Ana içeriğe atla

Oto Gaz Ayarı

Oto gazcıya gittim. Çağırdım ustayı. Gel şu sesi dinle dedim. Dinlemeye gerek yok. Arabayı şuraya getir. Gaz ayarı zamanı gelmiş dedi. 

Arabayı çektim. Usta da pek gençmiş. Kilo yok, göbek yok bu arada. Çıta gibisin maşallah. Yaşın kaç dedim. 30 yaşındayım dedi. Maşallah hiç göstermiyorsun dedim. Öyleyim dedi. Yine de bu yaşta olmayı istemiyorum. Yaşım daha genç olsun isterim dedi. İyi de benim yaşım 61 oldu. Biz ne yapacağız? Bu durumda oturup ağlamamız lazım dedim.

Bütün bu iltifatlarda gerçek payı var. Bir şekil iletişim kurmaya çalışırım iş yaptıracağım kişiyle. Hem muhabbet olsun hem de içim ısınsın. Bir daha da gaz ayarı için kimseyi aramayayım. Gözüm kapalı geleyim. Bir de bilinçaltımda işini yaparken daha özenli yapsın. Ayrıca işçilik alırken insaflı olsun, vurmasın düşüncesi de var tabi. Yine birinin tavsiyesi üzerine geldiğime göre bu işi hem iyi yaptıracağım hem de makul fiyat ödeyeceğim demektir. Keyfime diyecek yok anlayacağınız. 

Bizde tanıdık önemli. Tanımadığımıza kolay kolay gitmeyiz. En azından ben öyleyim. İçim ısındı mı gözüm kapalı giderim aynı kişiye. Bu işi başkası kaça yapar, bu adam bana kazık atıyor mu diye düşünmem. Ben böyle düşünsem de genelde kazığı tanıdıklar atar. Bu da ayrı bir mesele. Çünkü tanıdıkla ne pazarlık yaparsın ne de fiyat sorarsın. Sonuçta hepsi bizim için bir tecrübe oluyor artık. Buna bilmem neyin bileşkesi deniyormuş.

Usta gaz ayarı yapmaya başladı. Yakın zamanda akü değiştirdin mi dedi. Evet dedim. Ayarı sıfırlanmış. Bak ekrana. Şu çizgi meyilli olması gerekirken düz duruyor. Çekişinden belli eder. Farkına varmadın mı dedi. Hayır dedim. Akücü niye beni bu şekil göndermiştir o zaman dedim. Her araç ve modelde yapmıyor. Sizin bu modellerde ayar sıfırlanır dedi. Sizin bu bildiğinizi akücü de biliyor olmalı. Ama bir gaz ayarı yaptır demedi dedim. 

Ardından bir yeri daha söktü. Bu araba ne zamandan beri sizde dedi. 2011'den beri dedim. Bunu ne zaman değiştirttin dedi. Bu ne dedim. Gaz filtresi dedi. Hiç hatırlamıyorum değiştiğini dedim. Değiştireyim mi demeden filtreyi de değiştirdi. Makara gibi bir şey. 

Kaputu kapattı. Tamam dedi. Borcumuz ustam dedim. 800 lira dedi. Verdim. Teşekkür edip aracıma bindim. Çalıştırıp stop ettim kontrol için. Dıt sesi gelmedi. Elimi kaldırıp geri geri çıktım. 

Sanayiye gelerek gaz ayarını yaptırmak suretiyle kaç yıl aradan sonra ilk siftahımı oto gazcıya vermiştim. Bir şey demedim. Çünkü el emeğiyle çalışan, tamir işiyle uğraşan kişilerle pazarlık yapmam. Ustam, bu dediğin fazla değil mi demem. Yalnız fiyat bana baya tuzlu geldi. Çünkü konuşurken fiyat listesi de gözüme çarpmıştı. "Gaz ayarı 200 TL" yazılı idi. Üstelik bununla da yetinmemiş. "Herkes için aynı" yazdırmış. Yani tanıdıkla da gelsen, öylesine de gelsen aynı demektir bu. Bir an için filtre değiştirdi. Herhalde bu parça pahalı olmalı dedim. Yine de kendimi ikna edemedim. Çünkü fiyatta bir gariplik vardı. 

Yazıyı yazmaya oturunca o değilden İnternetten şu filtrenin fiyatına bir bakayım dedim. 80-100 lira arasında değişiyor fiyatlar. Daha düşük fiyatlar da gördüm. 200 gaz ayarı, 100 lira da filtre diyelim. Haydi filtreye de 100 lira işçilik yazsa hepsi eder 400 lira. Başka da bir şey yaptığını görmedim. Bir rutin gaz ayarı, bir de akü değişiminden dolayı çift dikiş gaz ayarı yapsa, filtre dahil 600 TL eder. Vay anasına. Katmerli kazık yemişim vesselam. Sanayiden kaçtığım kadar varmış meğer.

Haksızlık yapmak istemiyorum. Belki makul fiyatını almıştır. Belki değiştirdiği filtre çok kaliteli olduğu için fiyatı yüksek olabilir. Ama en azından “şunu şunu, bunu yaptım. Şu kadar. Şunu değiştirdim. Bu kadar. Toplam şu kadar eder deseydi daha iyi olurdu. En azından beni ikna ederdi. İkna önemli. Çünkü ikna edemediğin doğru, doğru değildir. Özellikle günümüzde. Çünkü güven ortamı kaybolmuş, fiyat istikrarı ve takibi yok. Çoğu esnaf, tamirci vs. tutturabildiği fiyatı istiyor. Maalesef fiyatın ederini ve makulünü almak kişinin insafına ve vicdanına kalmış. Vicdanlar da kararmış, gözümüzü fazla kazanma hırsı bürümüşse ne insaf ne de vicdan işe yarar.

Hasılı arabamın oto gaz ayarı yapıldı ama bu atyar arabaya mı yapıldı yoksa bana mı ayar verildi, bilemedim gitti. 

Diğer yazımda da egzoz hakkında yazmak isterim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde