1 Aralık 2024 Pazar

Bilinçaltının Dışa Vurumu

Fi tarihinde ilçede bir lisede çalışırken rotasyonla il merkezinin dışı bir mahalledeki bir ilköğretim okulunda göreve başladım.

İlköğretimde göreve başlamamın ilk bir ayında ilköğretim müfettişleri denetime geldi.

Kalabalık bir müfettiş ordusu boş buldukları yere oturdu.

Önce bir tanışma faslı yapıldı. Daha doğrusu onlar soruyor. Biz cevap veriyoruz. Biz derken müdür yardımcısı ile ben. Yer yokluğundan aynı odayı paylaşıyoruz. 

“Biz buraya daha önce de geldik. Seni tanımıyoruz. Buraya nereden geldin” dediler bana.

Buraya geleli üç hafta oldu. Ben şu ilçeden geldim dedim.

“Biz o ilçeye de gittik. Seni orada da görmedik. Hangi okuldaydın” dediler.

Anadolu lisesindeydim deyince, müfettişlerin grup başkanı, "Anadolu lisesinden gelmiş olabilirsin ama burası da okul. Bu okul da önemli ve iş yükü fazla. Burayı küçümsememek lazım" dedi. Dedi ama niye dedi, pek bir şey anlamadım. Çünkü bu okul önemli değil diye bir şey söylemedim. Asla da küçümsemedim. Zira okul okuldur. 

Peki, grup başkanı niye böyle söylemiş olabilir. İçini okuyamam ana aklıma şu geliyor. O zamanlar ilköğretim müfettişleri liseleri denetleyemiyordu. Liselere Bakanlık müfettişleri bakıyordu. Sanırım kendince bir komplekse girmiş olmalı. 

Sebep her ne ise Anadolu lisesinden geldim diyene böyle cevap verilmez. Hele müfettiş asla. Böyle cevap verirse bunun adı dam başında saksağan, vur beline kazmayı demek olur. Bilinçaltında gizlediğini dışarı vurmuş olur.

Öğleye doğru etli ekmek ikram etmeyi düşünüyoruz. Saat kaç gibi hazır olsun dedim. Şu saat uygun dediler. Ona göre planlama yapmaya çalışırken az önceki grup başkanı, ben etli ekmek yemem dedi. Size ne olsun, peynirli börek olsun mu dedim. Yörenin yiyip içeceği ne olursa olur. Bu yörede patates çok ekilir. Sobanın fırınında közlenmiş patates olsun dedi.

Almıştım başa belayı. 

Hizmetliyi çağırdım. Mahallede patates bulabilir miyiz dedim. Buluruz dedi. Haydi sana zahmet, kime, hangi eve nazın geçiyorsa, biraz patates iste, sonra evde közle getir dedim. Sağ olsun halletti.

Grup başkanına, "Misafir ev sahibinin kuzusudur" atasözünü söylemenin tam zamanıydı ama nasıl söylersin. Anadolu lisesinden geldim deyince verdiği cevabı göz önüne getirdiğimde, ben kuzu muyum der miydi, derdi. Hoş, buna da razıydım. Daha ne yumurtlardı kim bilir. 

Bu grup başkanı gibi eski müfettişlerin devri ve modası geçti. Bunlar denetim için gittikleri yer de yer, içerdi. Hepsi için söylemese de böyle bir imajları vardı. 

Şimdiki müfettişlere gelince, modası geçmiş müfettişlerden eser yok. İyi ki yok. Çünkü itibarlarını zedeleyen bir davranıştı.

Konu madem garip cevaplardan açıldı. Kısaca iki anekdota daha değineyim.

Sanırım, 2015 genel seçimleri sonrasıydı. Sonuçlar tek başına hükümet kurmaya yetmiyordu. Böyle bir atmosferde, şimdilerde öz evlat muamelesi gören bir okul türünün müdürleri ile bir okulda toplantı yapılıyordu. Toplantıda il temsilcileri ve ilçe müdürleri de vardı. Birkaç okul müdürü, yeniden katsayı gelir endişesiyle okullarımızdan nakil giden gidene. Kaçış başladı. Bu gidişi nasıl durdurabiliriz şeklinde bir endişelerini dile getirdiler. Başta il temsilcisi olmak üzere öğrenci ve veliyi ikna yolunu önerirken, o ana kadar sessizce konuşmaları dinleyen bir ilçenin milli eğitim müdürü öyle bir cevap verdi ki son noktayı koydu. Üzerine kimse söz söyleyemedi. “Arkadaşlar, biz bu topraklarda Müslüman doğduk, Müslüman olarak öleceğiz” dedi. Öyle ya bu cevabın üzerine kim söz söyleyebilirdi. İşin garibi böyle bir cevheri kullandılar kullandılar. O kadar kelle aldırdılar. Ardından koltuğu altından çekiverdiler. Şimdilerde araştırmacı. İnsanlara iyilik de yaramıyor.

