca yıl geçmesine, sürecin tüm izleri silinmiş olmasına rağmen oluşan bu travma hala yerinde duruyor ve tazeliğini koruyor.

Hiçbir zulmü görmezden gelemem. Hiçbir mağduriyeti de küçümsemiyorum. Yalnız bu travmadan kurtulmak, geçmişi yaşamayı bırakıp önümüze bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Süreç tarih olmalı, tarihteki yerini almalı. "Acıları kuma, iyilikleri taşa yazmalı" artık. Elimizdeki dolu bardağı masaya bırakmalı. Değilse yaşanan bu travma kolay kolay atlatılmaz.

Geçmişle övünmeyi, geçmişe lanet etmeyi bırakıp önümüze bakmak lazım vesselam. Aksine, her yıl dönümünde yarayı kanatmak, yaşanan travmayı bırakmamak anlamına gelir ki bu da sağlıklı düşünmenin önünde en büyük engel olarak kalmaya devam etmek demektir. Çünkü devir, geçmişi yaşamak değil, önümüze bakma devridir. Süreç illa değerlendirilecekse bu süreç kimin işine yaradı, bunun üzerine kafa yormak gerek.

*04.03.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.