Ana içeriğe atla

Zorunlu Emeklilik Yaşına Neşter

Kendisini daha önce ismen bilirdim. Teşehhüt miktarı da olsa çalışma imkanı buldum. İlerlemiş yaşına rağmen ne konuştuğunu bilen, büyükle büyük, küçükle küçük, hal hatır bilen, herkes ve her kesimle iletişim kuran, herkes nazarında saygınlığı ve ağırlığı olan, kişilik ve kimliğinden ödün vermeden düşüncesini paylaşan, bulunduğu ortamda sözü dinlenen, nazik, kibar ve bir İstanbul beyefendisi olarak tanıdım kendisini. 
Daha fazla çalışamadım. Çünkü 65 yaş haddinden zorunlu emekli oldu. 
Emekli olmasına rağmen bizden geçti diyen biri değil. Çoğu gençlere taş çıkartan cinsten dinç biri. 
Gel gör ki kanun dinçliğe ve kişinin verimine bakmıyor. Yaşı doldu mu güle güle diyor. 
Çok fazla hukukum olmasa da teşehhüt miktarı çalışma şerefine nail oldum kendisiyle. 
Emekli olmasının ardından bir ay geçmemişti ki kuruma uğradı bugün. Kapının önünde bankın üzerinde yüzümüzü güneşe vererek lafladık biraz. 
Kısa bir zaman diliminde sağdan soldan konuştuk. Derin tecrübesinden müstefit oldum. 
Ne yapıyorsun, bir meşguliyetin var mı dedim. Şimdilik yok ama çalışma düşüncem var. Sanayiden teklif var. Herhalde değerlendireceğim dedi. Hem boş durmamış olurum hem de maddi olarak katkı olsun istiyorum. Çünkü 70 bin lira alırken 32 bine düştü maaşım. Hala başka şehirde üniversite 3.sınıfta okuyan çocuğum var. Gelirimde yüzde elli düşüş oldu. Şükür atadan kalma evim barkım var ama her şey ev ile bitmiyor. Daha bu çocuk okulu bitirip onu baş göz edeceğim şeklinde bir şeyler söyledi. 
İş tamamen maddi boyuttan ibaret olmasa da hayatı çalışarak geçenler için emeklilik zor. Çünkü vakit geçirmek mesele. Sonra emekli olunca kişinin geliri niye bu kadar düşer? Bu kişi yiyip içmeyecek mi, gezip dolaşmayacak mı? Eşine, dostuna izzet ve ikramda bulunmayacak mı? Niçin kıt kanaat geçinmek durumunda kalsın? Ki çoğu memur, geç evlendiği için emekli olduğunda daha küçük çocuğu olabiliyor, yukarıda bahsettiğim gibi çocuğu okuyabiliyor. 
Daha mı çalışacak, yerini açsın, başkası çalışsın denebilir burada. Buna derim ki geriden gelenlere yer açması için kişilerin emekli olmasıyla genç işsizliği çözüm mümkün değil. Çünkü her alan ve sektörde o kadar çok bekleyen var. 
Bir diğer husus ömrün uzadığı günümüzde emekli olmak ve emekli sayısının artması devletin sırtında bir kambur. Sayısı normalin üzerinde olduğu için devlet emekliye yeterince maaş veremiyor. Çünkü evler hem emekliye hem de yerine çalışacak olana maaş vermek zorunda kalıyor. 
Bence emekli için üst yaş sınırı belirlemenin bir gereği yok. Kişi verimli oldukça varsın çalışmaya devam etsin. Ama göz görmez, işini aksatır, kulak duymaz, merdivenden inip çıkamaz, işine hakim olamaz noktaya gelen için de emeklilik şart.
Emeklilik yaşı geldiği halde vücudu dinç ve verimli olanlar için pekala kişinin isteği doğrultusunda her sektör, istekliye özel birer yıllık çalışma onayı verebilir. 
Yok, 65’i dolduran köşesine çekilmeli denirse, o zaman ülkede 65’ini dolduran hiç kimse hiçbir alanda çalıştırılmamalı. Mesela ülke yönetimi diyebileceğimiz siyasi alanda da 65’ini dolduran kimseye yer olmamalı. Çünkü 65’ini dolduran öğretmen ve memurdan esirgediğimiz çalışmayı ülke yönetenlerden esirgemiyoruz. En azından bu çelişki giderilmeli. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder