28 Kasım 2024 Perşembe

Yeni Versiyon Dilenciliğimin Semeresi

Bu yıllarda kaç okulda çalıştığımı aklımda tutmama gerek kalmadı. Çünkü  her öğretmenler gününde Bakan'dan gelen tebrik mektubunda kaç il, kaç okulda çalıştığım yazıyor. Sağ olsun benim adıma sayıyor her çalıştığım şehir ve okulu. Dört şehir on dört okul olmuş Bakan'ın verdiği bilgiye göre. 
Yeni yani 14. okulumdayım bu sene. Gördüğümüz gibi 10.köyü pardon okulu geride bırakmışım. 
Yeni okulumda pek bir kimseyi tanımıyorum. Pek azının ismini bir kısmını da simaen tanıyorum. 
Okul hem öğrenci hem de öğretmen yönünden kalabalık olunca, tanışsak bile çoğunun ismi aklımda kalmıyor. İmdadıma hocam yetişiyor. İyi ki var şu hocam hitabı. Değilse ne yapardım bu yaşımda. 
Kendi halimde girip çıkıyorum derslere. 
Teneffüsleri, elime çayımı alıp sırtımı binaya vererek okulun önünde ve ayakta değerlendiriyorum. Diğer elimde de bir şey var ama ne olduğunu merak edin diye söylemeyeceğim.
Okulun dışında teneffüs arası çayımızı yudumlarken daha yakın tanıştığım müdür yardımcısı da birkaç arkadaşı ile birlikte bir elinde çay ve diğeri olmasa da muhabbet ediyorlar.
Antalya'dan avakado satın almış. Tanesi 40 liradan 40 adet sipariş vermiş.
Âdet ve fiyatı duyunca bir başka öğretmen 1600 lira yapıyor. Vay be dedi.
40'ı duyar duymaz ben de hocam, branşım itibariyle araya giriyorum. 40 adet alıyorsanız, bir tanesini zekât olarak vermeniz gerek dedim. Elbette dedi gülüştük. Ardından yeni versiyon dilencilik bu dedim. Buna da gülüştük. 
Aradan bir hafta geçmişti ki cepten aradı, hocam görüşebilir miyiz diye. 
Teneffüse çıkınca odasına vardım. Gördüğünüz iki adet avakodayı poşetin içine koymuş. Hocam, biraz daha yumuşaması gerekir. Buyurun afiyet olsun dedi. Ne şekilde yememiz gerektiğinin tarifini de verdi. Hocam, şaka yapmıştım ama mahcup oldum. Çok teşekkür ederim dedim ama kırmızı yüzüm kıpkırmızı oldu.
Eve getirip hanıma verdim. Avakoda mı aldın dedi. Benim avakoda ile hiç işim olur mu? Yeni versiyon dilenciliğimin semeresi. Müdür yardımcımıza şaka yapmıştım. Üstelik iki tane birden getirmiş, cömertliğini fazlasıyla gösterdi, sağ olsun dedim.
Şakayla başlayan muhabbet bu şekilde ciddiye bindi. Bu vesileyle market ve pazarda gördüğüm ama avakoda olduğunu bilmediğim, daha önce tatmadığım bu meyvenin adının da avakoda olduğunu öğrenmiş oldum.
Daha neler öğrendim neler... Avakodanın yazılışını ve okunuşunu ve tane ile satıldığını da. Tane ile satıldığını öğrenince biz de olduk bir Avrupalı dedim kendi kendime. Öyle ya Avrupalılar meyveyi tane tane alıyorlar diye duyardım da ülkemde satıldığını bilmiyordum. Pek çok konuda Avrupa’dan geri olsak da avakodanın tek satışıyla onları yakaladığımızı söyleyebilirim.
Başka bir şey daha öğrendim. Avakodayı görünce hanım heyecanlanıp şaşırmadı. Meğerse daha önce oğulları almış kendisine. Benim yeşilliklerle aram olmayınca karşımda yemiş ama benim haberim yok. 
Şimdi öğreneceğim son bir şey kaldı. O da hediyemizin iyice olgunlaşmasını bekliyorum. Bir de tattım mı, dışı yeşil olan bu meyvenin tadının nasıl olduğunu öğreneceğim bu yaşımda. Bir de beğenirsem, gitti altmış yılım boşa diyeceğim.
Ana len. Ya bir de tadını beğenirsem... Faydası say say bitmeyen bu meyveyi sık sık almam gerekecek ki bu da yandığımın resmi olacaktır. 
Gördünüz mü başıma açtığım işi. Ne çekiyorsam bu dilimden çekiyorum. Bildiğimiz gibi bu dilimden yazıya dökülenler bazen başıma iş açsa da faydası da oluyor gördüğünüz gibi. 
Yazıma son verirken izzet ve ikramından dolayı müdür yardımcımız hoca hanımın kesesine ve ömrüne bereket, geçmişlerine rahmet diliyorum ve her şeyin gönlünce olmasını temenni ediyorum. 

