7 Kasım 2024 Perşembe

Garip Bir Öğrenci

İlk sınavları yapacağım. Sınav tarihini belirledim. İlk üniteden sorumlu olacaklarını öğrencilere söyledim. Sınavdan önce ünite değerlendirme soruları göndereceğim. Gönderdiğim sorular arasından soracağım. İçinizden bir öğrencinin cep numarasını alacağım. Hazırladığım soruları ona göndereceğim. O öğrenci de sınıfın WhatsApp grubuna atıp arkadaşlarıyla paylaşacak. Bu görevi kim yapmak ister dedim.
Bir öğrenci ben sınıf başkanıyım. Benim numaramı alın dedi. İnternet sıkıntın yok değil mi dedim. Şimdi yok ama evde ve işyerinde var. Oradan atarım dedi. Kızım, her ihtimale karşı başka bir arkadaşının numarasını alayım o zaman dedim. Alla Alla... Var dedim ya dedi. İyi o zaman söyle numaranı deyip kaydettim. Yalnız öyle Alla Alla demen hoş değil dedim. Size demedim. Şu arkadaşa söyledim dedi. Artık kime dediyse. 
Numarasını kaydettiğim öğrenciyi girdiğim 9.sınıflar için oluşturduğum gruba aldım. Daha doğrusu direk gruba alamadım. Hanımefendiyi gruba davet ettim. Davete ertesi gün icabet edebildi. 
Pazartesi yapacağım sınavın çalışma sorularını perşembe günden oluşturduğum 9'lar grubuna attım. Sınıf grubunuzla paylaşın. Paylaşan arkadaşımız, paylaştım yazsın dedim.
Cumartesi gününe kadar bekledim. Beş sınıfın temsilcisi paylaştım yazarken iki sınıfın temsilcisi paylaştım yazmadı. Şu şu sınıflara paylaşım yapıldığına dair dönüt almadım. Lütfen paylaşım yapın hatırlatması yaptım. Bu iki sınıf görevlisinden yine tık yok.
Cumartesi motor bölümünden sorumlu öğrenciyi aradım. Öğrenci, hocam, sınıf grubumuzda yönetici olmadığım için paylaşım yapamıyorum. Yönetici arkadaşa göndereceğim. O paylaşacak dedi. İhmal etme, hemen halledelim dedim. Tamam hocam dedi. 
Diğer kız öğrenciyi WhatsApptan aradım. Cevap vermedi. Telefonla aradım. Ulaşılamıyor dedi.
Pazartesi ilk dersim motor sınıfına. Çocuklar sınıf WhatsApp grubunuza sorular geldi mi dedim. Hayır dediler. Görevli öğrenciye, niye göndermedin dedim. Yönetici arkadaşa gönderdim. O göndermemiş dedi. Nerede o dedim. Daha gelmedi, yolda imiş dedi. Tekrar gönder, arkadaşını da ara. Hemen sınıf grubuna paylaşsın dedim. Güç bela paylaşım yaptırabildim.
Teneffüste paylaşım yapıldı dönüşü yapılmayan güzellik sınıfına gittim. Çocuklar çalışma soruları geldi mi dedim. Hayır dediler. Bana Alla Alla diyen öğrenciye, paylaşım yaptın mı sınıfla dedim. Hayır dedi. Niye dedim. Ben başkanlığı bıraktım dedi. İyi kızım da başkanlığı bırakman sınıf grubuna soruları göndermene engel mi dedim. Sessizlik. Aradım. Cevap vermedin. Ardından ikinci kez aradım. Telefonuna ulaşılamıyor uyarısı aldım. Bu ne iş dedim. Ne zaman aradınız? Benim telefonum iki haftadır bozuktu dedi. 
Hemen bir başkasının numarasını kaydedip, kızım grubunuzla paylaşın, öğleden sonra yazılıyız dedim. Bu meseleyi de bu şekil çözdüm. 
Öğleden sonra güzellik sınıfının dersine girdim. İlk ders yazılı yaptım. Başkanlığı bıraktığı gerekçesiyle sınıf grubuna soruları göndermeyen öğrenci sınava girmedi. İkinci ders teşrif etti. 
Kağıdı uzatıp sınavını yaptım. Sınav sonrası, kızım, soruları göndermeyerek arkadaşlarını mağdur ettin. Bu yaptığın doğru değil. Ne yapıp ne edip o soruları göndermeliydin. En azından yeni sınıf başkanına soruları gönderebilirdin. Sorumluluk bunu gerektirir. Yapmayacağın görevi almayacaksın dedim. Tamam dedi. 
Bu kız çocuğuna sesimi yükseltmeyerek sabrettim. Hayatımda bu yaşta bu kadar sorumsuz, lakayt ve rahat öğrenci görmedim. Aynı anda bahane üretmede de üstüne yok. Yalanın sayısını söylemeye zaten gerek yok. Zaten kendisini iki hafta önce kaydettim. Sınav tarihini o zaman belirledim. Ne ara başkanlığı bıraktı, sınıf öğretmenleri ne zaman değiştirdi, anlamış değilim. Telefonu be zaman bozuldu? Çünkü iki haftadır bozuk dediğine göre numarasını aldığım zaman da bozuk olmalıydı. Pot üstüne pot kırmasına, yalan üstüne yalan söylemesine ve bahane üretmesine rağmen, hocam kusura bakmayın bile demedi. 
Bu kadar rahatlığa da pes doğrusu. Allah ailesine sabır versin. Evlenecek olana da. 

