Ana içeriğe atla

Yaşayan Yedi Uyurlar

Halk arasında "Yedi Uyurlar" diye bilinen grup  Kur'an'da Ashabı Kehf ismiyle geçer. Mağara arkadaşları anlamına gelir. Hikayede adı geçen mağaranın Tarsus, Afşin ve Lice’de olduğu belirtiliyor. 

İnançlarından dolayı kralın korkusundan mağaraya sığınan bu gençlerin üç küsur yıl uyutulduğu, uyandırıldıktan sonra ne kadar uyuduklarını birbirlerine sordukları, ya bir gün ya da yarım gün uyuduk dedikleri, ardından alışveriş için çarşıya birini gönderdikleri, şehrin değiştiğini, uzattığı paranın tedavülden kalktığını vb. Görünce, giyim ve kuşamı farklı olan bu kişilerin mağaraya sığınan gençler olduğu anlatılır. 

Kısaca ya bir ya da yarım gün uyuduk diyen Yedi Uyurlar şehrin değişiminden, kullandıkları paranın tedavülden kalktığından dolayı şaşırırlar. Bunları gören halk da giyim ve kuşamlarından, saç ve sakallarından ve tedavülden kalkan parayı görmelerinden dolayı şaşkınlık yaşarlar. 

Her birimizin bildiği bu hikayeye kısaca değindim. Daha fazlasına da gerek yok. Zaten niyetim Ashabı Kehf’i anlatmak değil. Esas niyetim 1940'lı, 1950'li, 1960'lı, 1970'li ve 1980'li olup da hâlâ yaşayan kuşağın her birinin Ashabı Kehf hayatını yaşadığını ifade etmeye çalışmaktır. 

Ne alaka demeyin. Bu kuşak neler gördü neler... Yokluğu gördü. Beden gücüyle çalışmayı gördü. Açlığı gördü. Tek göz odada büyümeyi gördü. Tüp, yağ kuyruğunu gördü. Aynı nesil enflasyonu ve hayat pahalılığını gördü. Bir ürünün fiyatının ikinci gidişinde değiştiğini gördü. Paramızın pul olmasını gördü. Paranın pul olması demek, paramızın döviz karşısında iyice değersizleştiğinden dolayı bir nevi tedavülden kalkmış sayılır. 

Açlığı da gördü, tokluğu da. 

Tek oda evlerden 2+1, 3+1, 4+1 evlere taşındı. Beden gücünün ardından teknolojinin her türlüsünü gördü. 

Büyük aileden çekirdek aileye evrildi. 

Kısaca bu kuşak birkaç kuşağın görmesi gerekeni gördü. Yaşarlarsa daha neler görecekler neler... 

Özellikle 40'lı, 50'li ve 60'lı neslin gördüğünü bugünkü nesil o kadar da olmaz dercesine masal gibi dinliyor. Halbuki masal değil. Geçmiş kuşak hepsini yaşadı. 

Anlatmak istediğim, 2000'li yıllardan itibaren baş döndürücü değişim ve gelişme söz konusu. Yaşadıkça yeni şeyler ortaya çıkıyor. 

Öyle zannediyorum, daha önce ölen insanlar günümüz dünyasına geri dönüp bugünkü ortamı ve gelişmeyi bir görse, yanlış yere geldik, biz dünyayı bırakırken böyle değildi, kısa zamanda bu kadar değişim nasıl olur deyip tıpkı Ashabı Kehf gibi şok üstüne şok yaşar. Ne ara dünya böyle değişti derler. 

Ölümü de bir nevi uyku haline benzetebiliriz. Ölen insanlar için de zaman duruyor. Öyle zannediyorum, asırlar önce ölen biri diriltilip ne kadar uyudun dense, tıpkı Ashabı Kehf’in dediği gibi ya bir gün ya da yarım gün derler. 

Bu yönüyle halihazırda yaşayan, özellikle 1980 öncesi nesle, modern Ashabı Kehf dense yanlışlık olmaz. Umarım teşbihte hata yapmamışımdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b