Ana içeriğe atla

Garip Ses Egzozdanmış

Katıksız kazık yediğime inandığım oto gaz ayarından sonra Karatay Sanayiinden çıkıp Eski Sanayiye yöneldim. Orada hem nicedir görmediğim tornacı ahbabıma selam vereyim hem de bir egzoz ustası önersin istedim. 

Selam verip hal hatır sorduktan sonra egzoz işim var. Kime gideyim? Sana gelirken iki dükkan beride bir egzozcu gördüm. Göstereyim mi ona dedim. Neyi var dedi. Arabadan ses geliyor. Sorun egzozdaymış. Tamirci ustam ya düzlesin ya da kesiversin egzozcu dedi dedim.

Gel gidelim ona. Geçen gün bir tanıdığı göndermiştim. 600’e anlaşmış yapılacak olan iş için. Sonra yanıma geldi bu fiyat yüksek diye. İn, çık, yaptığın bu dedim. O da pazarlık yaptık biz. İkinci pazarlık olmaz demiş. Zorla bir 50 lira indirtebildim. Bu sefer işi baştan sıkı tutalım dedi giderken.

Ustaya vardık. Arabayı dükkanın önündeki kanala getirdik. Tanıdığım tornacı, komşusuna, komşu, bu benim arkadaşım olur. Arabadan ses geliyormuş. Geçen günkü gibi olmasın. Onu telafi edelim dedi. Tamam dedi.

Usta eline kaynak makinesini alarak kanala girdi. İki, üç dakika kaynak yaptı. Çıktı. Tamam işiniz dedi. Emeğine sağlık. Borcumuz dedim. 100 lira ver yeter dedi. Parayı uzattım. Teşekkür edip ayrıldım.

Arabayı çalıştırdım. Garip sesten eser yoktu. Bir yıldır farklı ses çıkaran, arızayı da bu şekilde hallettik. Arızayı bilemediğim için ne kadara varır diye kara kara düşündüğüm garip ses sadece 100 lira istiyormuş. Tüm ağlayıp sızlaması bundanmış meğer.

Oto gaz ustasına verdiğim katmerli paranın ardından egzozcunun aldığı 100 lira yüzümü güldürdü.

Helali hoş olsun ustaya. El emeği bile değil. 100 lira için ele ne kaynak makinesi alınır ne kanalın içine girilir ne de kaynak yapılır. Hasılı sevincime diyecek yok.

İyi de daha birkaç ay öncesinde egzozun aşağıya doğru sarktığını görünce, okuldan bir egzozcu ismi alarak Yeni Meram Sanayisindeki bir egzozcuya gitmiştim. Başkasına 600’e yapıyormuş. Bana beş yüze kaynak yapıvermişti. Hatta önümüzdeki ay egzoz muayenesi yaptıracağım. İyice baksaydın, başka yerde de kaynak ihtiyacı varsa kaynataydın. Bir de muayeneden geri dönmeyelim demiştim de iyice baktım. Hiç sorun yok demişti.

O zaman götürdüğümde de arabadan ses geliyordu. Demek ki sıkıntı hep egzozdaymış. İşin garibi bu haliyle egzoz muayenesinden de geçmişti.

Hasılı egzozcudan 100 lira ile kurtulmuş olsam da önceki ödememle birlikte egzoz kaynatmaya verdiğim miktar toplamı 600 lira oldu.

Halbuki o gün egzozu düzgün kaynatsaydı hem ikinci defa egzozcuya gitmeyecektim hem de arabadaki ses ta o zamandan bıçak gibi kesilecekti. Hangi alanda iş yaparsak yapalım. İşimizi düzgün yapmaya çalışmamızda fayda var. Millet olarak buna çok ihtiyacımız var.

Diğer yazımda da arabanın kapı kolundan bahsetmek isterim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde