22 Ekim 2024 Salı

Mülki Amirin Gadrine Uğrayan Öğretmen

Bir önceki yazımda kadrosu ilçeye yakın bir ortaokulda olan idealist bir öğretmenin problem bir öğrencinin sorun velisiyle ilgili problemine değinmiştim. 

Öğretmen veli ve öğrenciyle ilgili problemini, yeteneğini kullanarak atlatmışken bu sefer karşısına ilçe kaymakamı çıkar. Bu yazımda da ilçe kaymakamı ile ilgili aralarında geçen bir diyaloğa yer vereceğim. 

Okulundaki fen bilgisi derslerinin dışında ilçe merkezindeki lisede de kimya dersleri verilir kendisine. 

Dersine kaymakam gelir. Kaymakam derste öğretmen ve öğrencilerle hasbihal eder. 

Kaymakam çıktıktan sonra öğrenciler öğretmene, "kaymakam bir isteklerinin olup olmadığını sormadığı" yönünde dert yanarlar.

Aynı gün kaymakam bir başka öğretmenin matematik dersine girer. O sınıfa da bir isteklerinin olup olmadığını sormamış. 

Ertesi gün kaymakam öğretmenleri makamına çağırmış. Matematik öğretmeni, kaymakamın taleplerini sormadığıyla ilgili öğrencilerin sitemlerini kaymakama iletir. Aynı sitemi fen öğretmeni de söyler. Kaymakam erkek matematik öğretmenine tepki vermezken kadın fen öğretmenine "Sen beni eleştirebilecek konumda mısın" tepkisini gösterir. Öğretmen bu tepkiyi beklemediği için haliyle şaşırır ve şok olur. Bir tepki vermez. Diğer öğretmenler başka konuları gündeme getirince olay kapanır. 

Ardından, kaymakam konuşmaya devam eder: "Falan mahalleye gittiğini, köy okulunu gezdiğini" söyler. Sonra az önce tepki gösterdiği öğretmenin yüzüne bakarak "Ama siz benim çalışmadığımı düşünüyorsunuz" der. Öğretmen, "Kaymakam bey, sizi kırdım sanırım" diyerek özür diler. Özür dilenecek bir durum olmamasına rağmen kaymakam öğretmene dönerek "Sen beni kırabileceğini mi düşünüyorsun" tepkisini verir.  

Özrü gerektiren durum olmamasına ve özür dilemesine rağmen bu tepkiyi de beklemeyen çiçeği burnundaki genç öğretmen bu tepkiye de şaşırır. 

Az sonra kaymakam huzurundaki öğretmenler arasında müdür yardımcısı arayışına girer. Çünkü bu lisenin müdür yardımcısına ihtiyaç var. Arapça dersine giren bir öğretmen şu olsun diye bir öneride bulunur. Kaymakam, önerilen bu ismi not eder. "Bana yalan söylemeyeceksiniz. Bu ismi araştıracağım. Yalan söylediğinizi tespit edersem, sizi buraya gömerim" şeklinde bir şeyler söyler. Bu tehdidi yaparken işaret parmağını da sallar. 

Bu tehdit sonrası fen öğretmeni az önce bir isim önerisinde bulunan Arapça öğretmenini, bize patlamasın diye susması için dürter. Bu dürtme de kaymakamın gözünden kaçmaz ve "Siz ikiniz orada konuşmayacaksınız" olur. 

Tüm bu olup bitenlere öğretmen bir anlam veremez. Başkasına göstermediği tepkiyi kendisine göstermesi de garip. Ne yapmıştı halbuki? Tüm bu tepkileri, öğretmen kendi şahsına yapıldığını düşünür ilk başta. Bu tepki acaba kadın oluşuna mıydı? Çalıştığı mahalle okuluna mı tepkiliydi? Acaba kendisine ve okuluna karşı bir ön yargısı mı vardı? Çünkü erkek öğretmene göstermediği tepkiyi kendisine göstermişti. 

