4 Eylül 2024 Çarşamba

Dalgalı Deniz

"Gitti ömrünün tamamı" kesimindenim. Çünkü nahiv bilir, yüzme bilmem. Bu yüzden deniz nedir bilmem. Çünkü gitmem. Gidersem de boyumu aşan sudan öteye geçmem ya da masmavi denizi uzaktan seyrederim.

Yüzme bilmeyince tatil kültürü de yok. İlla tatile gideceksem, kaplıcayı seçerim. Çünkü yüzme derdi yok. Kapanıyorsun 1+1 odaya. Dolduruyorsun sıcak suyu. Giriyorsun içine. Yandım Allah diyorsun. Bir 20 dakika yanıyorsun. Bu süre zarfında dünyanın en büyük çilesini çekiyorsun. Yanma ve bu çile karşılığında para ödüyorsun. Adına da tatil deniyor. 

Yazın ne yaptın diyene kaplıcaya gittim diyorsun. 

Ama kaplıcayı oğlan sevmiyor. Ya peşimize takılmıyor ya da suya girmeden odasına kapanıyor. Yüzü gülmüyor ve sıkılıyor. 

Oğlan arkadaşlarıyla denize giderse, biz de kaplıcaya gidelim dedim. Aksilik oldu, oğlan denize gidemedi. Bu yüzden kaplıcayı askıya aldım ve denize gitmeye karar verdim. Ben yüzme bilmesem de bari oğlan yüzsün istedim. 

Nereye gideyim derken dört günlüğüne Manavgat Uygulama Otelinden yer ayırttım. Yüzme bilmesem de otelden sahile bir on beş dakika yürüyerek yürüyüşümü yaparım dedim. 

Yer ayırttığım uygulama otelinde kahvaltı dahilmiş. Bu da benim işime geldi. Çünkü açık büfe oteller pek hoşuma gitmedi. Şundan da alayım bundan da derken aldığım tüm yemeklerden bir lezzet almadım. Üstelik acıkmadan yemek yiyorsun. 

Kahvaltıyı haydi otelde hallettik. Akşam yemeklerini nasıl halledecektim. Otelin kafeterya bölümünde ızgara türünden yemekler yapılıyormuş. İstediğimin siparişimi veriyorsun, Lokanta usulü önüne geliyor.

Otele gidip yerleştikten sonra akşam vakti sahile gittik. Otel ile sahil mesafesi dört km imiş. Haliyle her gün arabayla gittik sahile. Son gün ailem arabayla gitti, ben ise gidiş ve dönüşü yürüyerek yaptım. Bu vesileyle yürüyüş güzergahlarım arasına Manavgat'ı da dahil etmiş oldum.

Dört gün boyunca denizi çok öfkeli gördüm. Çünkü çok dalgalıydı. Buranın denizi hep mi böyle yoksa beni geldi diye mi dalgalı idi, bilemiyorum. Belki de deniz kim, sen kim dedi bana.

Güya boyumu aşmayacak kadar ilerleyip suya girmiş olacağım. Ama dalgalar pek ileriye gitmeme imkan vermedi. Çünkü arka arkaya gelen dalgalar önce boyumu aşıyor, sonra kenara doğru çarpıp yere vuruyor. Dengeyi kaybedince mide ne kadar alırsa artık tuzlu suyu istemeden içiyorsun. İyi boğulmadım diye seviniyorsun.

Hemen ayağa kalkıp daha yıkılmadım diyorsun. Daha da gelmez bu dalga diyorsun. Ama nerde. Beni yere çarpıp yıkan dalganın o kadar hoşuna gitmiş olmalı ki gitmesiyle gelmesi bir oluyor.

Sonra yavaş yavaş tecrübe kazanıyorsun. Uçsuz bucaksız denize bakıp ileriden dalgaların gelip gelmediğini anlayabiliyorsun.

Dalganın büyüğünün geldiğini anlamak için bir başka tecrübe daha edindim. O da kenardaki sular önce içe doğru çekiliyor. Sonra çekilen suya yeni sular eşlik etmek suretiyle topluca dalga olup sana saldırıya geçiyor. Bunu öğrenince sular çekilmeye başlar başlamaz biraz daha kenara geçiyorum.

Dalgaların ve dalgalı denizin bir faydası var. Yüzme bilmeyen benim gibileri korkutuyor ama içine çekmiyor. Bu korku sana yeter deyip kenara atıyor yani boğmuyor. Adeta dalga geçiyor. Yani kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor.

Hasılı, içine girip dalgalara maruz kalmasam, dalgaların bu kadar etkili olduğuna inanmazdım. 

Siz bana benzemeyin. Ne yapıp ne edip yüzmeyi öğrenin derim.

