9 Ağustos 2024 Cuma

Burun Kırdırma Hikayem (2)

Yıl 2024 Şubatında hastanede kontrol amaçlı endoskopi oldum. Bir de KBB'ye görünelim dedi oğlan. Muayene eden doktor burnunun iki tarafı da tıkalı deyince şaşırdım. Ama Halep orada ise Halebi buradaydı. Görüntülemek için soktuğu aleti zorladı ama geçip gitmedi. Sol tarafımdan ameliyat oldum dediysem de hiç olmuşa benzemiyorsun dedi. Demek ki doktor girişteki kıkırdağı almış, o günün şartlarında burnun ilerisine dokunmamış.

Ameliyat olursam horlamayı kesmeye faydası olur mu soruma, nispeten faydası olur dedi. Düşünelim deyip çıktık. 

İstişare sonucu yazın ameliyat olmam kararı verildi.

2 Ağustos günü öğleye doğru ameliyattan çıktım. Bekleme odasında iken ameliyatın bittiğini öğrendim. Tümden bayıltmışlar beni.

12.30 gibi odama geldiğimde, cep telefonuyla burnuma bir bakayım dedim. Sargı namına bir şey yoktu. Acaba ameliyat yapmadılar mı dedim. Burnumu yokladım. Tamponun olduğunu hissettim ama tampona rağmen burundan nefes alabiliyordum. Teknoloji ve tıp ne kadar gelişmiş. Ameliyat olduğum bile belli değil dedim.

Kontrol amaçlı bir gün hastanede yattım. Cumartesi işlemleri bitirdikten sonra hastaneden çıkıp eve geldim. 

Tampona rağmen hem uyudum hem rahat nefes alıp verdim. Pazara daha da rahatlarım derken burnumdaki tampon beni konuşamayacak noktaya getirdi. Buna rağmen Muhacir pazarına giderek alışveriş yapıp geldim. 

Pazar akşamı fakülteden sınıf arkadaşlarım geçmiş olsuna eve geldiler. Kahvemizi yudumlarken bir tanesi "Yazılarınla her şeye burnunu sokuyorsun. En sonunda burnunu kırdırdın" demez mi? Hiç böyle espri beklemiyordum. Çünkü espri yapmayan bir arkadaştı. Espri de kaliteli olunca ancak gülünür. 

Espriye cevap vermedim. Çünkü tamponlu burunla konuşacak takatim yoktu. Hoş cevap vermek istesem de ne söyleyebilirdim. Haklısın deyip gülmekle yetindim. Esprinin gerçekle ilgisinin olması da espriye ayrı bir kalite katıyor. 

Ertesi gün WhatsApp aracılığıyla ortak grubumuzdan bir arkadaş, yazılarımla her şeye burnunu soktuğundan, sonunda burnunu kırdırdın dedi diye yazdım. Grup bunu diyen kim olabilir diye epey kafa yordu. Tek tek gruptan kimin diyebileceği yorumları yapıldı ama hiç kimse bunu diyeni tahmin edemedi. Bu kaliteli espri yeteneğinden dolayı bundan sonra seni esprinin üstadı kabul ediyorum yazdım. 

Espri hayatın bir parçası. Hayata renk katan, insanları hem düşündüren hem de güldüren yönü vardır.

Tanıyanlar espride iyi olduğumu söyler. Mümkün olduğunca gerçekle bağını kurarak gülmeden espri yapmaya çalışırım. Eline su dökemesem de bazı dostlarım çağın Nasrettin Hocası şeklinde iltifat eder.

Bayat, kaba, insanı rencide eden, belden aşağı esprilerden hoşlanmam, yapmam da. Yerinde, kaliteli ve ince espri yapanları da takdir ederim.

Şu espri de kaliteli esprilerden:

Bir ortaokulda çalışırken zemin katta nöbetçiyim. Bu katta 8.sınıflar var. Öğretmen zili çaldıktan sonra koridordaki öğrencileri içeriye girdiriyorum. Bir öğrenciyi üç defa girdirdim. Ardımdan çıktı. Sonunda geri dönüp, yavrum, kaç defa girdirdim. Niye çıkıyorsun dedim, yüksek sesle kızarak. Çocuk, öğretmenim, siz bana gir dediniz. Ben de girdim. Ama çıkma demediniz demez mi? Kızmam gitti. Gülmeye başladım. Aferin sana. Şimdi haydi gir ve çıkma dedim. Tamam deyip sınıfına geçti.

Yazılarımda her şeye karıştığıma gelince, yazılarımı takip edenler, dilimin döndüğünce her konuda kalem oynattığımı, ince ince dokundurduğumu bilir. Yazdığım bir yazıyı üzerine alınan bir mülki amir de her konuda yazıyor. İnsanın bir ilgi alanı olur o konuda yazar demiş, gıyabımda beni tanıyan öğretmenlere dert yanmış. Siz buna dedikodu yapmış deyin.

Bir de bizim toplumumuzda burun ameliyatı olanlara burnunu kırdırmış der bazıları. 

