5 Ağustos 2024 Pazartesi

Dört Büyüklerin Büyüklüğü

GS ve BJK arasında oynanan 2023-2024 Süper Kupa maçının ilk başlarına biraz baktım. 

Daha ilk dakikalarda BJK 1-0 öne geçmişti. Ardından GS birini Icardi, diğerini de Kerem'in ayağından attığı iki ofsayt golü izledim. Misafir geldiği için sonrasına bakmadım.

Misafirle otururken zaman zaman dakika ve skoru takip ettim. Maçın ilerleyen zamanlarında özellikle ikinci yarı GS'nin beraberliği yakalayacağını, maça denge getireceğini beklerken ardı arkasına attığı gollerle BJK maçı hakkıyla ve güzel bir oyunla kazanarak bu sezonun Süper Kupa'sını müzesine götürdü.

İzlediğim bölümlerde GS’i tanımakta zorlandım. Bu takım mı son iki sene bu ülkede şampiyon oldu dedim.

Son iki sezonda varlık gösteremeyen, evinde ve deplasmanda doğru dürüst maç kazanamayan ve başarısızlıkta dolayı kaç teknik direktör değişikliğine imza atmış BJK gitmiş, yerine yepyeni bir takım gelmiş. Oynadığı bu maç ile 2024-2025 sezonunun en büyük şampiyon adayıyım imajını verdi. 

Yeni teknik direktör ve futbolcu transferi ile adını duyuran FB ise tıpkı BJK gibi yeni sezonun şampiyon favorilerinden. 

BJK karşısında varlık gösteremeyen son iki yılın şampiyonu GS ise bu oyunuyla küme düşmeye oynar görüntüsü verdi. 

Dördüncü büyük takım olarak bildiğimiz TS’nin, yaptığı transferlerle yeni sezonda varlık gösterip göstermeyeceğini zaman gösterecek.

Dört büyükler dediğimiz bu takımlar her ne kadar her sezon ilk dört veya altıda yer alsa da diğer kulüplere göre daha fazla şampiyonluk kazansalar da müzelerine daha fazla kupa götürseler de büyüklükleri tartışılır. 

Çünkü büyük takım demek istikrar demektir. Oynadığı oyun ve aldığı skorla adından söz ettirir. Ölüsü bile dişli rakiplere kök söktürür. En azından başa baş mücadele eder.

Gel gör ki bizim dört büyükler böyle değil. Bir bakmışsın şampiyonluğa oynuyor, ertesi yıl ise küme düşmemek için mücadele ediyor ya da ligi ortalarda tamamlıyor. Avrupa maçlarında ise yeterince varlık gösteremiyor. 

Anlatmak istediğim bizim bu dört büyükler bir bakıyorsun fırtına gibi esiyor, bir bakıyorsun ölü. 

Bir iyi bir kötü görüntüleri büyük takım olmayı hak etmediklerini gösterir. 

Mesela son iki yılın şampiyonu GS büyük takım olsa daha bir ay önce ligde 50 puan fark attığı BJK karşısında 5-0 mağlup olmaz. Yenilebilir ama mücadele başa baş olur. Gol yer ama gol de atar. 

Daha genç yaşında yere göğe sığdıramadığımız Okan Buruk ise BJK karşısında farka giden golleri kalesinde görmesine rağmen maçın sonucunu değiştirecek hamle yapamıyor. Seyirci gibi izledi mağlubiyeti. 

Elbette tek maç ölçü olmasa da büyük takım ezeli rakibinden beş gol yemez. 

Hasılı bizim dört büyükler büyüğüz diye geçinmesin. Başa baş ve dişe diş mücadele edemeyen ve istikrarı koruyamayan takımlardan büyük takım olmaz. 

Dünya Varmış!

"İlk Burun Ameliyatım" başlıklı yazımda, 1998 yılında burnumun sol tarafından ameliyat olduğumu, ameliyat sonrası sürecin zor geçtiğini, ameliyat olduğum taraftan aldığım nefesle 2024 yılına geldiğimi, şubat ayında KBB doktorumun iki taraf da tıkalı teşhisi sonucunda, yazın ameliyat olmaya karar verdiğimi bahsetmiştim.