Zorunlu Emeklilik Yaşına Neşter

Kendisini daha önce ismen bilirdim. Teşehhüt miktarı da olsa çalışma imkanı buldum. İlerlemiş yaşına rağmen ne konuştuğunu bilen, büyükle büyük, küçükle küçük, hal hatır bilen, herkes ve her kesimle iletişim kuran, herkes nazarında saygınlığı ve ağırlığı olan, kişilik ve kimliğinden ödün vermeden düşüncesini paylaşan, bulunduğu ortamda sözü dinlenen, nazik, kibar ve bir İstanbul beyefendisi olarak tanıdım kendisini. 
Daha fazla çalışamadım. Çünkü 65 yaş haddinden zorunlu emekli oldu. 
Emekli olmasına rağmen bizden geçti diyen biri değil. Çoğu gençlere taş çıkartan cinsten dinç biri. 
Gel gör ki kanun dinçliğe ve kişinin verimine bakmıyor. Yaşı doldu mu güle güle diyor. 
Çok fazla hukukum olmasa da teşehhüt miktarı çalışma şerefine nail oldum kendisiyle. 
Emekli olmasının ardından bir ay geçmemişti ki kuruma uğradı bugün. Kapının önünde bankın üzerinde yüzümüzü güneşe vererek lafladık biraz. 
Kısa bir zaman diliminde sağdan soldan konuştuk. Derin tecrübesinden müstefit oldum. 
Ne yapıyorsun, bir meşguliyetin var mı dedim. Şimdilik yok ama çalışma düşüncem var. Sanayiden teklif var. Herhalde değerlendireceğim dedi. Hem boş durmamış olurum hem de maddi olarak katkı olsun istiyorum. Çünkü 70 bin lira alırken 32 bine düştü maaşım. Hala başka şehirde üniversite 3.sınıfta okuyan çocuğum var. Gelirimde yüzde elli düşüş oldu. Şükür atadan kalma evim barkım var ama her şey ev ile bitmiyor. Daha bu çocuk okulu bitirip onu baş göz edeceğim şeklinde bir şeyler söyledi. 
İş tamamen maddi boyuttan ibaret olmasa da hayatı çalışarak geçenler için emeklilik zor. Çünkü vakit geçirmek mesele. Sonra emekli olunca kişinin geliri niye bu kadar düşer? Bu kişi yiyip içmeyecek mi, gezip dolaşmayacak mı? Eşine, dostuna izzet ve ikramda bulunmayacak mı? Niçin kıt kanaat geçinmek durumunda kalsın? Ki çoğu memur, geç evlendiği için emekli olduğunda daha küçük çocuğu olabiliyor, yukarıda bahsettiğim gibi çocuğu okuyabiliyor. 
Daha mı çalışacak, yerini açsın, başkası çalışsın denebilir burada. Buna derim ki geriden gelenlere yer açması için kişilerin emekli olmasıyla genç işsizliği çözüm mümkün değil. Çünkü her alan ve sektörde o kadar çok bekleyen var. 
Bir diğer husus ömrün uzadığı günümüzde emekli olmak ve emekli sayısının artması devletin sırtında bir kambur. Sayısı normalin üzerinde olduğu için devlet emekliye yeterince maaş veremiyor. Çünkü evler hem emekliye hem de yerine çalışacak olana maaş vermek zorunda kalıyor. 
Bence emekli için üst yaş sınırı belirlemenin bir gereği yok. Kişi verimli oldukça varsın çalışmaya devam etsin. Ama göz görmez, işini aksatır, kulak duymaz, merdivenden inip çıkamaz, işine hakim olamaz noktaya gelen için de emeklilik şart.
Emeklilik yaşı geldiği halde vücudu dinç ve verimli olanlar için pekala kişinin isteği doğrultusunda her sektör, istekliye özel birer yıllık çalışma onayı verebilir. 
Yok, 65’i dolduran köşesine çekilmeli denirse, o zaman ülkede 65’ini dolduran hiç kimse hiçbir alanda çalıştırılmamalı. Mesela ülke yönetimi diyebileceğimiz siyasi alanda da 65’ini dolduran kimseye yer olmamalı. Çünkü 65’ini dolduran öğretmen ve memurdan esirgediğimiz çalışmayı ülke yönetenlerden esirgemiyoruz. En azından bu çelişki giderilmeli. 