Pazartesi doktor tamponları çıkardı. Nefes al dedi. Aldım. Nasıl dedi. Nasıl olacak, dünya varmış dedim.

Şimdi tamponsuz ama su değdirmeden solüsyon kullanmak suretiyle kontrol günümü bekliyorum. Şu var ki burnumu kırdırmış olsam da iyi ki kırdırmışım. Çünkü burundan nefes almak, rahat nefes almak ne büyük nimetmiş. Böyle burun kırdırmaya can kurban. Burnu ameliyatla kırdırmak lazım, kavgada yumruk yiyerek değil.

Hasılı, sonu burun kırdırmaya mâl olsa da burnu kırdırmadan memnunum. Sonunda burun kırdırma olsa da yazılarımda yine ince ince dokundurmaya devam edeceğim. Yeter ki zülfü yâre dokunsun.

Bir de 98 yılından 2024 yılına, tek taraftan nefes almak suretiyle bugüne geldim. Burnumun iki tarafı da açıldığına göre ahir ömrümde iki burundan nefes alarak bol oksijen alacağım.

Faydasını da gördüm. Horlamam kesildi. Eve bağlı kalıp işimi aksatmadım. Boğazımda gıcık olduğundan sık sık boğaz temizlemek için öksürürdüm. Öksürük kesildi. Su içerken su bile genzime giderdi. Öksürürdüm. Suyu da rahat içiyorum.

Yazıyı kaleme aldığım gün ameliyat olduğumun altıncı günü idi. Ameliyattan eser yok. Bir 98'deki ameliyatı bir de 2024'deki ameliyatı düşününce, doktorundan mıdır, teknolojiden midir, tıbbın gelişmesinden midir, şimdiki ameliyat bana çocuk oyuncağı gibi geldi.

Burnun tek tarafından nefes almama rağmen yazdığım yazılarla epey dokundurmuşum. Burnun iki tarafı da açıldığına göre burnumun ucunu daha iyi göreceğim ve tam isabet dokundurmaya devam edeceğim. 

Burnundan rahatsız olup da burnunu kırdırmak isteyenlere şiddetle ameliyat olmalarını pardon burunlarını kırdırmalarını öneririm. 

Burun Kırdırma Hikayem (1)

1997 yılında Adıyaman'da çalışırken, yaz dönemi Meram Tıp Fakültesinde bir KBB doktoruna bir çocuğumu muayene ettirmiştim. Doktor odyometre testi istedi. Sekreterden gün alın demişti. Sekreter üç ay sonrasına gün vermişti. 

Bu testin ne olduğunu bilmiyordum. Önemli bir test olmalı diye düşündüm. 

Gün geldi çattı. Mevsim sonbahardı sanırım. Adıyaman'dan Konya'ya sevk yaptırdım. 

Oğlanla beraber Konya'ya geldim. 

Gün ve saatinde Meram Tıp Fakültesinde oldum. Yalnız in cin top oynuyordu. Polikliniğe geldim. Kapalı. Testin yapıldığı yeri buldum. Ora da kapalıydı. Sanırım birine sordum niye kapalı diye. Bugün 29 Ekim, tatil olur, bilmiyor musun dedi. 

Hiç bozuntuya vermeden öyle ya bugün 29 Ekim tatili. Hiç poliklinik hizmeti verilir miydi. Unutmuşum dedim ama madem bu sekreter bu tatil gününe niye verdi randevuyu dedim içimden. Üstelik randevuyu verdiğinde bu tarih bayrama denk geliyor. O gün bu test olur mu demiştim de olur beyefendi demişti. 

Testi yaptırmadan gerisin geri eve döndüm. 

Ertesi gün tekrar hastanenin yolunu tutup odyometre testinin yapıldığı yere geldim. Kızımız sadece bana değil, çoğu kimseye 29 Ekim gününe randevu vermiş. Hepimiz eksiksiz oradaydık. Epey bir beklemenin ardından odyometre testini yaptırabildik. Ardından doktora gösterdim. Çocuk ameliyat olması gerekir. Yalnız 18 yaşını dolduruncaya kadar zorunlu olmadıkça ameliyat yapmıyoruz. Çünkü yeniden nüksediyor. İyice zorlanırsa rahatlatmak için küçük bir operasyon yapıyoruz dedi. Teşekkür edip çıktım. 

Çıkışta, sekretere bir muayene de ben olabilir miyim dedim. Olmaz beyefendi. Randevu vermem gerekir dedi. Kızın randevusundan iyice korkar olmuştum. Yine bir tatil gününe randevu vermede mahirdi çünkü.

Ha gelmişken bir muayene de ben olayım istemiştim. Ne de olsa ta Adıyaman’dan geliyordum. 

Neyse doktor liseden dönem arkadaşımdı. Kapısını çalıp gelmişken bir muayene de ben olsam olur mu dedim. Olur, niye olmasın. Sekretere kaydını yaptır gel dedi. 

Az önce olmaz, randevu vermemiz gerekir diyen sekretere, doktor beyin bilgisi var. Kaydımı yapar mısın dedim. Olur dedi. 