26 Kasım 2024 Salı

Yaşayan Yedi Uyurlar *

Halk arasında "Yedi Uyurlar" diye bilinen grup  Kur'an'da Ashabı Kehf ismiyle geçer. Mağara arkadaşları anlamına gelir. Hikayede adı geçen mağaranın Tarsus, Afşin ve Lice’de olduğu belirtiliyor. 

İnançlarından dolayı kralın korkusundan mağaraya sığınan bu gençlerin üç yüz küsur yıl uyutulduğu, uyandırıldıktan sonra ne kadar uyuduklarını birbirlerine sordukları, ya bir gün ya da yarım gün uyuduk dedikleri, ardından alışveriş için çarşıya birini gönderdikleri, şehrin değiştiğini, uzattığı paranın tedavülden kalktığını vb. Görünce, giyim ve kuşamı farklı olan bu kişilerin mağaraya sığınan gençler olduğu anlatılır. 

Kısaca ya bir ya da yarım gün uyuduk diyen Yedi Uyurlar şehrin değişiminden, kullandıkları paranın tedavülden kalktığından dolayı şaşırırlar. Bunları gören halk da giyim ve kuşamlarından, saç ve sakallarından ve tedavülden kalkan parayı görmelerinden dolayı şaşkınlık yaşarlar. 

Her birimizin bildiği bu hikayeye kısaca değindim. Daha fazlasına da gerek yok. Zaten niyetim Ashabı Kehf’i anlatmak değil. Esas niyetim 1940'lı, 1950'li, 1960'lı, 1970'li ve 1980'li olup da hâlâ yaşayan kuşağın her birinin Ashabı Kehf hayatını yaşadığını ifade etmeye çalışmaktır. 

Ne alaka demeyin. Bu kuşak neler gördü neler... Yokluğu gördü. Beden gücüyle çalışmayı gördü. Açlığı gördü. Tek göz odada büyümeyi gördü. Tüp, yağ kuyruğunu gördü. Aynı nesil enflasyonu ve hayat pahalılığını gördü. Bir ürünün fiyatının ikinci gidişinde değiştiğini gördü. Paramızın pul olmasını gördü. Paranın pul olması demek, paramızın döviz karşısında iyice değersizleştiğinden dolayı bir nevi tedavülden kalkmış sayılır. 

Açlığı da gördü, tokluğu da. 

Tek oda evlerden 2+1, 3+1, 4+1 evlere taşındı. Beden gücünün ardından teknolojinin her türlüsünü gördü. 

Büyük aileden çekirdek aileye evrildi. 

Kısaca bu kuşak birkaç kuşağın görmesi gerekeni gördü. Yaşarlarsa daha neler görecekler neler... 

Özellikle 40'lı, 50'li ve 60'lı neslin gördüğünü bugünkü nesil o kadar da olmaz dercesine masal gibi dinliyor. Halbuki masal değil. Geçmiş kuşak hepsini yaşadı. 

Anlatmak istediğim, 2000'li yıllardan itibaren baş döndürücü değişim ve gelişme söz konusu. Yaşadıkça yeni şeyler ortaya çıkıyor. 