Sonunda kaymakamın başka yerlerde bazı yaptıklarını da duyunca kaymakamın tavrının kendisinden ziyade mizacından kaynaklandığı kanaatine varır. 

Sebep her ne olursa olsun kaymakam da olsa, bu onun mizacı da olsa hiçbir suçu ve faullü hareketi olmayan bir kadın öğretmeni, çalışma arkadaşlarının içinde rencide etmesi hiç hoş olmamış ve bir kaymakama yakışmamıştır. 

Kendince verdiği cevaplar da makul değil. Sanki ona çalışmıyorsun diyen var gibi. Sanki ona müdür yardımcısı teklifi yaparken yalan söyleyen var gibi. Hele parmak sallaması hiç olacak şey değil. Öyle görünüyor ki bu mülki amir bilinçaltında gizlediklerini ortaya koyuyor. 

21 Ekim 2024 Pazartesi

Öğretmenliğinin Baharında Bir Fen Bilgisi Öğretmeni

Tanıdığım idealist bir fen bilgisi öğretmeni var. Sanırım Ege tarafından olmalı. İlçeye en yakın mahallede görev yapıyordu. Sanırım ilk ataması bu okul olmalı. 

Okulunun dışında, yakın ve uzak mahalle ve ilçe merkezindeki okullar olmak üzere hangi okulda kendisine ihtiyaç duyulmuşsa, uzak ve yakın demedi. Hepsine tamam dedi.

Fedakar bir öğretmen olarak görev yaparken okulunda sorun bir öğrenciyle biraz sıkıntı yaşamış. Öğrencinin, annesini doldurmasıyla, annesi ve babası öğretmene kafayı takmış. Belediye başkanına, kaymakama ve milli eğitime öğretmeni şikayet etmiş. Bu öğretmen burada durmayacak, gidecek demişler. Bunu da mahalleye yaymışlar. Anne zaman zaman okula öğretmenle çekişmeye bile gelmiş. 

Bu süreçte anneyi, babayı ve öğrenciyi dinledim. Aileye çocuklarının problem olduğunu söyledim. Odamda otururken kendimi zor tuttum dedim. Lütfen çocuğunuza bakın, dolduruşa gelmeyin, yine de öğretmenle görüşeceğim. Öğretmeni o okuldan çekersek oraya vereceğimiz öğretmen yok. Çocukların dersi boş geçer dedim. Boş geçerse geçsin dedi anne. 

Ardından, öğretmenin telefonunu bularak aradım. Müsait olduğu bir zaman görüşmek istediğimi, daireye uğramasını istedim. 

Öğle arası bir arkadaşıyla odama geldi. Tanıştıktan sonra meseleyi bir de kendisinden dinledim. 

Veli özellikle annesi o kadar sıkboğaz etmiş ki öğretmenliğinin baharında, çiçeği burnundaki hayat dolu bu öğretmeni hayatından bezdirmişler ve kendisini tedirgin ve karamsar gördüm. Ailemi aradım. Ben bu işi yapamayacağım galiba diye onları çağırdım türünden bir şeyler söyledi. Kendisine hoca hanım, öyle pes etmek yok, karamsarlığa yer yok. Bu işi başaracağına inanıyorum. Bu konuda her daim yanında olacağım. Bu işleri siz daha iyi bilirsiniz ama bu öğrenciye şöyle davranalım. Zira bu öğrenci dikkat çekmek istiyor. Yaptığı yaramazlıkları görmezden gel. Çünkü bu çocuk öğretmen bana kafayı taktı diye düşünüyor olmalı. Zaman zaman söz ver. Kazanmaya çalışalım. Bu süreçte aileyle muhatap olup yüz göz olma. Çünkü anne biraz çirkefe benziyor dedim. 

Bu görüşmeden öğretmen memnun kaldı. Buraya gelirken beni bir de siz suçlayacaksınız diye düşündüm. Gördüm ki arkamdasınız dedi. Çok teşekkür ederim deyip ayrıldı. 

Aradan biraz zaman geçti. Hoca hanımın çalıştığı okulu mesai arkadaşlarımla birlikte ziyaret yaptık. Öğretmenlerle toplantı yaptıktan sonra hoca hanımı bir kenara çekerek nasıl bir gelişme var mı dedim. 

