Aralık 2023 idi sanırım. Evimin güney cephesinde üç katlı bir bina
ömrünü tamamlamış olmalı ki yıktılar. Öyle zannediyorum, yıkılan binanın ömrü
bir insan ömrü kadar bile değil.
Binanın yıkılışı esnasında mahalle toza belendi. Evlerin içine
toz, toprak girmesin diye kapı, pencereyi kapatsak da açık parktaki
arabalarımız da tozdan nasibini aldı.
Yıkılan binanın molozu birden taşınmadı. Zamana yayıldı. Aralık
ayından beri peyderpey moloz çekildi, kepçeyle kazıldı vs.
Binanın yıkılmasıyla birlikte karşı yol evimizden görünür oldu.
Vali Necati Ortaokulu da. Bina varken duyulmayan zil ve öğrenci sesi de
evimizin içindeydi. Zille uyandık, her teneffüsü anons uyarılarıyla geçirdik.
Okulun yaptığı tüm etkinlikler, açılış ve kapanıştaki İstiklal Marşı da evimize
misafir oldu. Bina varken gelmeyen bu sesler bina ortadan kalkınca tüm ses ve
gürültüyü eve çekti.
Temmuzun son haftasına gelindiğinde esas inşaatın şimdi
başladığını anladık. Kalıplar çakılmaya başlandı. Demirler döşendi. Ardından
beton atma makinesi getirilerek beton atıldı.
Zemin kat yapıldı. Birinci katın kalıpları çakılmaya
başlandı.
İnşaatta çalışan işçi ve usta sayısını bilmiyorum.
Bildiğim bizim dilden konuşmadıkları. Sanırım Arapça
konuşuyorlar. Bu da gösteriyor ki inşaat sektörü Araplara ihale edilmiş.
İki haftadır sabahın erken saatinde çalışmaya başlıyorlar. Onların
sesleri ve keser sesleriyle uyanıyoruz.
Keser, çivi, tahta ve elektrik seslerinden belli ki elleri
çalışıyor ama dilleri de durmuyor. Sabahtan akşama bağıra bağıra
konuşuyorlar. Çok becerikli olmalılar ki aynı anda iki işi birden
yapıyorlar.
Çok hızlı çalıştıklarına, doğru dürüst dinlenmediklerine göre
belli ki kabala almışlar bu işi. Üç dört kat kaç kat yapacaklarsa sanırım kaba
inşaat birden biter.
Ardından ince işçilik girer.
Herhalde ekim, kasım gibi bu inşaatın işi biter. Bu demektir ki inşaatın
başlaması, bitmesi bir yılı bulacak.
Ses, gürültü bir zaman sonra bitecek elbet ama beni düşündüren, yıkılan
bu binanın yanında iki ayrı şahsa ait iki ayrı bina daha var. Buralarda şimdilik
Suriyeliler oturuyor. Yan komşusunun inşaata kalktığını gören mal sahipleri biz
de yıkıp yeni bina dikelim diyebilir. O zaman bu Çin işkencesi mahallemde epey devam
edeceği benziyor. Keşke hep birlikte yıkıp dikselerdi binalarını. En azından tek
gürültü ve toz duman ile işi geçiştirirdik.
Bir diğer husus, yıkılması gereken binalar o kadar yakın ki hepsini
kürüyüp buraya tek bina yapılabilirdi. Bu haliyle birbirlerinin güneşini de engelleyecek
bu binalar. Eski binasını yıkıp yeniden yapan da temeli ta arka tarafa yasladı.
Bu demektir ki bu bina yükseldikçe benim güneyden aldığım güneşi de engelleyecek.
Yukarıda inşaatta kalıp ve demir işinde çalışanların hepsinin Arap olduğunu söyledim. Belli ki Suriyeli bunlar. İnşaat sektörü Suriyelilere teslim edildiğine göre bizim Türkler hangi sektörlere terfi ettiler? Yoksa iş yok diye kafelerde kaldırım mühendisliği mi yapıyorlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder