Egzozdaki arızayı kaynattırdıktan sonra egzozcunun aldığı
100 lira el emeğiyle yüzüm gülünce, gelmişken bir de kaportacıya uğrayayım
dedim. Evden çıkarken de aklımdaydı zaten.
Egzozcunun yanındayken gözüm
kaportacıya ilişti. Tanıdığımın komşusu idi. Egzozcuya şu kapı kolunu şu
kaportacıya göstereyim mi dedim. Göster dedi.
Hep tanıdık tavsiyesi üzerine
gidiyorum gördüğünüz gibi. Tanıdık olsun da varsın topraktan olsun.
Arabayı kanaldan çıkartıp
kaportacının önüne girdim. Ustaya, şu kapı kolu açıp kapatıyor. Açıyor ama
kendiliğinden kapanmıyor. Buna bir şey yapabilir miyiz dedim. Kırılmış.
Değişecek. Kapının kolunu bulabilirsen olur dedi. Fiyatı da sanırım beş yüz
lira vardır. Yalnız zor bulunuyor yenisi. Şu parçacıya bir sor gel. Yoksa
ikinci ele bakacaksın dedi.
Parçacıya 2000 model Nissan
Primera'nın sol ön kapı kolu bulunur mu dedik. Onun birkaç çeşidi var. Elimde
bir tane var. Kapı kolunu sök gel, olup olmadığını söyleyelim dedi. Fiyatı da
300 lira imiş. Parçayı versen de ustaya göstersek, olmuyorsa geri getirsek
dedim. Olmaz dedi. Çaresiz geri çıktık.
Halbuki parçacı ile kaportacının
arasında 8-10 dükkan var. Kapı kolunu alır, ödemesini yapardım. Olmazsa
kullanmadan geri iade ederdim. Çünkü kaporta ustası yeni kolun olup olmayacağını
denemeden görünce bilebilirdi. Kapı kolunu söktürüp getirdikten sonra bizdeki
buna olmaz dediğinde, ondan sonra ikinci el çıkma kol ara artık. Oralarda da
yoksa söktürdüğün kapı kolunu geriye taktıracaksın yeniden.
Tok satıcının bu prensibini görünce
yolda kaportacıya geri dönerken 1996 yılında Manisa'da hizmet içi eğitimde iken
başıma gelen bir anım aklıma geldi. Öğretmenevine çok yakın pansiyonlu bir İHL
okulunda 19 günlüğüne bir kursa katılmıştım. Okulun hemen yanında bir bakkal
vardı. Ufak tefek alışverişleri buradan yapıyoruz. Çay ihtiyacımızı gidermek
için öğretmenevine gidiyoruz.
Birkaç defa ihtiyaç giderdiğim
bakkala zıkkım almaya girdim. İstediğim zıkkımı uzattı. Ben de o günün en büyük
banknotunu uzattım. Bozuk ver dedi. Bizi tanıyorsun şu okulda kalıyoruz. Akşama
paranı vereyim dedim. Veresiyemiz yok dedi. Veresiye istediğim yok. O zaman
parayı boz dedim. Bozamam dedi. Para sizde kalsın. Akşam gelir, alırım para
üstünü dedim. Olmaz. Öyle bir prensibimiz yok dedi. İyi de amca, ben bu zıkkımı
içeceğim. Parayı boz diyorum yok diyorsun. Civarda başka alışveriş yeri olsa
gidip bozduracağım. Ama yok. Zıkkımı ver, paranı akşama vereyim diyorum. Olmaz,
veresiye diyorsun. Para sizde kalsın zıkkımı ver diyorum ona da olmaz diyorsun.
Bu ne biçim esnaflık dedim. Ama yaşlı amca Nuh dedi, peygamber dememişti.
Prensibinden daha doğrusu inadından hiç ödün vermemişti. Eski Sanayideki oto
yedek parçacı da o hesap.
Kaportacıya geldim. Kapı kolunu istedi dedim. Kaç paraymış dedi.
300’müş dedim. Elemanlarına, görev verdi. Sökmeye başladılar. Ben de ha söküldü
ha sökülecek izlemeye koyuldum. Kapının kolunu sökmek için kapının iç döşemesini
çıkardılar. Kapı bir tenekeden ibaret kaldı. Kolu kablolarından çıkarmayı beceremedi
çalışanlar. Usta gelip çıkarıverdi. Ben de sanmıştım ki kapı kolunun yanında vida
var ya da bastırıp çıkaracaklar.
Usta kapı kolunu eline aldı. Test etti. Bunun kapı kolu sağlam.
İçindeki tel kırılmış. İsterseniz sağ, sol yaparak falan dükkana varın. Buraya tel
basıversin. Fazlalık olursa ben burada keserim dedi.
Dediği dükkana vardık. Kapı kolunu gösterdik. Adam, elimde var.
Basmaya gerek yok. İşte şu dedi. Alıp ustaya verdik. Kaç paraymış bu tel dedi. 50
imiş dedik. Usta hemen teli içine oturttu. Elemanlarına takın dedi. Onlar da beş
dakika içinde takma işiyle uğraşırken, sen şu komşumuz tornacının arkadaşı değil
misin, falan köydensin değil mi dedi. Evet dedim. Onun köyünden de bir okul arkadaşım
vardı. Onunla ilgili konuştuk.
İş bitti. Kapı kolu yepyeni oldu. Borcumuzu sordum. 250 lira
dedi. Çıkarıp verdim.
Ederi 50 lira olan parçanın çıkarılıp takılmasına hasılı işçilik
olarak 250 lira vermiş oldum. Bilmem ederi nedir ama bu da tuzlu geldi bana. Emeklerini
takdir ederim özellikle el emeğini. Ama kısa süreli bir iş için bu kadar işçilik
ücretinin makul bir izahı yok.
Usta, kapı kolu kaçaymış, tek kaçaymış diye fiyat sorup durmuştu.
Niye soruyor diye merak etmiştim de sebebini anlayamamıştım. Şimdi anladım sanırım.
Usta, ben bu kapı kolu işçiliğinden kaç alayım diye düşünürken kapı kolunun yenisi
ile telin fiyatını toplamış. Üç yüz etmiş. Üç yüz işçilik isteyecek iken arada
tanıdık olunca elli lira indirim yaptı sanırım.
Hasılı oto gaz ayarı, egzoz kaynağı ve kapı kolu tamiri için
cebime sıkışmış 1200 lirayı sanayiye bırakıp geldim. Ben ucuz kurtuldum derken yanımda
bana refakat eden arkadaşım, paran çok galiba dedi. Ne alaka, gördüğün gibi kime
para vereceksem senden istedim dedim. Ne bileyim, para harcayacak yer arıyorsun
imajı verdin bana dedi. Sen öyle sanmaya devam et. Bu devirde bu kadar parayla sanayiden
çıkmak çok zor dedim.
Teşekkür edip ayrılırken arabanın sol ön çamurluğundaki vurduğu
gösterdim. Ustam, kaça varır burası, iki yıldır böyle biniyorum. Biri vurup kaçmış
dedim. Baktı. Üç bin boya, bin de kaporta tutar dedi.
Arabama vurup kaçan kardeşim, gördüğün gibi vurup kaçtığının hatırası benim için o kadar önemli ki kıyıp yaptıramadım. Alacağın olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder