3 Mart 2025 Pazartesi

Dilencinin Böylesi

Kışın güneşli günlerinde çarşıya çıktığımız zaman çay içmek için Tarihi Buğday Pazarı'nın geniş alanını tercih ederiz. Bu alanın içinde çok sayıda çay ocağı var.

Küçücük çay ocaklarının önü bomboş ve büyük alan olduğu için açık alana bol miktarda masa ve sandalye atılıyor. Arkadaşlarıyla buluşanlar da güneşli havada bu çay ocaklarının önünde çayını yudumluyor. Bu şekil sanırım 6-7 çay ocağı var.

Ramazana iki gün kala yine bu mekanda arkadaşlarla buluştuk. Çayımızı içiyoruz. Bir taraftan da güneşimizi alıyoruz.

Sırtım dönük çayımı yudumlarken aynı zamanda muhabbet ederken, bir kadının sesini duydum:

"Çay içenler! Ramazana şurada ne kaldı. İki yüz liraya ihtiyacım var. Niye vermiyorsunuz? Böyle bir günde de yardım yapmayacaksınız da ne zaman yapacaksınız? İstediğim iki yüz lira. Vereceğiniz iki yüz lira sizi öldürmez, beni de ondurmaz. Bunu da biliyorsunuz. Bunun için hesap kitap bilmeye gerek yok" dedi yüksek sesle.

Sonra benzeri cümleleri diğer çay ocaklarının önünde söyledi.

Her bir çay ocağının önünde insanların arasına girmeden kenarda yine 200 lira istemeye devam etti.

Ardından tekrar bizim oturduğumuz yere geldi. Tekrar aynı cümleler.

Kimdir bu, böylesi yardım istemeyi ilk defa gördüm diye sırtımı dönüp baktım. Gençten başörtülü bir kadındı yardım isteyen.

Kadın ezberlediği cümleleri sayarken yan masada oturan birkaç kişi, "Bu kadın sürekli buralarda. Hep iki yüz istiyor. Alışkanlık haline getirdi" dedi. Belli ki bu kişiler ve bu kadın bu çay ocağının sürekli müdavimlerinden.

Ara ara bu çay ocağına gelsem de zaman zaman masamıza gelerek diğer masaları dolaşarak yardım isteyenleri gördüm de kalabalık arasına girmeden kenarda herkese sesini duyurarak avazı çıktığı kadar yardım isteyeni ilk defa gördüm.

Herkes tanımış ki yüzün üzerinde çay içenden bir tanesi çıkarıp 200 lira vermedi.

İki defa bize yakın haykırışından şuna 200 lira vereyim diye içimden geçirdim. Yan masadakiler buranın müdavimi deyince, belli ki alışkanlık haline getiren biri deyip vermekten vazgeçtim.

Ne kadar ihtiyaç sahibi idi bilmiyorum. Bir kişi iki yüz vermese de koca Buğday Pazarının içindeki masaların her biri bir çay parası 10 lira verse, kadına kaç iki yüz birden toplanırdı.

Toplum olarak yardım isteyeni pek geri çevirme adetimiz yoktur. Az veya çok verilir. Yalnız kimseden tık çıkmaması yardımın kötüye kullanıldığının bir göstergesi. Sadece bu çay ocağı değil, hangi çay ocağına oturursan, masana kaç kişi birden yardım istemeye gelen oluyor.

Üzücü bir durumla karşı karşıyayız. Dilenecek kadar bu toplum ihtiyaç sahibi mi yoksa dilencilik bir meslek olarak mı icra ediliyor?

2 Mart 2025 Pazar

Yazı ve Bedel

Yazı yazmak bir emek ister.

Bir konuda görüş bildirmektir.

Benim bu konuda görüşüm bu demektir.

Bir nevi podyuma çıkmaktır:

Tekdir de görmek vardır, takdir de ayıplanmak da vezir olmak da vardır, rezil olmak da.
Kutuplaşan Türkiye’de yazı yazmak bir cesaret ister.

Çünkü yazdığın yazının içeriğinden ve belirttiğin görüşten ziyade kimi ve hangi tarafı tuttuğuna bakılır.

Gücün ve büyük çoğunluğun görüşüne uygunsa yazın;

Taltif görürsün.

El üstünde tutulursun.

Mükarrabünden olursun.

Görüp gözetilirsin.

Taltif edilirsin.

Bir yerlere referans gösterilirsin.

İşinde, aşında ve hayatın her hangi bir alanında hatan olursa görmezden gelinirsin.

Başına bir şey gelirse savunulursun.

Çünkü bizim adamsın. Yani bizdensin.

Bizden olunca sana kol kanat gerilir.

Kimseye yem edilmezsin.

O yüzden gücün yanında yer alırsan, beslenirsin.

İmkanlara boğulursun.

Başın ağrımaz.

Huzurun kaçmaz.

Çevren, destekçin ve beğenenin çok olur.

Saygı görürsün. Çünkü görüşün güçle örtüşmektedir.

Bir de gücü her halükarda savunursan senden iyisi olmaz.

Kazara görüşte ve fikirde güçle örtüşmezsen;

Bir çırpıda çizilirsin.

Tu kaka yapılırsın.

Kara listeye alınırsın.

Had bildirilir.

Yoldan çıkmış, iflah olmaz biri kabul edilirsin.

Çevrende kimse olmaz.

Yalnızlara oynarsın.

Çünkü dışlanırsın.

Sonunda muazzebinden olursun.