6 Kasım 2024 Çarşamba

Trump Ne Ara Dostumuz Oldu?

Trump'ın bu ikinci başkanlığı gösterdi ki birçok ülkede olduğu gibi ABD'de de kaht-ı rical sıkıntısı yaşanıyor. Çünkü ABD halkı, mevcut başkan Biden'in başkanlığını ve Demokratların yeni başkan adayı Harris'i görünce yeniden Trump dedi.

Şimdi ABD ve dünya II. Trump dönemine hazırlanıyor.

Trump'ın ikinci dönemi ne getirir ne götürür, bunu zaman gösterecek.

Şu var ki ilk başkanlığı döneminde aklımda kaldığı kadarıyla Trump; kaba, saba, diplomatik teamülleri hiçe sayan, ben yaptım oldu diyen, herkese meydan okuyan, sosyal medya üzerinden ayar veren biriydi. Kısaca yeni versiyon ABD kovboyuydu.

Bu kovboyluğu ile sonuç aldı. Başkaları gibi boşa  kürek çekmedi.

Trump'ın yeniden seçilmesi bizim lehimize mi olur, aleyhimize mi bilmiyorum. Kanaatim, ilk dönemi ülkemiz için pek hayırlı olmadı. Bu döneminde de hayır beklemiyorum.

Burada Trump'ı anlatacak değilim. Bu yazıyı yazmaya beni iten, "Dostum Trump'ı tebrik ediyorum" sözünün birinci elden ifade edilmesi.

İşin tebrikinde değilim. Elbette seçim kazanan biri, sevilsin veya sevilmesin,  diğer ülkeler tarafından tebrik edilir. 

Benim garibime giden, "Dostum" denmesi. Pekala Sayın Trump'ı tebrik ediyorum denebilirdi. "Dostum ne alaka? Trump ne ara dostumuz oldu?  Daha doğrusu devletler arası ilişkilerde dostum diye bir hitap olabilir mi?

Diyelim ki bu Trump bir" dost". 

Peki, bu Trump değil miydi Rahip Brunson olayında bu ülkeyi ekonomik yönden batırmaya kalkan? 

Trump'ın bu tehdidi ile 2018 yılında paramız pul olmaya başlamadı mı? 

Bugünkü ekonomik buhranın müsebbibi Trump'ın fitili ateşlemesi değil miydi? 

Bu Trump değil miydi diplomatik teamülleri bir tarafa bırakarak "Aptallık yapma" hakareti içeren bir mektup gönderen ve bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na hakaret eden? 

Bu Trump değil miydi, ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan ve Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu resmen imzalayan? 

Bu Trump değil miydi Golan Tepelerini İsrail'in kullanımına izin veren? 

Bu Trump değil miydi İsrail'in hep arkasında olan, Yahudi lobisinin isteklerini emir telakki eden, İsrail'e hizmeti önemseyen, İsrail'i koruyup kollayan, tüm bunları bir ibadet aşkıyla yapan?  

Bu Trump, İsrail ve Netenyahu'nun en büyük dostu değil miydi? 

Bu Trump değil miydi İsrail'in yayılmacılığının arkasındaki en büyük destekçi? 

Netenyahu'nun ve İsrail yönetiminin Gazze'ye uyguladığı soykırımdan dolayı ülke olarak birinci elden biz İsrail'e tepki göstermiyor muyuz? 

Biz değil miydik onlara "one minute" ve "dünya beşten büyük" diyen? 

Bu durumda Trump hem Netenyahu'nun bizim nasıl dostu oluyor?

Sahi Trump ne ara bizim dostumuz oldu? 

Dostluk denilen şey bu kadar basit bir şey mi? 

İnanın, benim akıl ve havsalam bunu almıyor. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" bir dil sürçmesi olsun. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" Bir ironi içersin. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" nitelemesi sözde olsun. 

Ötesi beni incitir.