15 Ağustos 2024 Perşembe

YokVar Hırdavat

Çarşıya çıktığınızda Kapu Caminin güney cephesinde kuyumcularla aynı hizada Yok Var Hırdavat gözünüze çarpar. Belki daha önce levhasını görmüş ya da alışveriş yapmışsınızdır. 

Zaman zaman ziyaretine uğrar, çayını içer, laflarım. Civarında bir şey alacaksam da neyi, nereden alacağıma mihmandarlık yapar. Dükkanı kapatır, gel şuraya, gel buraya deyip işimi görür. 

Adı üzerinde hırdavat malzemesi satıyor. Adı nereden buldu bilmiyorum ama sanki bir zamanların meşhur "Yok Yok" isminden esinlenmiş olsa gerek. Dükkanının adını YokVar Hırdavat diye koymuş. İsim o kadar iddialı ki yok olanı bile bulurum demeye getiriyor. 

Gerçekten de küçücük dükkanının içinde olmayan malzeme yok. Hangi malzemeyi nereye koyduğunu da iyi biliyor. Mal dükkanında yoksa da nereden bulacağının yolunu gösteriyor.

Bir ara küçük bir kaza geçirmiş, ayak parmağını kırmıştı. Yağmur yağmaya başlayınca kapı önündeki malzemeyi içeri çekmek için kalktığında, yardım edeyim diye çıktım. Sağır kızın dilinden annesi anlar. Sabah çıkarırken karıştırmayayım deyip dokundurmadı. 

Dükkanı işlek. Ziyaretçisi, müşterisi hiç eksik olmaz. Gelene de çay ikramını ihmal etmez. 

Bir şey almaya gelip de almadan çıktığına pek şahit olmadım. Bilgisi, görgüsüz ve satıcılığı on numara. 

Bildiğim ve gördüğüm esnaf türlerine hiç benzemiyor. Başka bir esnafa gitsen, şunu istiyorum desen, yok dediğinde, nereden bulabilirim dersen, iki elini açar, bilmiyorum, bakacaksın cevabını alırken, bu YokVar Hırdavat'a gelen, aradığını bulamazsa, o daha sormadan iki dükkan ileride şuna git, sola dön, falana git cevabını verir. 

Bir defasında biri başka yerden civciv almış. Bunları nasıl götüreceğim eve diye buna gelmiş. Üzerine ben vardım. İçeriden boş bir kutu ayarlayıp civcivler nefes alsın diye kenarlarından delik açarken gördüm. Adam gittikten sonra bu kişi tanıdık mı dedim. Hayır. Gelmiş şuraya. İşi görülsün yeter dedi. 

Sattığı hırdavat malzemelerinin nasıl kurulacağını müşteriye anlatır, hangi videoya bakacağını söyler. Burada kurabilir miyiz diyenlere, malzemeyi ambalajından çıkarıp kuruveriyor. 

O kadar yorgunluk ve ayakta dönmesine rağmen ne yüzünü asık gördüm ne sinirlenip ses yükselttiğini. 

Kendinde olmayan malı hangi toptancıdan alacağını bilir, aynı anda arar, siparişini verir. 

Bilenler gözü kapalı dükkanına geliyor. Alışverişini, muhabbetini yapıp gidiyor. 

Onca işinin arasında dükkanında kaç kişi varsa hem satış yapar hem çay doldurur hem muhabbet eder hem telefonla malzeme arayışına girer hem önündeki ekranı takip eder. Bir taraftan da beni dinlerken ince ince dokundurmalarıma hep muhalifsin, hep eleştiriyorsun cevabını da verir. Fikir olarak pek anlaşamazsak da bana bile tahammül ediyor anlayacağınız. 

Çekirdekten yetişmemiş olmasına rağmen işini bilen, işine sadık, müşteri çekmeyi becerebilen biri. On parmağında o marifet desen eksik olur, fazla olmaz. 

Namaz vakti geldiğinde de dışarıda malzemeler dururken çalınır mı demez, dükkanı kapatır camisine gider.

Müslümanların derdiyle dertlenmeyi, gündemde tutmayı da ihmal etmez.

Alışveriş yapmasanız da tanışmaya, muhabbet etmeye, çayını içmeye değer YokVar Hırdavat Tuncer'in. 

Allah helalinden yemeyi nasip etsin, bol kazanç versin Ona ve herkese. 

Kapı Kolu İşçiliği

Egzozdaki arızayı kaynattırdıktan sonra egzozcunun aldığı 100 lira el emeğiyle yüzüm gülünce, gelmişken bir de kaportacıya uğrayayım dedim. Evden çıkarken de aklımdaydı zaten.

Egzozcunun yanındayken gözüm kaportacıya ilişti. Tanıdığımın komşusu idi. Egzozcuya şu kapı kolunu şu kaportacıya göstereyim mi dedim. Göster dedi. 

Hep tanıdık tavsiyesi üzerine gidiyorum gördüğünüz gibi. Tanıdık olsun da varsın topraktan olsun.