Muayene oldum. Burun sizde irsi. Sen de ameliyat olman gerekir dedi doktor. Yazın olurum, teşekkür ederim deyip ayrıldım. 

1998'in yazı geldi. Numune Hastanesine sabahın erken saatinde giderek sıra aldım. 10 gibi doktor geldi. 12'ye doğru muayene oldum. Ameliyat dedi. Tamam, yap dedim. Yoğunum, başka arkadaşa git dedi. 

Bir başka gün başka bir doktordan sıra aldım. O da ameliyat dedi. İyi bildin, yap dedim. Tatile çıkacağım dedi. 

Olmayacak böyle dedim. Hastanede memur olarak çalışan bir memur arkadaşa, bir KBB doktor ismi ver, özel muayenesine gideyim. Başka türlü ameliyat olamayacağım dedim. Bir tanesinin ismini verdi. 

Soluğu İstanbul Caddesindeki muayenesinde aldım. O zamanlar doktorları öğle arasında ya da saat 16.00'dan sonra özel muayenesinde bulabilirdin. Girdim. Sıraya aldı görevli. Muayene etti doktor. İlgi o biçim. Paraya kıydım ama değmişti. Ameliyat dedi. Olayım. Ameliyat parası ne istiyorsun dedim. Ameliyattan para almam. Sadece iki özel muayene parası alırım dedi. Eyvallah dedim. O günün parasıyla bir 60 bayıldım. Milyon mu, bin mi bilmem.

Çalıştığı hastanede lokal ameliyat yaptı. Burnumun iki tarafı da tıkalı olduğu halde tek tarafın kıkırdaklarını almış doktor. Hiç yoktan iyi. Bir tanesiyle nefes alırım dedim kendi kendime. 

Ameliyat kolay olmuştu ama tampon, kontrol, tampon yenileme iki haftayı buldu. Özellikle tampon yenileme anamdan emdiğim sütü burnumdan getirdi. Gözümden yaş aktı. Çünkü 98'in Türkiye’sinde burun ameliyatlarında tampon bezden idi. Yani çaput. Burun ne kadar alırsa tıka basa doldururdu doktorlar. O bezlerden nefes al da göreyim. Nefesten geçtim. Tamponları çıkarmak mesele idi. Tampon ve burunda sargı, ameliyat olduğunu belli ederdi. 

1963’ten 1998'e kadar 35 yıl ağızdan nefes almak suretiyle burnu süs gibi taşımışım. (Devam edecek) 

8 Ağustos 2024 Perşembe

Kaplıca Sevdası

Sen gel,

burnunun ucundaki 50 km mesafedeki İsmil’i,

90 km mesafedeki yolun üstündeki Ilgın’ı,

252 km mesafedeki yol üstündeki Gazlıgöl kaplıcalarını tep,

450 km mesafedeki Çitgöl Kaplıcasına gel.

Farkı ne diye baktım. Farkın mesafe olduğunu anladım. Bunu anlamak için 5.5 saat yol gitmem gerekti. Geri kalanı aynı.

Hasılı kaplıca kaplıca dedikleri sıcak sudan ibaret. Aslında bu suyu benim kombi de üretiyor. Kombininki sıcak su diye biliniyor. Buradaki de kaplıca/Ilıca diye nam yapmış.

Evdeki sıcak suyu kullanarak belediye ve TÜPRAŞ’a, buralardakileri kullanarak firmalara ve petrol istasyonlarına çalışıyoruz. Yani vücudu sıcak suda yakıyoruz.

Günde iki defa yakmaya para ödüyoruz. 1+1 evde kendimiz pişirip kendimiz yiyoruz. Bunun karşılığında günlük kira veriyoruz. Buna da tatil diyoruz. 

Vücudunu günde iki defa suya girdirmenin sayısız faydaları varmış kağıtta yazdığına göre. Bir okuyorsun, tüm dertlerim biter diyorsun.

Bir giriyorsun. Yandım Allah diyorsun. Gerçekten tüm dertlerini unutuyorsun. Çünkü vücut sıcağı görünce sair dertlere;

"Senin derdin dert midir, benim derdim yanında,

Hiç kimsede gördün mü böyle dert hayatında,

Otur şöyle yanıma dinle bak dertlerimi,

Anlatınca ağlama deşme benim derdimi…" diyorsun.

Günlük böyle yanarak tatil yapıyorsun ama kafan dinlenmiyor bir türlü. Çünkü içimdeki ben, "Önünde tepilecek 450 km'yi hatırlatırım" diyor. Vazifesi sanki...

Bu kadar gidiş-geliş yolu tepmede kullanılan yakıtı ve cepten giden parayı söylemene gerek yok. Bu da ayrı bir dert.

Ne diyeyim: Allah kurtarsın. 8/8/2021

Not: Bu yazı da 08/08/2021 tarihinde sosyal medyada yazıp paylaştıklarımdan. Blog arşivimdeki yerini alsın istedim.