3 Eylül 2024 Salı

Sudan Ucuz Olmayan Su

Yan tarafta gördüğünüz liste bir uygulama otelinin kafeteryasında ki fiyat listesi. Listedeki fiyatlardan küçük ve büyük suyun fiyatları dikkatimi çekti: 0,5 Lt su 20 TL, 1,5 Lt'si ise 40 TL. 
Fiyatları nasıl buldunuz bilmiyorum ama bana fahişin fahişi geldi bu fiyatlar. Aynı suyun küçüğünü marketlerde 3,5 liraya, büyüğünü 10 liraya almak mümkün. Tamam, kafeteryada fiyatlar market fiyatlarıyla aynı olmasın ama bu kadar da fiyat uçurumu olmasın. 
Belediyelerin şebeke suyu fiyatları belediyeden belediyeye farklılık gösterse de herhalde hiçbir belediyenin 1 ton su bedeli 40 lira değildir. Diyelim ki tonu 40 lira olsun. Bir ton su ile epey bir ihtiyacımızı giderebiliriz. 1,5 litre ile susuzluğu gidermenin dışında hiçbir işimizi yapamayız. 
Hasılı 1,5 litre suyu 40 liraya satan uygulama otelinin kafeteryası devletin bir kurumu. Devletin kurumu böyle fahiş su satıyorsa, özel sektör kaça satmaz. 
Aynı uygulama otelinin salata fiyatlarına yer vereyim. 140 ila 170 arasında değişiyor fiyatlar. Yardımcı yemek dediğimiz salata fiyatları bu ise ana menü yemekleri ne kadar olur, varın siz düşünün. 
Ana menüye de yer vereyim. Gördüğünüz gibi 200 ila 350 arasında değişiyor fiyatlar. Küçük ve büyük şu ve salata fiyatlarını gördükten sonra ana yemekler çok ucuz geldi bana. 

2 Eylül 2024 Pazartesi

Üzmeye Değen İnsan Tipi *

Sorsalar, insanın en kötüsü kimdir diye bilirim bunun tek cevabı yoktur.

Kim, neden muzdarip ise ona göre cevap verir:

Kincisi, hasetçisi, içten pazarlıklısı, yüze gülüp arkadan vuranı, niyet okuyucusu, gıybet yapanı vb. hoş görülmeyen özellikler sayılabilir. 

Bunların içerisine laf taşıyanı da eklemek hatta en başa koymak lazım. Çünkü bana göre insanın en kötüsü laf taşıyan kimsedir. Bunlara gammaz yani ispiyoncu denir. Halk arasında koğucu da denir. Kısaca söz getirip götüren kimsedir. 

Bu tiplerin görevleri, "birinin bir kimse için ya da başkasının onun için söylediği kötü sözleri, aralarını açmak amacıyla kendilerine ulaştırmaktır”. 

İlla arayı açmak gibi bir niyetleri olmayabilir bazılarının. Çeneleri düşük olduğu için gördüklerini, duyduklarını aktarırlar.

Bunu yaparken iki kişinin arasını açabileceğini hiç hesaba katmazlar. Güya söyleneni aktarmakla o kişiye iyilik yaptığını bile sanırlar. 

Ağızlarında bakla ıslanmayan bu tipler laf taşımayı marifet bilirler. 

Asla güven vermezler. 

Bu özelliğini bilenler, bu tiplerin yanında ne söyleyeceği konusunda kelime ve cümlelerini seçer. 

Koğuculuğu; 

Ara açmak amacıyla kasten yapıyorlarsa bu tiplerden korkulur. 

Sonucunu düşünmeden laf getirip götürüyorlarsa ahmak insandırlar. Bunlardan da korkulur. 

İnsanların arasını açıp içten içe oh olsun, beter olun sevinci yaşıyorlarsa yine korkulur. 

Niye söyledin dendiğinde, ne var bunda, o zaman söylemeseydi şeklinde kendini savunmaya kalkarsa yine korkulur. 

Bu tiplerin, ara açıldıktan sonra tüh deyip pişmanlık duyması çoğu zaman sahtedir. 

Bu tiplerden dost olmaz. Olsa olsa düşman olur.

İnsanların en şedidi olan bu tiplerin en büyük faydası, duyulmasını istediğin bir şeyi bu tiplere duyurmaktır. Hoparlörden ve ajanslardan daha etkilidir bu tipler. Kısa zamanda en ücra yere kadar lafı ulaştırırlar.

Çevrenizde vardır böyleleri. Akıl sağlığınız için bu tiplerin yanında susmanız, onlara malzeme vermemeniz en akıllıca harekettir. Hatta susma orucuna niyetlenmeniz çok iyi olur. Şayet sizden başkasına götürecek bir malzeme bulamazlarsa, bu tiplerin en büyük üzüntü duydukları gündür. Çünkü malzeme bulamadıkları her an onları kahrı perişan eder. Onları üzmeye değmez mi?

*06.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

FETÖ ve İki Profil

Milli Görüş geleneğinden gelme idealist bir ilahiyatçıyı ortaokul ve liseden beri tanırım.

Aynı yurtta birlikte kaldık.

O zamanlar ikimiz de idealist bir genç idik. 

Düşüncemizin ve siyasi görüşümüzün iktidar olması ülkenin kurtuluş akçesi idi bizim için.

Daha o zamanlar oy hakkımız olmasa da savunduğumuz partinin % 10 barajını aşamaması bizi üzerdi.