Ömer Dinçer, yanlış hatırlamıyorsam, MEB’deki 34 genel müdürlüğün sayısını sanırım 18’e indirmişti. Birine dedim ki Bakan genel müdürlük sayısını yarı yarıya düşürmüş.

O birinin verdiği cevap ise “Kadrolaşacaklar” oldu. Bu cevabı da garipsedim doğrusu. Çünkü bu da bir bilinçaltında gizlenenlerin dışa vurumudur. Hemen kendisine, Sayın hocam, 18 genel müdürlüğün sayısını 34’e çıkarsa, verdiğin cevabın bir mantığı olur. Kadrolaşacaklar dersin. Ama adam indirmiş. Çoğunun genel müdürlük koltuğu gitti dedim. Cevap vermedi.

Alın size, üç ayrı ortamda üç ayrı cevap. İstediğiniz cevabı kullanabilirsiniz. Bu iyiliğimi de unutmayın. 

Gar-Kampüs Arası Yürüyüşüm

2020, 2021 ve 2022 yılları günlük ve rutin yürüdüğüm yıllar. 

Yürüyüş demişsem, tempolu ve km'si fazla yürüyüşler.

İşe gidiyormuş gibi çıkıyordum evden. 

Her gün farklı güzergah olacak şekilde uzun yürüyerek terimi atıp geldim. 

Bazen güzergah belirlemeden çıktım evden bazen de güzergah belirleyerek. 

Aklımda SÜ Kampüsüne gitmek de vardı. Ha bugün ha yarın derken takvimler 01.12.2022 Perşembe gününü gösterdiğinde ver elini SÜ Yerleşkesi diyerek Konya Gar'ından çıkmıştım yola. 

Bir 40 dakika yürüdükten sonra Adakale Caddesinde bulunan bir tanıdığımın işyerinde giderek bir çay içimi kadar lafladım. İki bardak çay içtikten sonra İstanbul Caddesine çıkarak yürüyüşüme devam ettim. Yolun sağında bulunan yaya yolunu takip ederek Buzlukbaşı durağı civarındaki bir caminin WC'sinde lavabo ihtiyacımı gidermek için durdum. Yerleşkenin içindeki SÜ Selçuklu Tıp Fakültesi binasına varınca yürüyüşümü sonlandırdım. 

Yürüyüş bittikten sonra elimde taşıdığım hırkayı giyerek tramvaya bindim. Zafer'e kadar tramvayla geldim. Zafer'den de eve yine yürüdüm. 

Bu yürüyüşümü sosyal medyada paylaşmışım. Seneyi devriyesinde karşıma çıkınca, o günü tekrar gözümün önüne getirdim. İstedim ki bu Gar-Yerleşke yürüyüş maceram blogumda yer alsın ve bu hatıramı taçlandırayım. 

Çıkmadan önce Haritalara bakmıştım. Gar ile Yerleşke arası 19 km gösteriyordu. 

Telefonumdaki adımsayara göre yürüyüşüm, 3.36 saat sürmüş. 15 km yapmışım. 26301 adım atmışım. 1181 kalori yakmışım. Vay be... 

Şimdilerde kısa mesafeleri temposuz yürüyorum. Bahsettiğim yıllardaki yürüyüş tempomdan çok uzağım. Günlük 8 bin-12 bin arası yürüsem de hamlaştığımı düşünüyorum. Bugün yürümeye kalksam, aynı sürede bu kadar yolu tepemem. Ayrıca bu kadar km yapmayı da gözüm kesmez. O zamanlar bir km'yi dokuz dakikada alıyordum. Bugün herhalde km'yi 12 dakikada kat edebilirim.

Ah gençlik, vah gençlik!

30 Kasım 2024 Cumartesi

Bisikletli Canavarlar

Bisiklet sürmeyi bilsem de çok sürmem. Ne kadar sağlığa faydalı dense de hiç sürme hevesim olmadı. Hoş, sürmek istesem bile evde bisiklet yok. Çocuklar için alınanları da sağa sola dağıttım. 

Araba sürmede de hiç merakım olmadı. Evin önünde ayağımı yerden kessin diye bekliyor. 

Belki de bisiklet de olsa araba da olsa ayağımı yerden kestiği için yani 2-4 teker üzerinde gittiğinden midir benim için en uygunu yürümek. Olmadı toplu taşıma kullanmak. 

Ara ara mecburiyetten araba sürsem de yılların şoförü olmama rağmen hala acemiyim. Bisiklet sürüşüm de öyle. 