Tüm bunlar niye anlaşılmıyorum sorusunu sordurur. İster istemez seni huzursuz eder.

Bu durumda yazı yazarken tercihte bulunmak zorundasın. Huzurum kaçmasın diyorsan, kendinden ödün vererek güce yaslanacaksın ya da gemileri yakıp huzurunu kaçıracağını bile bile görüşünden ödün vermeyeceksin.

Velhasılıkelam, yazı yazıp yazdığını paylaşanlar tüm bunları göz önünde bulundurmalı. Ya huzuru seçecek ya da huzursuzluğu. Kendi adıma söylersem, bedeli ağır olsa da huzurum kaçsın isterim.

Dindar Zihnin Dünyası

“Bugün Mehmet Okuyan hocayı dinledim. ‘Depremin duası nedir’ dediler. ‘Demirden ve çimentodan çalmamaktır’ diye cevapladı”.

Bu paylaşımı emekli bir ilahiyatçı paylaşmış.

Bu söze ne denir? El hak doğru denir. Adam fiili duadan bahsediyor. Kısaca bina yaparken tabiat şartlarına uygun bina yapacaksın. Malzemeden çalıp çırpmayacaksın diyor.

Mehmet Okuyan, ömrünü Kur’an’a adayan bir Kur’an talebesi. Tefsir ederken hatası olmaz mı? Olur. Kimin olmaz ki Okuyan’ın olmasın.

Bildiğim kadarıyla hadis ve sünneti inkar eden biri değil. Ama nedense adı sünnet ve hadisi inkar eden birine çıkmış. Hadislere bakış açısı, kendi ifadesiyle, “Ne süpürüp atanlardan ne de süpürüp alanlardan”. Her hadisi referans almayıp Kur’an’ı Kur’an’la açıklamayı düstur edinmesinden olsa gerek. Kendisinin seveni kadar düşmanı da çok. Nefret edenler adeta ismini duyar duymaz içindekini kusuyor.

Üşenmeyip bu paylaşımın altına yorum yazanlara baktım. Neler yumurtlamışlar neler:

İslam Dininin temel kaynağı Sahih sünneti inkar eden bu Macar Yahudi’si Ignaz Goldziherin şakirdi din yıkıcısı”.

Sâffât Suresi 102. ayette Hz. İsmail ‘Babacığım emrolunduğun şeyi yap’ demesine rağmen mealen ‘Allah çocuğunu kurban et der mi?’ diyerek açıkça ayete muhalefet eder” .

“Ebu Davut’ta kaydedilen sahih hadiste cuma namazının kadınlara farz olmadığı beyan edilir ama bu din yıkıcısı, cuma namazının kadınlara da farz olduğunu söyler”.

Sapkın görüşlerinden sunduğum bu birkaç örnek bu şahsın din anlayışının sakatlığının gösteriyor.

“Evet, Müslüman her işini en iyi yapmalı, lakin yaratıcıya duayı küçümsemesi kibrinden gübürünün (ne demekse) gözükmesine sebep oluyor”.

“Niye hoca diyon madem?”

“Materyalist bir yaklaşım”.

“Kur'an'ı tahrif edecek şekilde yorum yapan ve özellikle peygamberi yok sayan bir âlim. Dinlemeyi bırakın, adam yerine bile koymaya değmez. Bakara suresinin 286. ayetini okur da peygamberi yok sayar, buna muzelman (Müslüman değil) denir, denirse.!”

“Farkında isek eğer, duayı küçümseyip de şaka ile ve istihza ile cevap veriyor ki "Vel istihzâu küfrün/dini değerlerle istihzâ etmek küfürdür..."

“Dinleyecek bir adam bulamadın mı... Hoca???”

“Tehlikesi çok büyük bu herifin...!!!!”

“Böyle adamları ilahiyatçılar temizlemesi lazım”.

“O adamın ismini bile ağzıma almam”.

Aracı koymayın deyip yüzlerce kitap yazan bu ve dünürü değil mi? Bunlar var ya bunlaaaarrrr...”

Gördüğünüz gibi yorumlarda Kur’an talebesi Okuyan’ın ne Müslümanlığını bırakmışlar ne de insanlığını. Demediklerini bırakmamışlar. Adeta içindekileri kusmuşlar.

Tüm bu yorumları görünce tüm dindarları kastetmesem de dindar zihnin dünyası böyle çıkıverdi içimden. Vah ki vah yazık.

Ne yazık ki söyleyecek sözü olmayanların, Okuyan’a fikirle cevap veremeyeceklerin zihin dünyası bu işte. İşleri güçleri kişiye belden aşağı vurmak.

Sonunda paylaşımı yapan ilahiyatçı tüm bu yorumlara gına getirmiş olmalı ki hepsine birden büyük harflerle şöyle cevap vermiş:

YAV BEYLER! HAKLISINIZ KATILIYORUM YORUMLARINIZA. AMA DEMİRDEN ÇİMENTODAN ÇAL YIKILSIN...

BİRAZ BUNA VURGU YAPTIM YAV... BUNU GÖRÜN YETER... HABİRE SALDIRMAYIN YAV.

ADAM DOĞRU SÖYLEMİŞ. ŞEYTAN BİLE BAZEN DOĞRU SÖYLÜYOR YAV.

 DOĞRU DE GEÇ...”

Sadede gelirsem, bu zihin dünyasına sahip insanların ne dine ne Müslümanlığa ne topluma ne de insanlığa verebileceği bir şey var. Bu tiplere, tek kelimeyle yazıklar olsun!