16 Ekim 2024 Çarşamba

İş Bitirici Bir MESEM Öğrencisi

Pazartesi hem 10 saat dersim var hem de nöbetçiyim. 
Dersim ve nöbetim bitti. Katı boşalttım. Yanık ışıkları kapattım. Bir müddet bekledikten nöbet defterini imzalayıp okuldan ayrıldım. 
Yolda giderken elime telefonu aldım. Baktım, kayıtlı olmayan bir numaradan aranmışım. Döndüm kimdir diye. Açmadı. Kimse, bir daha arar dedim.
Ne yapayım derken okula yakın bir ekmek fırınından ekmek alayım dedim. Fırın okula 600-700 adımlık bir mesafede. Bu fırını da bir öğretmen arkadaş önerdi. Nasılmış ekmeği bir bakayım istedim.
Fırının önünde uzun bir kuyruk. Bir an için ramazan ayında mıyız yoksa? Bu insanlar da pide kuyruğuna girmiş sandım. 
Dedim öğretmenin önerdiği kadar varmış. Bu fırın demek ki çok meşhur. 
Biraz sıra bekledikten sonra ekmeği aldım. Eve doğru yürümeye başladım. Az önceki kayıtsız numara tekrar aradı: 
"Hocam, ben 9A elektrik sınıfından falanım. Okuldan çıktınız mı" dedi. 
Çıktım, biraz uzaklaştım dedim. 
"Hocam, son dersimiz boştu. Çantamı okulda, sırada unutmuşum. Ben dolmuştayım, eve gidiyorum. Dolmuşta aklıma geldi unuttuğumu. Çantam çok önemli. Geri dönme imkanım yok. Haftaya gelinceye kadar kaybolabilir. Sizi aradım mecburen" dedi. 
Bilmeyenler için söyleyeyim. Arayan öğrenci mesleki eğitim merkezi öğrencisi. Eskinin çıraklık eğitim merkezi. Bu öğrenciler haftada bir gün merkeze geliyorlar. Diğer günler staj yaptığı işyerinde çalışıyorlar. Aynı sınıfı haftanın her günü farklı farklı bölüm öğrencileri kullanıyor. 
İyi, ben çantanı alayım. Öğretmenler odasına koyayım. Oradan alırsın dedim. 
Geri dönüp okula gittim. Öğrencinin sınıfına çıktım. Oturduğu sıraya baktım. Çanta namına bir şey yoktu. Alt göze, diğer sıralara baktım. Gözüm sırt çantası arıyor. Çünkü gençler şimdi böyle çanta kullanıyor. Yoktu. Sadece öğrencinin oturduğu sıranın aynı hizasında sıra üstünde resim çantasına benzer ince ve büyükçe bir çanta vardı. Bu olabilir mi diye fermuarı açıp baktım. A3 kağıdı ebatında kağıtlar vardı içinde. Kağıtlarda çizim mi var, proje mi bilmiyorum. Sanırım bu değildir dedim. 
Öğrenciyi aradım. Burada çanta namına bir şey yok. Büyük resim çantası gibi bir çanta var. Bu değil herhalde dedim. 
"Hocam, bir sapı kırık çanta" dedi. 
Benim, olamaz ve çantaya benzetemediğim çantaya tarif uyuyordu. Tamam, bu o zaman. Alıp dediğim yere koyuyorum dedim. Çok teşekkür etti. 
Okuldan çıkıp gecikmeli olarak elimde ekmek evimin yolunu tuttum. 
Yolda giderken akşam akşam yorgun argın bir durumda bana iş çıkaran bu 9.sınıf öğrencisini düşündüm. Çocuk bana iş çıkarsa da işini çıkardı. Helal olsun. Özgüvenini ve iş bitiriciliğini takdir ettim. Aç kalmaz bu çocuk. İşini bir şekilde çıkarır. Her şeyden önce doğallığı yeter. 
Bu durumda ben olsam, ne yapardım? Öğretmeni arayamadım bir defa. Evi okula yakın bir arkadaşım varsa onu arardım. Yoksa dolmuştan iner. Geri okula gelir, o çantayı alırdım. Eve ne zaman varırım artık şimdiden kestiremiyorum. 
Akşam yemeğinde tavsiye üzerine aldığım ekmeği test ettim. Gerçekten güzel ekmek. Bugüne kadar bu fırını öğrenmemek benim eksikliğim. Ki Konya'da kaliteli ekmeği ara ki bulasın. Bu ekmeği tatmak isteyenler için fırının yeri Eski Meram Sanayidedir. 