3 Eylül 2024 Salı

Sudan Ucuz Olmayan Su

Yan tarafta gördüğünüz liste bir uygulama otelinin kafeteryasında ki fiyat listesi. Listedeki fiyatlardan küçük ve büyük suyun fiyatları dikkatimi çekti: 0,5 Lt su 20 TL, 1,5 Lt'si ise 40 TL. 
Fiyatları nasıl buldunuz bilmiyorum ama bana fahişin fahişi geldi bu fiyatlar. Aynı suyun küçüğünü marketlerde 3,5 liraya, büyüğünü 10 liraya almak mümkün. Tamam, kafeteryada fiyatlar market fiyatlarıyla aynı olmasın ama bu kadar da fiyat uçurumu olmasın. 
Belediyelerin şebeke suyu fiyatları belediyeden belediyeye farklılık gösterse de herhalde hiçbir belediyenin 1 ton su bedeli 40 lira değildir. Diyelim ki tonu 40 lira olsun. Bir ton su ile epey bir ihtiyacımızı giderebiliriz. 1,5 litre ile susuzluğu gidermenin dışında hiçbir işimizi yapamayız. 
Hasılı 1,5 litre suyu 40 liraya satan uygulama otelinin kafeteryası devletin bir kurumu. Devletin kurumu böyle fahiş su satıyorsa, özel sektör kaça satmaz. 
Aynı uygulama otelinin salata fiyatlarına yer vereyim. 140 ila 170 arasında değişiyor fiyatlar. Yardımcı yemek dediğimiz salata fiyatları bu ise ana menü yemekleri ne kadar olur, varın siz düşünün. 
Ana menüye de yer vereyim. Gördüğünüz gibi 200 ila 350 arasında değişiyor fiyatlar. Küçük ve büyük şu ve salata fiyatlarını gördükten sonra ana yemekler çok ucuz geldi bana. 

2 Eylül 2024 Pazartesi

Üzmeye Değen İnsan Tipi *

Sorsalar, insanın en kötüsü kimdir diye bilirim bunun tek cevabı yoktur.

Kim, neden muzdarip ise ona göre cevap verir:

Kincisi, hasetçisi, içten pazarlıklısı, yüze gülüp arkadan vuranı, niyet okuyucusu, gıybet yapanı vb. hoş görülmeyen özellikler sayılabilir. 

Bunların içerisine laf taşıyanı da eklemek hatta en başa koymak lazım. Çünkü bana göre insanın en kötüsü laf taşıyan kimsedir. Bunlara gammaz yani ispiyoncu denir. Halk arasında koğucu da denir. Kısaca söz getirip götüren kimsedir. 

Bu tiplerin görevleri, "birinin bir kimse için ya da başkasının onun için söylediği kötü sözleri, aralarını açmak amacıyla kendilerine ulaştırmaktır”. 

İlla arayı açmak gibi bir niyetleri olmayabilir bazılarının. Çeneleri düşük olduğu için gördüklerini, duyduklarını aktarırlar.

Bunu yaparken iki kişinin arasını açabileceğini hiç hesaba katmazlar. Güya söyleneni aktarmakla o kişiye iyilik yaptığını bile sanırlar. 

Ağızlarında bakla ıslanmayan bu tipler laf taşımayı marifet bilirler. 

Asla güven vermezler. 

Bu özelliğini bilenler, bu tiplerin yanında ne söyleyeceği konusunda kelime ve cümlelerini seçer. 

Koğuculuğu; 

Ara açmak amacıyla kasten yapıyorlarsa bu tiplerden korkulur. 

Sonucunu düşünmeden laf getirip götürüyorlarsa ahmak insandırlar. Bunlardan da korkulur. 

İnsanların arasını açıp içten içe oh olsun, beter olun sevinci yaşıyorlarsa yine korkulur. 

Niye söyledin dendiğinde, ne var bunda, o zaman söylemeseydi şeklinde kendini savunmaya kalkarsa yine korkulur. 

Bu tiplerin, ara açıldıktan sonra tüh deyip pişmanlık duyması çoğu zaman sahtedir. 

Bu tiplerden dost olmaz. Olsa olsa düşman olur.

İnsanların en şedidi olan bu tiplerin en büyük faydası, duyulmasını istediğin bir şeyi bu tiplere duyurmaktır. Hoparlörden ve ajanslardan daha etkilidir bu tipler. Kısa zamanda en ücra yere kadar lafı ulaştırırlar.

Çevrenizde vardır böyleleri. Akıl sağlığınız için bu tiplerin yanında susmanız, onlara malzeme vermemeniz en akıllıca harekettir. Hatta susma orucuna niyetlenmeniz çok iyi olur. Şayet sizden başkasına götürecek bir malzeme bulamazlarsa, bu tiplerin en büyük üzüntü duydukları gündür. Çünkü malzeme bulamadıkları her an onları kahrı perişan eder. Onları üzmeye değmez mi?

*06.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.