Arabayı kanaldan çıkartıp kaportacının önüne girdim. Ustaya, şu kapı kolu açıp kapatıyor. Açıyor ama kendiliğinden kapanmıyor. Buna bir şey yapabilir miyiz dedim. Kırılmış. Değişecek. Kapının kolunu bulabilirsen olur dedi. Fiyatı da sanırım beş yüz lira vardır. Yalnız zor bulunuyor yenisi. Şu parçacıya bir sor gel. Yoksa ikinci ele bakacaksın dedi.

Parçacıya 2000 model Nissan Primera'nın sol ön kapı kolu bulunur mu dedik. Onun birkaç çeşidi var. Elimde bir tane var. Kapı kolunu sök gel, olup olmadığını söyleyelim dedi. Fiyatı da 300 lira imiş. Parçayı versen de ustaya göstersek, olmuyorsa geri getirsek dedim. Olmaz dedi. Çaresiz geri çıktık.

Halbuki parçacı ile kaportacının arasında 8-10 dükkan var. Kapı kolunu alır, ödemesini yapardım. Olmazsa kullanmadan geri iade ederdim. Çünkü kaporta ustası yeni kolun olup olmayacağını denemeden görünce bilebilirdi. Kapı kolunu söktürüp getirdikten sonra bizdeki buna olmaz dediğinde, ondan sonra ikinci el çıkma kol ara artık. Oralarda da yoksa söktürdüğün kapı kolunu geriye taktıracaksın yeniden.

Tok satıcının bu prensibini görüp yolda kaportacıya geri dönerken 1996 yılında Manisa'da hizmet içi eğitimde iken başıma gelen bir anım aklıma geldi. Öğretmenevine çok yakın pansiyonlu bir İHL okulunda 19 günlüğüne bir kursa katılmıştım. Okulun hemen yanında bir bakkal vardı. Ufak tefek alışverişleri buradan yapıyoruz. Çay ihtiyacımızı gidermek için öğretmenevine gidiyoruz.

Birkaç defa ihtiyaç giderdiğim bakkala zıkkım almaya girdim. İstediğim zıkkımı uzattı. Ben de o günün en büyük banknotunu uzattım. Bozuk ver dedi. Bizi tanıyorsun şu okulda kalıyoruz. Akşama paranı vereyim dedim. Veresiyemiz yok dedi. Veresiye istediğim yok. O zaman parayı boz dedim. Bozamam dedi. Para sizde kalsın. Akşam gelir, alırım para üstünü dedim. Olmaz. Öyle bir prensibimiz yok dedi. İyi de amca, ben bu zıkkımı içeceğim. Parayı boz diyorum yok diyorsun. Civarda başka alışveriş yeri olsa gidip bozduracağım. Ama yok. Zıkkımı ver, paranı akşama vereyim diyorum. Olmaz, veresiye diyorsun. Para sizde kalsın zıkkımı ver diyorum ona da olmaz diyorsun. Bu ne biçim esnaflık dedim. Ama yaşlı amca Nuh dedi, peygamber dememişti. Prensibinden daha doğrusu inadından hiç ödün vermemişti. Eski Sanayideki oto yedek parçacı da o hesap.

Kaportacıya geldim. Kapı kolunu istedi dedim. Kaç paraymış dedi. 300’müş dedim. Elemanlarına görev verdi. Sökmeye başladılar. Ben de ha söküldü ha sökülecek izlemeye koyuldum. Kapının kolunu sökmek için kapının iç döşemesini çıkardılar. Kapı bir tenekeden ibaret kaldı. Kolu kablolarından çıkarmayı beceremedi çalışanlar. Usta gelip çıkarıverdi. Ben de sanmıştım ki kapı kolunun yanında vida var ya da bastırıp çıkaracaklar.

Usta kapı kolunu eline aldı. Test etti. Bunun kapı kolu sağlam. İçindeki tel kırılmış. İsterseniz sağ, sol yaparak falan dükkana varın. Buraya tel basıversin. Fazlalık olursa ben burada keserim dedi.

Dediği dükkana vardık. Kapı kolunu gösterdik. Adam, elimde var. Basmaya gerek yok. İşte şu dedi. Alıp ustaya verdik. Kaç paraymış bu tel dedi. 50 imiş dedik. Usta hemen teli içine oturttu. Elemanlarına takın dedi. Onlar da beş dakika içinde takma işiyle uğraşırken, sen şu komşumuz tornacının arkadaşı değil misin, falan köydensin değil mi dedi. Evet dedim. Onun köyünden de bir okul arkadaşım vardı. Onunla ilgili konuştuk.

İş bitti. Kapı kolu yepyeni oldu. Borcumuzu sordum. 250 lira dedi. Çıkarıp verdim.

Ederi 50 lira olan parçanın çıkarılıp takılmasına hasılı işçilik olarak 250 lira vermiş oldum. Bilmem ederi nedir ama bu da tuzlu geldi bana. Emeklerini takdir ederim özellikle el emeğini. Ama kısa süreli bir iş için bu kadar işçilik ücretinin makul bir izahı yok.