Gelişme var. Çok iyiyim dedi. Yüzünün gülmesi de belli. Haydi hayırlı olsun, geçmiş olsun dedim. 

Hoca hanımın mutlu olması kendisi kadar beni de sevindirdi. Bu şekilde bir öğretmenin, öğretmenliğinin baharında öğretmenlikten soğumasının önüne geçmede bir nebze katkım oldu ise kendimi bahtiyar hissederim. 

Bu öğretmenin bu derdinin arkasından derdi bitmedi. Bu sefer de mülki amire tosladı. Diğer yazımda da bu öğretmenin mülki amirle arasında geçen bir anekdota yer vermek isterim. 

20 Ekim 2024 Pazar

Kamu Malı Duyarlılığı *

Bir lisede çalışırken okulun yeni binaya ihtiyacı vardı. Görüşmeler sonucu yeni bina yapımına karar verildi.

Okulun nereye yapılacağı bir süre muamma oldu. Çünkü hayırsever, anne ve babasının adı verilmek şartıyla 9 vereseli 5104 metrekare bir arsa bağışlamış. Milli Eğitim Bakanlığı da 10 bin metre karenin altında bir arsa şartı koşunca, dönemin belediye başkanının on bin metrekare hazine arazisini okul yeri olarak verdi. Hem arsa hem de arsaya yapılan zemin artı üç katlı bina devlet tarafından yapıldı. Zamanın parasıyla devlet bu okula 2.2 trilyon para harcadı. Hayırseverin vereseli arsası belediyeye geçti. Okula da hayırseverin anne ve babasının adı ve ailenin soyadı verildi. Okulun kısa ismi işin içine hayırsever girince uzadı. İşin içine hayırseverin girdiği birçok okulun ismi maalesef bu şekilde uzun isme dönüştü.

Okula çivi çakmayan ama okulu ben yaptırdım diye havalara giren hayırseverin hakkını yemeyelim. Tabela yönetmeliğine uymasa da okula boydan boya yeni tabela yaptırdı. Okulun yanından gelip geçen yeni binayı görünce hayırsevere dua etmeden geçip gitmedi. 

Bir gün ilden aradılar. Okula ismi verilen hayırsever bilgilerini gönderin diye. Hayırseveri aradım. E posta adresi göndereyim. Formda istenen bilgileri doldurup gönderebilir misin dedim. Ben tek hayırsever değilim. Dokuz kişiyiz dedi. Hepsine gerek yok. Muhatap olan kişi olarak sizin bilgileriniz yeterli dedim. Olurdu olmazdı, diğerlerinin bilgileri de lazım dedi durdu. Sonunda güç bela ikna edebilmiştim.

Okul isimlerinin her birinin ayrı ayrı hikayesi var. Uzatmayayım.

Yeni binaya taşındıktan birkaç ay sonra okula gelen elektrik faturasını çok tuzlu gördüm. Elektrik, su, telefon faturalarını devlet ödese de bir önceki aya göre ne harcamışız diye kontrolünü yapardım. 

Önceki aylarda elektrik faturası 150-200 lira gelirken 800 küsur liralık faturayı görünce hizmetliyi çağırdım. Ağabey, kaloriferler yansa pompa çalışıyor, sarfiyat arttı diyeceğim. Daha kaloriferleri de yakmadığımıza göre faturadaki bu anormal artış ne böyle? Gece ışıklar yanık mı kalıyor yoksa dedim. Hocam, tüm ışıklar sabaha kadar yansa, bu kadar fatura gelmez. O zaman ne dedim. Şu tabelanın ışığı akşam hava karardığında otomatik yanıyor, sabah hava aydınlanıncaya kadar yanık duruyor dedi. Bir tabela faturayı bu kadar artırır mı dedim. Artırır hocam. Çünkü projektör vasıtasıyla tabela aydınlanıyor dedi. Sen bu projektörü devre dışı bırakabilir misin dedim. Evet dedi. O zaman kapatalım dedim. Ama bir şey derlerse, özellikle belediye ve hayırsever dedi. Kim ne diyecekse bana gelip desin. Bundan sonra o tabelanın ışığı gece yanmayacak dedim.

