9 Ağustos 2024 Cuma

Burun Kırdırma Hikayem (1)

1997 yılında Adıyaman'da çalışırken, yaz dönemi Meram Tıp Fakültesinde bir KBB doktoruna bir çocuğumu muayene ettirmiştim. Doktor odyometre testi istedi. Sekreterden gün alın demişti. Sekreter üç ay sonrasına gün vermişti. 

Bu testin ne olduğunu bilmiyordum. Önemli bir test olmalı diye düşündüm. 

Gün geldi çattı. Mevsim sonbahardı sanırım. Adıyaman'dan Konya'ya sevk yaptırdım. 

Oğlanla beraber Konya'ya geldim. 

Gün ve saatinde Meram Tıp Fakültesinde oldum. Yalnız in cin top oynuyordu. Polikliniğe geldim. Kapalı. Testin yapıldığı yeri buldum. Ora da kapalıydı. Sanırım birine sordum niye kapalı diye. Bugün 29 Ekim, tatil olur, bilmiyor musun dedi. 

Hiç bozuntuya vermeden öyle ya bugün 29 Ekim tatili. Hiç poliklinik hizmeti verilir miydi. Unutmuşum dedim ama madem bu sekreter bu tatil gününe niye verdi randevuyu dedim içimden. Üstelik randevuyu verdiğinde bu tarih bayrama denk geliyor. O gün bu test olur mu demiştim de olur beyefendi demişti. 

Testi yaptırmadan gerisin geri eve döndüm. 

Ertesi gün tekrar hastanenin yolunu tutup odyometre testinin yapıldığı yere geldim. Kızımız sadece bana değil, çoğu kimseye 29 Ekim gününe randevu vermiş. Hepimiz eksiksiz oradaydık. Epey bir beklemenin ardından odyometre testini yaptırabildik. Ardından doktora gösterdim. Çocuk ameliyat olması gerekir. Yalnız 18 yaşını dolduruncaya kadar zorunlu olmadıkça ameliyat yapmıyoruz. Çünkü yeniden nüksediyor. İyice zorlanırsa rahatlatmak için küçük bir operasyon yapıyoruz dedi. Teşekkür edip çıktım. 

Çıkışta, sekretere bir muayene de ben olabilir miyim dedim. Olmaz beyefendi. Randevu vermem gerekir dedi. Kızın randevusundan iyice korkar olmuştum. Yine bir tatil gününe randevu vermede mahirdi çünkü.

Ha gelmişken bir muayene de ben olayım istemiştim. Ne de olsa ta Adıyaman’dan geliyordum. 

Neyse doktor liseden dönem arkadaşımdı. Kapısını çalıp gelmişken bir muayene de ben olsam olur mu dedim. Olur, niye olmasın. Sekretere kaydını yaptır gel dedi. 

Az önce olmaz, randevu vermemiz gerekir diyen sekretere, doktor beyin bilgisi var. Kaydımı yapar mısın dedim. Olur dedi. 

Muayene oldum. Burun sizde irsi. Sen de ameliyat olman gerekir dedi doktor. Yazın olurum, teşekkür ederim deyip ayrıldım. 

1998'in yazı geldi. Numune Hastanesine sabahın erken saatinde giderek sıra aldım. 10 gibi doktor geldi. 12'ye doğru muayene oldum. Ameliyat dedi. Tamam, yap dedim. Yoğunum, başka arkadaşa git dedi. 

Bir başka gün başka bir doktordan sıra aldım. O da ameliyat dedi. İyi bildin, yap dedim. Tatile çıkacağım dedi. 

Olmayacak böyle dedim. Hastanede memur olarak çalışan bir memur arkadaşa, bir KBB doktor ismi ver, özel muayenesine gideyim. Başka türlü ameliyat olamayacağım dedim. Bir tanesinin ismini verdi. 

Soluğu İstanbul Caddesindeki muayenesinde aldım. O zamanlar doktorları öğle arasında ya da saat 16.00'dan sonra özel muayenesinde bulabilirdin. Girdim. Sıraya aldı görevli. Muayene etti doktor. İlgi o biçim. Paraya kıydım ama değmişti. Ameliyat dedi. Olayım. Ameliyat parası ne istiyorsun dedim. Ameliyattan para almam. Sadece iki özel muayene parası alırım dedi. Eyvallah dedim. O günün parasıyla bir 60 bayıldım. Milyon mu, bin mi bilmem.

Çalıştığı hastanede lokal ameliyat yaptı. Burnumun iki tarafı da tıkalı olduğu halde tek tarafın kıkırdaklarını almış doktor. Hiç yoktan iyi. Bir tanesiyle nefes alırım dedim kendi kendime. 

Ameliyat kolay olmuştu ama tampon, kontrol, tampon yenileme iki haftayı buldu. Özellikle tampon yenileme anamdan emdiğim sütü burnumdan getirdi. Gözümden yaş aktı. Çünkü 98'in Türkiye’sinde burun ameliyatlarında tampon bezden idi. Yani çaput. Burun ne kadar alırsa tıka basa doldururdu doktorlar. O bezlerden nefes al da göreyim. Nefesten geçtim. Tamponları çıkarmak mesele idi. Tampon ve burunda sargı, ameliyat olduğunu belli ederdi. 

1963’ten 1998'e kadar 35 yıl ağızdan nefes almak suretiyle burnu süs gibi taşımışım. (Devam edecek) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder