Ana içeriğe atla

Bilinçaltının Dışa Vurumu

Fi tarihinde ilçede bir lisede çalışırken rotasyonla il merkezinin dışı bir mahalledeki bir ilköğretim okulunda göreve başladım.

İlköğretimde göreve başlamamın ilk bir ayında ilköğretim müfettişleri denetime geldi.

Kalabalık bir müfettiş ordusu boş buldukları yere oturdu.

Önce bir tanışma faslı yapıldı. Daha doğrusu onlar soruyor. Biz cevap veriyoruz. Biz derken müdür yardımcısı ile ben. Yer yokluğundan aynı odayı paylaşıyoruz. 

“Biz buraya daha önce de geldik. Seni tanımıyoruz. Buraya nereden geldin” dediler bana.

Buraya geleli üç hafta oldu. Ben şu ilçeden geldim dedim.

“Biz o ilçeye de gittik. Seni orada da görmedik. Hangi okuldaydın” dediler.

Anadolu lisesindeydim deyince, müfettişlerin grup başkanı, "Anadolu lisesinden gelmiş olabilirsin ama burası da okul. Bu okul da önemli ve iş yükü fazla. Burayı küçümsememek lazım" dedi. Dedi ama niye dedi, pek bir şey anlamadım. Çünkü bu okul önemli değil diye bir şey söylemedim. Asla da küçümsemedim. Zira okul okuldur. 

Peki, grup başkanı niye böyle söylemiş olabilir. İçini okuyamam ana aklıma şu geliyor. O zamanlar ilköğretim müfettişleri liseleri denetleyemiyordu. Liselere Bakanlık müfettişleri bakıyordu. Sanırım kendince bir komplekse girmiş olmalı. 

Sebep her ne ise Anadolu lisesinden geldim diyene böyle cevap verilmez. Hele müfettiş asla. Böyle cevap verirse bunun adı dam başında saksağan, vur beline kazmayı demek olur. Bilinçaltında gizlediğini dışarı vurmuş olur.

Öğleye doğru etli ekmek ikram etmeyi düşünüyoruz. Saat kaç gibi hazır olsun dedim. Şu saat uygun dediler. Ona göre planlama yapmaya çalışırken az önceki grup başkanı, ben etli ekmek yemem dedi. Size ne olsun, peynirli börek olsun mu dedim. Yörenin yiyip içeceği ne olursa olur. Bu yörede patates çok ekilir. Sobanın fırınında közlenmiş patates olsun dedi.

Almıştım başa belayı. 

Hizmetliyi çağırdım. Mahallede patates bulabilir miyiz dedim. Buluruz dedi. Haydi sana zahmet, kime, hangi eve nazın geçiyorsa, biraz patates iste, sonra evde közle getir dedim. Sağ olsun halletti.

Grup başkanına, "Misafir ev sahibinin kuzusudur" atasözünü söylemenin tam zamanıydı ama nasıl söylersin. Anadolu lisesinden geldim deyince verdiği cevabı göz önüne getirdiğimde, ben kuzu muyum der miydi, derdi. Hoş, buna da razıydım. Daha ne yumurtlardı kim bilir. 

Bu grup başkanı gibi eski müfettişlerin devri ve modası geçti. Bunlar denetim için gittikleri yer de yer, içerdi. Hepsi için söylemese de böyle bir imajları vardı. 

Şimdiki müfettişlere gelince, modası geçmiş müfettişlerden eser yok. İyi ki yok. Çünkü itibarlarını zedeleyen bir davranıştı.

Konu madem garip cevaplardan açıldı. Kısaca iki anekdota daha değineyim.

Sanırım, 2015 genel seçimleri sonrasıydı. Sonuçlar tek başına hükümet kurmaya yetmiyordu. Böyle bir atmosferde, şimdilerde öz evlat muamelesi gören bir okul türünün müdürleri ile bir okulda toplantı yapılıyordu. Toplantıda il temsilcileri ve ilçe müdürleri de vardı. Birkaç okul müdürü, yeniden katsayı gelir endişesiyle okullarımızdan nakil giden gidene. Kaçış başladı. Bu gidişi nasıl durdurabiliriz şeklinde bir endişelerini dile getirdiler. Başta il temsilcisi olmak üzere öğrenci ve veliyi ikna yolunu önerirken, o ana kadar sessizce konuşmaları dinleyen bir ilçenin milli eğitim müdürü öyle bir cevap verdi ki son noktayı koydu. Üzerine kimse söz söyleyemedi. “Arkadaşlar, biz bu topraklarda Müslüman doğduk, Müslüman olarak öleceğiz” dedi. Öyle ya bu cevabın üzerine kim söz söyleyebilirdi. İşin garibi böyle bir cevheri kullandılar kullandılar. O kadar kelle aldırdılar. Ardından koltuğu altından çekiverdiler. Şimdilerde araştırmacı. İnsanlara iyilik de yaramıyor.

Ömer Dinçer, yanlış hatırlamıyorsam, MEB’deki 34 genel müdürlüğün sayısını sanırım 18’e indirmişti. Birine dedim ki Bakan genel müdürlük sayısını yarı yarıya düşürmüş.

O birinin verdiği cevap ise “Kadrolaşacaklar” oldu. Bu cevabı da garipsedim doğrusu. Çünkü bu da bir bilinçaltında gizlenenlerin dışa vurumudur. Hemen kendisine, Sayın hocam, 18 genel müdürlüğün sayısını 34’e çıkarsa, verdiğin cevabın bir mantığı olur. Kadrolaşacaklar dersin. Ama adam indirmiş. Çoğunun genel müdürlük koltuğu gitti dedim. Cevap vermedi.

Alın size, üç ayrı ortamda üç ayrı cevap. İstediğiniz cevabı kullanabilirsiniz. Bu iyiliğimi de unutmayın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b