Öyle zannediyorum, daha önce ölen insanlar günümüz dünyasına geri dönüp bugünkü ortamı ve gelişmeyi bir görse, yanlış yere geldik, biz dünyayı bırakırken böyle değildi, kısa zamanda bu kadar değişim nasıl olur deyip tıpkı Ashabı Kehf gibi şok üstüne şok yaşar. Ne ara dünya böyle değişti derler. 

Ölümü de bir nevi uyku haline benzetebiliriz. Ölen insanlar için de zaman duruyor. Öyle zannediyorum, asırlar önce ölen biri diriltilip ne kadar uyudun dense, tıpkı Ashabı Kehf’in dediği gibi ya bir gün ya da yarım gün derler. 

Bu yönüyle halihazırda yaşayan, özellikle 1980 öncesi nesle, modern Ashabı Kehf dense yanlışlık olmaz. Umarım teşbihte hata yapmamışımdır.

*29.12.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

25 Kasım 2024 Pazartesi

Anlamlı Bir Öğretmenler Günü Hediyesi

24 Kasım 2024 günü öğretmenliğimin 32.yılı. 

Akşamında koltuğuma oturup "Kim Milyoner Olmak İster" programını açtım. 

Kulağım yarışmayı dinlerken elime telefonu alarak Facebook'a girdim. Geçmişte bugün neler paylaşmışım diye "Anılar" bölümüne baktım. 

Karşıma, yan tarafta gördüğünüz not çıktı. Bu not, 2015 yılının 24 Kasımında öğretmenliğimin 23.yılında öğretmenler günü dolayısıyla bana hediye getiren 6.sınıf bir kız öğrenciye ait: "Sevgili Ramazan Hocam, okul formamı giymediğim zaman sizi üzdüysem özür dilerim. Öğretmenler gününüz kutlu olsun. Size bir şey alamadım ama bunu getirdim. Umarım beğenirsiniz". 

Hediyesini değil de hediyenin üstüne iliştirdiği bu notu paylaşmışım o gün. 

Getirdiği hediye yanlış hatırlamıyorsam, 6'lı meyve bıçağından biri eksik beş âdet meyve bıçağı idi. 

Meyve bıçaklarını güzelce sarmış, üzerine de kendi el yazısıyla yazdığı bu notu iliştirip odama getirmişti.

32 yıllık meslek hayatımda değişik il, okul ve okul kademelerinde çalıştım. 

Zaman zaman değişik hediyeler aldım. Her hediyenin yeri ayrıdır. Hepsi anlamlıdır ama bu kızın getirdiği hediyeden ziyade yazdığı not benim için çok anlamlı.

Seneyi devriyesinde karşıma çıkınca tekrar 2015 yılına gittim ve duygulandım.

Kızımızın yazdığı nota tekrar bakıyorum. Hediye, not ve özür. "Formamı giymediğim zaman sizi üzdüysem özür dilerim" diyor. 

Duygulanmanın yanında nottaki forma beni üzdü. Okul müdürlerinin en büyük handikapı maalesef okul forması, kılık ve kıyafet. Öyle üzerinde duruyoruz ki gören de sanki kılık kıyafet oldu mu eğitim ve öğretimin tüm derdi bitecek, eğitim ve öğretimimiz şaha kalkacak.

Bugünden geriye dönüp bakınca, okul disiplini adına bu kılık kıyafet dayatmamdan mahcubiyet duyuyorum. Nicedir denetimli serbest kıyafet uygulamasını savunuyorum. Ne edersiniz ki eğitim ve öğretim camiası olarak daha bu kabuğumuzu kıramadık. 

Bu özeleştiriden sonra tekrar kızımızın notuna gelirsem, 2015'den bu yana 9 yıl geçmiş. İsmini ve simasını unuttum. Görsem tanımam. 

Bu kızımız öyle zannediyorum, şimdilerde 20'li yaşlarda olmalı. Liseyi bitirmiş, üniversitede okuyordur.

Hatırlanmak güzel bir duygudur. Allah yolunu ve bahtını açık etsin. Daima haturlananlardan eylesin.