15 Ekim 2024 Salı

İyi Polis Daima Kazanır

Kulakları çınlasın. Tanıdığım bir müdür vardı. Bir öğretmene bir tavrı yüzünden inceleme ve soruşturma başlatmak istedi. Dedim, bence soruşturmaya, işi resmiyete dökmeye gerek yok. Öğretmen gelince görüşüp bir dinleyelim. Diyalog yoluyla bu sorunu çözmeyi deneyelim.

Dedi, sen istersen konuş. Ben soruşturma açacağım.

İlgili personeli çağırarak soruşturma talimatı için onay yazısı hazırlamasını, muhakkikler olarak da falan müdürü yazmasını söyledi.

Onay alınıp muhakkik işe başlayınca, hakkında inceleme başlatıldığını öğrenen öğretmen hem durumunu anlatmak hem kastının olmadığını belirtmek hem de özür dilemek için müdürün makamına gelir.

Öğretmen gelince beni de çağırdı müdür. Soruşturma açtığımız öğretmen geldi diye.

Odaya girdim müdür ve öğretmen oturuyorlar.

Selam verip yanlarına oturdum. Müdür bana öğretmeni tanıttı. Hoş geldin dedim.

Ardından müdür sözü aldı. Hocam, ben soruşturma açmayalım dedim ama Ramazan Hocam açalım dedi. 

Ne ben yanlış duydum ne de siz yanlış okudunuz. Durum aynen böyle oldu.

Şaşırdım doğrusu. Ama hiç bozuntuya vermedim. Sanki inceleme ve soruşturma açılmasını isteyen benmişim gibi öğretmene yüklendim. Durum şöyle şöyle. Belki bir kastın yok ama biz kasıt gördük. Keşke böyle olmasaydı, yaptığın hareketi yapmadan önce durum böyle böyle diye bir haber verseydin. Hakkında inceleme başlatılması, suçlu olduğun, mutlaka ceza alacağın anlamına gelmez. Muhakkiki ikna edecek şekilde güzelce ifadeni ver. Belki ceza teklif etmeyecek, inceleme boyutunda kalıp dosya kapanacak. Ceza teklif etse bile bitince disiplin amiri olarak dosyan müdür beyin önüne gelecek. Müdür bey cezayı vermeyebilir veya bir altını verebilir meyanında bir şeyler söyledim. 

Bir taraftan da çaylarımızı yudumluyoruz. Artık ne dedim ise çayını içse de ilk defa soruşturma geçiren öğretmenimiz baya bir tedirgin oldu.

Öğretmene aba altından sopa gösteriyorum ama aklımın bir köşesinde soruşturma açılmasını ben mi istedim yoksa müdür bey mi, acaba ben istedim de unutmuş olabilir miyim vardı. 

Öğretmen iyi dilek temennisi ile yanımızdan ayrıldı.

Öğretmen gittikten sonra ben de bir dışarı çıkıp tekrar müdür beyin yanına geldim. Sayın hocam, bu öğretmene soruşturma açalım diye ben mi söyledim yoksa siz mi söylediniz ya da ben mi yanlış anladım. Şunu bir daha duyabilir miyim sizden der demez müdür gülmeye başladı. Ben istedim dedi.

Eee dedim.

Birimiz iyi polis, birimiz de kötü polis olacak. Ben iyi polis olacağıma göre sen de kötü polis olacaksın. Beğenmedin mi rolünü yoksa dedi. Hem de nasıl beğendim. Varsın ben kötü polis siz de iyi polis olun. Çünkü kötülük bana iyilik de size yakışır dedim.

Öğretmen hakkında kanaatin ne? Bir ceza düşünüyor musun dedim.

Yok. Sadece gözü biraz korksun dedi.

Muhakkik soruşturma dosyasını kısa zamanda hazırlayıp teslim etti. Yanlış hatırlamıyorsam, kınama ya da uyarı teklif edilmişti.

Öğretmeni yanıma çağırıp önüne boş kağıt verdim. Hocam, son savunmanı yazıp ver şöyle güzel ve ikna edici cümlelerinle dedim.

Otururken yazıp verdi.

Geçmiş başarıları göz önünde bulundurulduğundan ve verilen savunma yeterli görüldüğünden, cezaya gerek olmadığına yazısını yazdırıp öğretmene tebliğ ve tebellüğ ettik.

Şubat ayında açılmıştı bu soruşturma. 

Yıl sonunda başarı belgesi verilecek öğretmenler arasında bu öğretmeni de teklif ettik. 

Başarı belgesini alınca yanıma uğradı. Hocam, ben bu işi anlamadım. Hem soruşturma açıyorsunuz hem de başarı belgesi veriyorsunuz dedi. Biz hem soruşturma açarız hem de ödüllendiririz. Biz önce döveriz sonra da severiz dedim. Aynı soruyu başarı belgesi teklifinde bu öğretmenin ismini gören şef de söylemişti.

