6 Ağustos 2024 Salı

Dıamond Tema

Dıamond Tema'yı ilk defa Sinan Canan ile bir video programında izlemiştim. 

Agnostik olduğunu söyleyen bu genci, görüşünden ziyade teklemeden altı dolu ve efendice konuşması, bilgi ve birikimi, saldırgan bir tavır göstermemesi ve saygılı bir profil çizmesinden dolayı takdir etmiş ve yazı konusu edinmiştim. 

Daha sonra birkaç videosunu daha izledim. Fazlaca takipçisinin olduğu bir YouTuber idi.

Hz Ayşe'nin evlilik yaşıyla ilgili videosundan dolayı hakkında yakalama kararı çıkarıldığından dolayı ülkeyi terk etmişti. 

Bugün bir arkadaş bir videosunu gönderdi. 27 dakikalık videoyu dinledim. Benim ilk izlediğim, efendiliğine ve saygınlığına hayran kaldığım Dıamond Tema gitmiş. Bir küfürbaz gelmiş ekrana. Baştan sonra küfür ve hakaret içeriyor videosu. Ana avrat küfrediyor. Bir milyonu aşmış takipçisini, dindarını ve dinsizini kovuyor hem de küfrederek. Ağzına aldığı küfürleri burada zikretmeye edebim müsaade etmez. 

Küfürlü videosundan anladığım kadarıyla, hakkında yakalama kararı çıkarılmasının ardından, belli ki videolarının altına bol miktarda eleştiri, hakaret ve küfürler gelmiş. Bu küfürlerden anası ve eşi de nasibini almış. Aklı sıra küfre küfürle karşılık veriyor. 

Burada bu küfürlü videosundan dolayı Tema'yı savunacak durumum yok. Çünkü zehir zemberek çektiği bu video bilinçaltını ortaya koyuyor. Efendiliği ve olgun duruşu, işler iyi giderken ki hali imiş. İşler umduğu gibi gitmeyince içindekileri bu videosunda kusmuş. Dıamond'un bu yüzünü de bu vesileyle görmüş oldum.

Bu durum ya da bu haleti ruhiye nasıl izah edilir bilmem ama kendimce bunu izah etmeye, izah ederken anlamaya çalışacağım. İzah ederken Dıamond'u savunmayacağım. Çünkü savunulacak bir tarafı yok.

Daha önceki videolarından izlediğim kadarıyla Dıamond Tema, agnostik olduğunu söylese de satır aralarında ve çektiği videolarda vermeye çalıştığı imaj, bilinemezcilikten ziyade ateizme daha yakın olduğunu idi. Olabilir. Kişi ateist, deist veya agnostik de olabilir. Bu kendisinin tercihi. Bu görüşünü yaymak için mücadele de edebilir.

Küfürlü videosundan hareketle bu profili anlamaya çalışacağım. Belli ki Tema bu yaşta ve kısa bir zaman diliminde YouTuber fenomeni olmayı kaldıramamış. Şöhret afeti onu yok etmiş.

Bir diğer husus yakalama kararı, yediği küfürler ve maruz kaldığı linç kampanyası psikolojisini bozmuş. Bu bozukluk simasına da sirayet etmiş. Bu görüntüsüyle bir psikologdan destek alması gerekir. Yoksa bu psikoloji ile hem kazandığı şöhreti hem de akıl sağlığını yok eder. Bu psikoloji ile gideceği yer din düşmanlığı, dinlere ve din sahiplerine hakaret, onları cahil ve cühela görmektir.

Dıamond’u bu derece küfürbaz ve düşman yapmada bizim payımız var mı? Bir de buna değineceğim.

Dıamond’u bu duruma düşüren, uğradığı linç kampanyası, dışlanmışlık ve itilmişlik hissi. Eleştirinin yanında küfür ve hakaretlere maruz kalması. Belki de ölüm tehditleri de alıyordur.

Doğru veya yanlış bu tür linç ve dışlama bu sonucu doğurabiliyor. Dün takipçileri tarafından el üstünde tutulurken bugün tu kaka yapılma psikolojisini kaldıramadığından dolayı onu bundan sonra İslam’a ve Müslümana alenen düşman görürsek hiç şaşırmayalım. Bundan sonra onu düşmanca tavırlarla görmek yerine onu yok kabul etmek, görmezden gelmek, görüşlerine altı dolu cevaplar vermek daha iyi olabilirdi.

Bu Ülke Neresi?

Bir ülkeye gözünüz kapalı olarak paraşütle indirildiniz. İndirildikten sonra gözlerinizi açsalar, bu memleketi gezip dolaşın, bakalım bu ülkenin neresi olduğunu bilecek misiniz deseler, hangi özelliklerinden dolayı o ülkeyi bilebilirdiniz?

Bu ülkeyi keşif için çıktınız yola. 

Bir eve girdiniz. Televizyon kumandası poşetli. 

Cadde ve sokaklara çıktınız. Arabalar kaldırım üzerine çıkarılmış. 

Araçlar kaldırımı işgal ettiğinden dolayı yayalar yol üzerinden yürüyor. 

Durmak ve park etmek yasak levhasını altına araçlar park edilmiş. 

Dükkan ve evlerin önünde park yasağı olmadığı halde esnaf ve ev sahibi tarafından yola dubalar konmuş. 

Çoğu cadde ve sokaklarda cami ve okul önlerinde yaya ve okul geçidi levhası ve işaretleri konduğu halde okul ve cami önlerine araçlar yavaşlasın diye setler yapılmış. Aynı şekilde ışık bulunmayan kavşaklarda dur ve dikkatli geç uyarısını rağmen yine setler konmuş. 