Usta, kapı kolu kaçaymış, tek kaçaymış diye fiyat sorup durmuştu. Niye soruyor diye merak etmiştim de sebebini anlayamamıştım. Şimdi anladım sanırım. Usta, ben bu kapı kolu işçiliğinden kaç alayım diye düşünürken kapı kolunun yenisi ile telin fiyatını toplamış. Üç yüz etmiş. Üç yüz işçilik isteyecek iken arada tanıdık olunca elli lira indirim yaptı sanırım.

Hasılı oto gaz ayarı, egzoz kaynağı ve kapı kolu tamiri için cebime sıkışmış 1200 lirayı sanayiye bırakıp geldim. Ben ucuz kurtuldum derken yanımda bana refakat eden arkadaşım, paran çok galiba dedi. Ne alaka, gördüğün gibi kime para vereceksem senden istedim dedim. Ne bileyim, para harcayacak yer arıyorsun imajı verdin bana dedi. Sen öyle sanmaya devam et. Bu devirde bu kadar parayla sanayiden çıkmak çok zor dedim.

Teşekkür edip ayrılırken arabanın sol ön çamurluğundaki vurduğu gösterdim. Ustam, kaça varır burası, iki yıldır böyle biniyorum. Biri vurup kaçmış dedim. Baktı. Üç bin boya, bin de kaporta tutar dedi.

Arabama vurup kaçan kardeşim, gördüğün gibi vurup kaçtığının hatırası benim için o kadar önemli ki kıyıp yaptıramadım. Alacağın olsun.

Garip Ses Egzozdanmış

Katıksız kazık yediğime inandığım oto gaz ayarından sonra Karatay Sanayiinden çıkıp Eski Sanayiye yöneldim. Orada hem nicedir görmediğim tornacı ahbabıma selam vereyim hem de bir egzoz ustası önersin istedim. 

Selam verip hal hatır sorduktan sonra egzoz işim var. Kime gideyim? Sana gelirken iki dükkan beride bir egzozcu gördüm. Göstereyim mi ona dedim. Neyi var dedi. Arabadan ses geliyor. Sorun egzozdaymış. Tamirci ustam ya düzlesin ya da kesiversin egzozcu dedi dedim.

Gel gidelim ona. Geçen gün bir tanıdığı göndermiştim. 600’e anlaşmış yapılacak olan iş için. Sonra yanıma geldi bu fiyat yüksek diye. İn, çık, yaptığın bu dedim. O da pazarlık yaptık biz. İkinci pazarlık olmaz demiş. Zorla bir 50 lira indirtebildim. Bu sefer işi baştan sıkı tutalım dedi giderken.

Ustaya vardık. Arabayı dükkanın önündeki kanala getirdik. Tanıdığım tornacı, komşusuna, komşu, bu benim arkadaşım olur. Arabadan ses geliyormuş. Geçen günkü gibi olmasın. Onu telafi edelim dedi. Tamam dedi.

Usta eline kaynak makinesini alarak kanala girdi. İki, üç dakika kaynak yaptı. Çıktı. Tamam işiniz dedi. Emeğine sağlık. Borcumuz dedim. 100 lira ver yeter dedi. Parayı uzattım. Teşekkür edip ayrıldım.

Arabayı çalıştırdım. Garip sesten eser yoktu. Bir yıldır farklı ses çıkaran, arızayı da bu şekilde hallettik. Arızayı bilemediğim için ne kadara varır diye kara kara düşündüğüm garip ses sadece 100 lira istiyormuş. Tüm ağlayıp sızlaması bundanmış meğer.

Oto gaz ustasına verdiğim katmerli paranın ardından egzozcunun aldığı 100 lira yüzümü güldürdü.

Helali hoş olsun ustaya. El emeği bile değil. 100 lira için ele ne kaynak makinesi alınır ne kanalın içine girilir ne de kaynak yapılır. Hasılı sevincime diyecek yok.

İyi de daha birkaç ay öncesinde egzozun aşağıya doğru sarktığını görünce, okuldan bir egzozcu ismi alarak Yeni Meram Sanayisindeki bir egzozcuya gitmiştim. Başkasına 600’e yapıyormuş. Bana beş yüze kaynak yapıvermişti. Hatta önümüzdeki ay egzoz muayenesi yaptıracağım. İyice baksaydın, başka yerde de kaynak ihtiyacı varsa kaynataydın. Bir de muayeneden geri dönmeyelim demiştim de iyice baktım. Hiç sorun yok demişti.

O zaman götürdüğümde de arabadan ses geliyordu. Demek ki sıkıntı hep egzozdaymış. İşin garibi bu haliyle egzoz muayenesinden de geçmişti.

Hasılı egzozcudan 100 lira ile kurtulmuş olsam da önceki ödememle birlikte egzoz kaynatmaya verdiğim miktar toplamı 600 lira oldu.

Halbuki o gün egzozu düzgün kaynatsaydı hem ikinci defa egzozcuya gitmeyecektim hem de arabadaki ses ta o zamandan bıçak gibi kesilecekti. Hangi alanda iş yaparsak yapalım. İşimizi düzgün yapmaya çalışmamızda fayda var. Millet olarak buna çok ihtiyacımız var.

Diğer yazımda da arabanın kapı kolundan bahsetmek isterim.