Önce soruşturma açtığımız sonra da ödüllendirdiğimiz öğretmen kötü polis rolüme rağmen her daireye uğradığında odama uğrar, çayımızı yudumlar, laflardık. Laf arasında, hocam bana soruşturma açtınız, hiç unutamıyorum, çok zoruma gitti derdi hep. 

Gördüğünüz gibi karşınızda bir kötü polis duruyor.

Soruşturma emrini veren müdür mü? O hep iyi polis rolü oynadı. Bu rolünden dolayı o hep kazandı. Çünkü iyiler kazanır. Beni sormayın, ben hep kaybedenlerden oldum.

Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nu desteklemek amacıyla 100 bin limitli kredi kartlarından alınması düşünülen 750 lira içerikli kanun teklifi, görüşmenin ardından detaylı incelenmesi gerekçe gösterilerek Mecliste geri çekilince -kimseyi iyi/kötü polis olarak töhmet altında bırakmadan- nedense bu anekdot aklıma geldi. Evet, iyiler özellikle iyi polisler daima kazanır. Siz siz olun, hep iyi polis olun. Nasılsa kötü polis her daim bulunur. Bulamazsanız, emrinize amadeyim. 

14 Ekim 2024 Pazartesi

500 ml'lik Pet Su Şişesi

Zincir marketlerin birinde Sarnıç marka 500 ml'lik bir pet şişe suyu satılmakta. Suyun fiyatı diğer marka ve marketlere göre çok hesaplı.
Hesaplı olunca haliyle albenisi var. Alan alana. 
Ben de bu kervana katılanlardanım. 
Aldım mı paketiyle alırım. Evden çıkarken bir şişe alıp çıkıyorum. Susayınca şuradan bir su alayım gibi bir derdim olmuyor.
Bu arada hem aynı marka sular hem de farklı su marka fiyatları marketten markete fark ediyor.
Farklı markalardaki fiyat farkını anlarım da aynı marka sulardaki fiyat farkı ister istemez dikkat çekiyor. Kantin, büfe, market tutturabildiği fiyata satıyor. 
Sanırım serbest piyasayı yanlış anlıyoruz.
Adı üzerinde 500 ml'lik su var pet şişelerin içinde. Ayrıca masraf gerektirecek bir katkı maddesi konmuyor şişenin içine. 
Masraf olarak su ve pet şişe maliyeti var.
Suyun maliyeti hepsinde üç aşağı beş yukarı belli. Geriye sanırım pet şişe kalıyor. Sanırım fiyat farkı da pet şişeden kaynaklanıyor. Bunu da aldığım Sarnıç marka sudan biliyorum. Çünkü Sarnıç marka suyu elime aldığımda kapağını açmak bir dert. Kapağı açınca içmek bir dert. Çünkü pet şişe demeye bin şahit lazım. Bir masanın üzerine koyduğun zaman ayakta zor duruyor. İçerken ya da eline aldığında o kadar ses yapıyor ki yanındakileri rahatsız etmemesi ve kulak tırmalamaması mümkün değil. Belli ki Sarnıç markanın şişesi çok adi. Ucuzluğu da bundan kaynaklanıyor olmalı.
Ucuz olduğuna göre belli ki kalitesiz. Öyle zannediyorum, insan sağlığını tehdit eden yönü de vardır.
Bazı pet şişelerin kaliteli olduğu eline alınca belli oluyor. Eline alır almaz içine geçmiyor ve koyduğun zaman düşmüyor. İçerken başkasını rahatsız edecek şekilde ses çıkarmıyor.
Bu pet şişelerin bir kriteri yok mu acaba? İşletme istediği şekilde böyle adi şişeleri üretebiliyor ve piyasaya sürüyor belli ki.
Hepimiz biliyoruz ki en sağlamına varıncaya kadar plastik kaplar dahil kanserojen özelliğini bünyesinde barındırıyor. Ne kadar adisi kullanılıyorsa öyle zannediyorum, o pet şişe daha fazla kanser riskini tetikliyor. 
Bu işe kim, devletin hangi kurumu bakıyor bilmem. Tarım Bakanı mı yoksa Ticaret Bakanı mı artık. Bu pet şişelerin bir kriteri olmalı. Firmalar da bu kural ve kritere uymalı. Çünkü sağlık her şeyin başı. Bu işler firmaların vicdanına bırakılmayacak kadar önemlidir. 
Hoş, neyimiz düzgün ki pet şişelerin bir kriteri olmalı. Çivisi çıkmış bu ülkenin maalesef.