Araçtaki insanlar her türlü anlaşmayı korna ile yapabiliyor. 

Pazar yerleri pazar bittikten sonra savaş alanı haline dönmüş. Esnaf ne kadar çöpü varsa pazar yerine boşaltmış. 

Araçlarda kavgada kullanılmak üzere kürek veya balta sapı bulunduruluyor. Trafikte gerginlik, bağırış ve çağırış var.

Her şeyin kuralı varsa da kural tanımazlık hakim. 

Kuralsızlık kural haline gelmiş ve kurallar çiğnenmek için var.

Kendileri pek bir şey veya kaliteli bir şey üretmediği halde belirli periyotlarla başka ülkelere ait ürünler boykot ediliyor. 

Durmadan siyaset konuşuluyor. 

Kutuplaşma var. 

Enflasyon ve hayat pahalılığı olağan ve insanlar alışmış. 

Paraları başka paralar karşısında pul olmuş. 

Demokrasi ve seçimler olduğu halde bir koltuk sahibi olan o koltukta kral gibi yaşıyor ve ölünceye kadar o koltukta kalmak için her yolu deniyorlar. 

Eleştiri kültürü yerleşmemiş. 

Eziklik diz boyu. 

Geçmişle övünme ve geçmişe küfretme rutin hale gelmiş. 

Özel otolar toplu taşıma aracı olarak kullanılıyor. Her araçta genellikle bir kişi var.

Hafta içi, mesai saatlerinde cadde, sokak, kafe, çay ocakları ve kahvehaneler her yaştan insanla dolu.

Daha neler neler...

Bilin bakalım hangi ülke burası?

Mahallemi Yabancılar Bastı

Aralık 2023 idi sanırım. Evimin güney cephesinde üç katlı bir bina ömrünü tamamlamış olmalı ki yıktılar. Öyle zannediyorum, yıkılan binanın ömrü bir insan ömrü kadar bile değil. 

Binanın yıkılışı esnasında mahalle toza belendi. Evlerin içine toz, toprak girmesin diye kapı, pencereyi kapatsak da açık parktaki arabalarımız da tozdan nasibini aldı.

Yıkılan binanın molozu birden taşınmadı. Zamana yayıldı. Aralık ayından beri peyderpey moloz çekildi, kepçeyle kazıldı vs.

Binanın yıkılmasıyla birlikte karşı yol evimizden görünür oldu. Vali Necati Ortaokulu da. Bina varken duyulmayan zil ve öğrenci sesi de evimizin içindeydi. Zille uyandık, her teneffüsü anons uyarılarıyla geçirdik. Okulun yaptığı tüm etkinlikler, açılış ve kapanıştaki İstiklal Marşı da evimize misafir oldu. Bina varken gelmeyen bu sesler bina ortadan kalkınca tüm ses ve gürültüyü eve çekti.

Temmuzun son haftasına gelindiğinde esas inşaatın şimdi başladığını anladık. Kalıplar çakılmaya başlandı. Demirler döşendi. Ardından beton atma makinesi getirilerek beton atıldı. 

Zemin kat yapıldı. Birinci katın kalıpları çakılmaya başlandı. 

İnşaatta çalışan işçi ve usta sayısını bilmiyorum.

Bildiğim bizim dilden konuşmadıkları. Sanırım Arapça konuşuyorlar. Bu da gösteriyor ki inşaat sektörü Araplara ihale edilmiş.

İki haftadır sabahın erken saatinde çalışmaya başlıyorlar. Onların sesleri ve keser sesleriyle uyanıyoruz.

Keser, çivi, tahta ve elektrik seslerinden belli ki elleri çalışıyor ama dilleri de durmuyor. Sabahtan akşama bağıra bağıra konuşuyorlar. Çok becerikli olmalılar ki aynı anda iki işi birden yapıyorlar.

Çok hızlı çalıştıklarına, doğru dürüst dinlenmediklerine göre belli ki kabala almışlar bu işi. Üç dört kat kaç kat yapacaklarsa sanırım kaba inşaat birden biter.

Ardından ince işçilik girer.

Herhalde ekim, kasım gibi bu inşaatın işi biter. Bu demektir ki inşaatın başlaması, bitmesi bir yılı bulacak.

Ses, gürültü bir zaman sonra bitecek elbet ama beni düşündüren, yıkılan bu binanın yanında iki ayrı şahsa ait iki ayrı bina daha var. Buralarda şimdilik Suriyeliler oturuyor. Yan komşusunun inşaata kalktığını gören mal sahipleri biz de yıkıp yeni bina dikelim diyebilir. O zaman bu Çin işkencesi mahallemde epey devam edeceği benziyor. Keşke hep birlikte yıkıp dikselerdi binalarını. En azından tek gürültü ve toz duman ile işi geçiştirirdik.

Bir diğer husus, yıkılması gereken binalar o kadar yakın ki hepsini kürüyüp buraya tek bina yapılabilirdi. Bu haliyle birbirlerinin güneşini de engelleyecek bu binalar. Eski binasını yıkıp yeniden yapan da temeli ta arka tarafa yasladı. Bu demektir ki bu bina yükseldikçe benim güneyden aldığım güneşi de engelleyecek.

Yukarıda inşaatta kalıp ve demir işinde çalışanların hepsinin Arap olduğunu söyledim. Belli ki Suriyeli bunlar. İnşaat sektörü Suriyelilere teslim edildiğine göre bizim Türkler hangi sektörlere terfi ettiler? Yoksa iş yok diye kafelerde kaldırım mühendisliği mi yapıyorlar?