Okuyan birisi idi aynı zamanda. O zamanlar Milli Gazete alır, köşe yazılarına varıncaya kadar okurduk, siyaseti de takip ederdik. Birlikte değerlendirmeler yapardık.  

Bir gün kartel medyasından bir gazete (zannedersem Milliyet) Milli Görüş Lideri'nin başına, beyaz namaz takkesi geçirilmiş bir fotoğrafını sekiz sütuna manşet yapmış. Fotoğrafın yanına da "Gerici yobazın hezeyanı" başlığını atmıştı. 

Bu hakaret zorumuza gitmiş, kendimize yapılmış bir hakaret görmüştük.

İkimiz birlikte bir hafta sonu yurtta elimize kağıt kalem aldık. Oturup hakaret eden gazeteye cevap yazdık. Şu anda ne yazdığımızı hatırlamıyorum ama belki de hakarete hakaret yapmıştık veya siz Hocamızı yanlış tanıyorsunuz. O öyle biri değil şeklinde bir şeyler yazmıştık. Ortaokul talebesi ne yazarsa artık. 

Yazdığımızı zarfın içine koyduk. Gönderen kısmına sanatçı Cevat Kurtuluş'un ismini, alıcı kısmına da gazetenin adresini yazıp Kayalıpark’ taki PTT'ye gelerek pul alıp görevliye vermiştik.

Gazeteden bize bir geri dönüş olmadı. Zaten olsa da gönderen kısmına adres yazmamıştık. 

Nasıl yazacaktık ayrıca. Mektubu yazıp PTT'ye atmaya girerken belki de ayaklarımız korkudan tir tir titriyordu. Ne de olsa çocuğuz daha.

Ben ilahiyatı bitirip öğretmenliği tercih ettim. O arkadaş ise benden bir alt devre olarak ilahiyatı bitirdikten sonra Diyanet'te ve MEB'de görev almadı. Belediyeye girdi.

Uzun yıllar değişik müdürlükler yaptı belediyede.

Bir zaman sonra belediye başkan yardımcısı oldu.

Belediyelerde her seçimden seçime başkan değişince her başkan istediği kişileri yardımcı ve daire başkanı seçer. Öncekileri istifaya zorlar, istifa etmezlerse kızağa alırlar. Bu arkadaş da başkan yardımcılığını bıraktıktan sonra yine bir üst görevde görev aldı.

Doğruluk ve dürüstlüğüne şüphe etmediğim, prensibinden ödün vermeyen, gelene ağam, gidene paşam demeyen, kimseye eyvallah etmeyen, dert sahibi samimi bir arkadaş idi.

Başkan yardımcılığı döneminde bir toplu konut projesinin başlangıcından sonuna kadar emeği olan bu arkadaşa, huzur hakkı olarak bir daire verilir, bu senin hakkın denir ama ben bunu kabul edemem, benim hakkım değil diyerek reddeder. Başkası olsa havada kapar, ikincisi yok mu der.

Gel zaman git zaman yine belediyede, personelden sorumlu önemli bir görevi deruhte ederken 15 Temmuz olur. Belediye başkanı önüne kabarık bir liste koyar. Bu ne diye sorar. Bunların Bank Asya hesabı var. Bunları atacağız der. Başkanım, bu işçilere zamanında maaşlarını vermek için bu bankadan hesabı taşeron şirket açtırdı. Bundan dolayı FETÖ bağlantısı gerekçesiyle atmak hakkaniyete sığmaz. Üstelik bu bankada hesaplarının olması terör örgütü üyesi oldukları anlamına gelmez der. Başkan, biliyorum. Yalnız tüm belediyeler atıyor. Biz kimseyi atmazsak, bize FETÖ ile mücadele etmiyor derler. Hepsini atmasak da üç beş tanesini atalım ki şüpheleri üzerimize çekmeyelim der. Hiç kusura bakmayın, ben FETÖ ile aslanlar gibi mücadele ediyorlar desinler diye bırakın üç beş kişiyi, bir kişiyi bile atmak için ne teklif ederim ne de imza atarım. Kimseye iftira atmam, kimsenin de ekmeğiyle oynamam diyerek belediye başkanına itirazını yapar.

Düşünebiliyor musunuz, FETÖ ile mücadele ediyor görünmek için üç beş kişiyi atmayı düşünen bir belediye başkanı var karşınızda. Güya şehrin en güvenilir anlamında şehrulemin deniyor kendisine. 

Şimdi kendimize şu soruyu soralım. Bu belediye başkanı türünün son örneği, nevi şahsına münhasır biri mi yoksa FETÖ ile mücadele ediyor görünmek için masumların canını yakan veya yakmaya çalışan başka belediye başkanları veya üst düzey görevliler de var mı? Temenni ederim ki bu belediye başkanı sahasında tek olsun. 

Bildiklerini ve şahit olduklarını anlatsa veya yazı konusu edinse inanın, dudağınız uçuklar. İnanmazsınız, o kadar da değil dersiniz. 

Bu arkadaş şimdi ne yapıyor derseniz, buralar bana göre değil deyip daha da faydalı olacağı çok genç yaşında emekliliğe ayrılır.

Şimdi münzeviye benzer bir hayat yaşıyor. Kendi kabuğuna çekilmiş. Birkaç defa çay içtik birlikte. Yaşadığı tam bir hayal kırıklığı. Çoğu kimsede olduğu gibi.