Tabelayı ve okulun ismini uzaktan gösteren projektörü devre dışı bıraktıktan sonra diğer ay gelen yeni faturaya baktım. Fatura normale dönmüştü. 

Ne hayırsever de ne de hayırseverin en büyük destekçisi belediye başkanından, tabelanın ışığını niçin söndürdün diye bir eleştiri gelmedi. O yılın sonunda o okuldan ayrıldım. İnşallah uzaktan görünsün diye kapattırdığım projektör benden sonra açılmamıştır. 

Yukarıda dediğim gibi okula gelen faturaların ödemesini ben yapmıyordum. Hepsi gelen ödenek vasıtasıyla ödeniyordu. O tabela sabaha kadar yansaydı, yüksek fatura gelseydi kimse bana bu fatura niçin böyle yüksek geliyor demezdi. Aksi yani düşük geldiği zaman da kimse nasıl bu kadar düşük geliyor demezdi. 

Ben de nasılsa ödemeyi devlet yapıyor deyip umursamayabilirdim. Hatta fatura miktarından bile haberim olmayabilirdi. 

Niye sorulsun ki? Ne de olsa burası devletin kurumu. Para da devlet tarafından ödendiği için çoğumuzun umurunda değildir gelen fatura. 

Aynı yüksek fatura evimize veya işyerimize gelse, faturayı düşürmek için her yolu deneriz. Aynı yüksek fatura evimize geldiği zaman nasıl tedbir alıyorsak, devlette de aynı duyarlılığı göstermek zorundayız. Çünkü devletin ödediği her kuruş bizim cebimizden çıkıyor.

Yenidoğan çetesi ortaya çıkarılınca, 2008-2009 yıllarında başıma gelen bu anekdot aklıma geldi. Küçük bir okulda takibini yaptığım ve tedbirini alıp sarfiyatı düşürdüğüm bu yüksek elektrik faturasındaki duyarlılığın, amme adına iş yapan her kurumda olmasını çok arzu ederdim. Bu duyarlılıkta olanların olduğunu biliyorum ama bu çetede olduğu gibi devletten daha fazla para kotarmak için bebek ölümü dahil her yolu deneyen bu çeteyi görmeyen, tedbir almayan, denetlemeyen kurumların bu meselede payı büyük maalesef.

Gözünü para hırsı bürümüş birileri, onca bebeği kuvöz ihtiyacını gerekçe göstererek 112 vasıtasıyla özel hastanelere yönlendirirken, kuvözde kalan onca çocuk SGK’ye fatura edilirken, bu kadar bebek ölürken, ilgili kurumların hiçbiri ne oluyor da mı demedi de bu çeteden, vatandaşın şikayeti üzerine devlet haberdar oldu. Vah yazık...

Hırsızın hiç mi suçu yok demeyin. Hırsıza kilit dayanmaz. Açık kapı, boşluk ve zaaf bulursa girer içeriye. Çete de böyle. 

Bu Yenidoğan çetesinde çetenin üzerine gidilsin ve çökertilsin. İlgililere, hapis ve mal varlıklarına el koyma dahil her ceza verilsin. Ucu kime giderse kimseye acınmasın. Bununla yetinilmesin. Bizim bu Yenidoğan ünitesinin cirosu nasıl böyle arttı demeyen özel hastane yönetimlerine, özel hastaneye yüklü ödeme yapan SGK sorumlusuna ve il sağlık müdürlüğünün ilgili birimine de ihmalden hesap sorulmalı. Sağlık Bakanlığı da işleyişteki mevzuat açıklarını giderecek mevzuat değişikliğini yapsın.

Unutmayalım ki kamu malı yetim malıdır. Harcamada hepimizin azami gayret gösterme gibi bir yükümlülüğümüz var.

*23.10.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.