Bisiklete binsem tir tir titrerim. 

Lisede iken Rahmetli Hasan Hüseyin Gürses'in bisikletini alıp çarşıya gitmiştim. Tam Şems Caminin önüne gelmiştim ki karşımda bir araba belirtmişti. Yolun sağında da seyyar satıcılar vardı. Seyyardan alışveriş yapan birine arkadan vurmuştum. Özür diledim. Adam, özür diledin ama öldüreceksin, haydi git şuradan demişti. Hasılı bisikletle tek tecrübem bundan ibaret. 

Ben böyleyim ama ne bisiklet sürenler görürüm zaman zaman. 

Bisiklet sürerken ellerini direksiyondan bırakıyor. Ön tekeri kaldırıyor. Tek eli direksiyonu tutarken diğer elini kulağına götürerek telefonla konuşuyor. Sigara içiyor. Elinde paket taşıyor. Karşılaştığı tanıdığına elini kaldırarak selam veriyor. 

Kaldırımdan gidiyor. Ters yola giriyor. Yürüyüş parkurunda bisiklet sürüyor. 

Akan, yoğun trafiğin içinde son surat bisiklet sürüyor. 

Hasılı gördüğüm bisikletçilerin çoğunun iki elinde on marifet var. Say say bitmez ve bu sessiz tayyarelerin ne zaman nereden çıkacakları hiç belli olmuyor. 

Yürüyüş için bazen Karatay Terminali civarına giderim. Yürürken Yeni Larende Caddesinin sol kaldırımını tercih ederim. Bu kaldırım iki kişinin yan yana gidemeyeceği şekilde dar. 

Bu kaldırımı sadece ben değil, aynı zamanda bisiklet sürücüleri de kullanıyor. Sanki sürüş için başka uygun yer bulamamışlar gibi. 

Bu kaldırımda giderken ikidir bisiklet sürücüleriyle burun buruna geliyorum. Gençten biri ardımdan jet hızıyla yanımdan geçip hop dayı, iyisin değil mi dedi. Görüyorsunuz aramızdaki samimiyet ve iletişimi. Üslup zaten o biçim. 

Bir başka gün yine yürüyorum aynı kaldırımda. Kaldırımdan inip ara yoldan karşı kaldırıma geçeceğim. Sağımda araba var. Sağ elime de telefonu almıştım bu ara. Ardımdan sağ koluma biraz sert bir dokunma oldu. Geriye dönüp baktım. Yine bir bisikletli. Ellili yaşlarda biri. Ne yaptın dercesine yüzüne baktım. Tamam geç dedi beyefendi. 

Bana vurmasından geçtim. Sağımdaki arabayla aramda neredeyse yarım metrelik bir mesafe var. Solumda o kadar geniş mesafe varken bu daracık yerden geçmeye çalışması gerçekten garip. Genç olsa macera peşinde bu genç diyeceğim. Yaşını başını almış bu kişi de herhalde macera peşinde değildir. 

Sözün özü, kimsenin sürdüğü bisiklette değilim. Sürsünler varsın. Arabasıyla çarşıya çıkanlardan iyidir bisikletler. Toplu taşıma dertleri yok, masraf da etmiyorlar. Arabalar gibi havayı da kirletmiyorlar. 

Yalnız yerinde ve yolunda sürmek şartıyla.

Kaldırımda ne işleri var bisikletçilerin? Haydi araba sürücüleri kendilerini ciddiye almadığı ve canları tehlike arz ettiği için kaldırımı tercih ettiler. Bari bisikletlerine bir zil taktırsınlar. Arkadan gelirken çarpma yerine zil çalsınlar. 

Sahi bu kaldırımları işgal eden, tehlike saçan, yayaları hiçe sayan bu kaldırım işgalcilerine dur diyecek yok mu? Bu kaldırım işgalcileri yolda giderken arabalar bizi hiç sayıyor, biz de kaldırımdaki yayaları hiç sayalım diye mi düşünüyorlar? Hiç mi empati yapmazlar bunlar? Bazı araç sürücülerine bisikletlere saygısızlığını hıncını yaralardan mı çıkarmaya kalkıyorlar? 

Merak ediyorum, lise son sınıfta iken bisikletiyle ters yola girdiği için ceza yiyen daha reşit olmamış çocuğum gibi kurallara uymadığı için ceza yiyen bisikletçi var mı? Bu ceza ilk ve son olarak sadece benim çocuğuma mı uygulandı? 

Hasılı, bisiklet sürücüleri, ayıp ediyorsunuz ayıp.

Sözüm kurallara uyan az sayıdaki bisiklet sürücülerine değil. Zira onlar takdiri hak ediyor.