Temmuzun son haftasında ameliyat günü almak için doktora tekrar muayene oldum. Burnumu yine görüntülü aletle muayene etti. Bir yere kadar giden alet daha ileriye gitmedi. Aynı zamanda genizde akıntı olduğunu, küçük dilin de sarktığını, dili de yukarı doğru kaldırmamız gerektiğini söyledi.

Küçük dilimin sarkmış olduğunu duyunca bir ara dişime kanal tedavisi yapan bir diş hekiminin, ben böyle büyük dil görmedim dediğini hatırladım. Belki de bu sarkıklıktan dolayı dilim büyük gözüküyordu. Adı üzerinde küçük dil ama kapladığı alan büyüktü.

Hem burun hem de dili yukarı kaldırma ameliyatını birlikte yapalım önerisinde bulundu. Burundan ameliyat olursam horlamayı kesmeye faydası olur mu dedim. Olur. Yalnız biz burnu açsak bile dilin sarkıklığını yukarı kaldırmazsak iç tarafı kapatır. Horlamayı tam kesmeyebilir dedi. 

Aile efradı ile istişare sonucunda küçük dil ameliyatının daha zor olduğu kanaatine vararak sadece burundan ameliyat olmaya karar verdik. 

Konsültasyon için göğüs bölümünden görüş istendi. EKG ve röntgen çektirdim. Kan verdim. Solunum fonksiyon testine (SFT) girdim.

Sonuçların ameliyat olmama mani olmadığı görülünce 2 Ağustos 2024 Cuma günü burun ameliyatı için yatış yaptım. 

Aynı gün ameliyata alındım.

Tümden uyuttular. Uyuturlarken boğazımdan boğarcasına bir şeylerle bastırdıklarını hatırlıyorum. Çocuklarıma, beni boğmaya uğraştılar ama beceremediler dedim. Gülüştük.

Uyandığım zaman dinleme odasındaydım.

Odaya alınarak bir gün hastanede gözetim altında tutuldum. 

Ameliyat olup olmadığımı görmek için cep telefonu kamerasından burnuma baktım. Hiç sargı ve ameliyattan iz falan yoktu. Burnumda tampon da görünmüyordu. Burnumu çekince burnumda tampon olduğunu anladım.

Hastanede kaldığım bir gün boyunca burnum şişmesin diye buz tedavisi uyguladım. Ayağa kalkınca burnunmdan hafif kan sızıntısı geldi. Kanı görünce ameliyat olduğuma kani oldum.

Ne ağrı vardı ne sızı. Rahatça konuşabiliyorum. Yiyip içebiliyorum. Halbuki 1998'de ameliyat olduğumda bir şeyleri içmek bile eziyetti. 

Ameliyat sonrası doktor asistanıyla ziyaretime geldi. Şikayetim olup olmadığını sordu. Yok deyince cumartesi çıkaralım, şu şu ilaçları yazalım, pazartesi de tamponu çıkarmam için polikliniğe bekliyorum dedi. 

Cumartesi doktorun asistanları geldi. Sıkıntımın olmadığını görünce taburcu ediyoruz sizi. Sizi rahatlatmak, burnunuzu yıkamak için solüsyon yazdık. Şırıngayla günde dört kez yıkayalım. Çeşme suyu değdirmeyelim dedi. 

Taburcu işlemlerinin ardından eve geldim. Gün boyunca yeme, içme, uyumada sorun yoktu tamponlara rağmen. 

Pazar günü daha da rahatlarım derken pazar günü tam aksi oldu. Yeme, içme, konuşma zorluğu çektim. 

Pazartesi tamponu aldırmak için polikliniğe gittim. 

Doktorun önüne oturdum. 1998 yılındaki burun ameliyatımdaki tamponların çıkarılışı gözümün önüne geldi. Gözümden yaşlar damlamıştı acısından. Yine öyle olur mu diye endişe ettim. Tamponları çıkardığından haberim bile olmadı. Ne ağrı ne de sızı hissettim. 

Burnumu yıkadıktan sonra nefes alır mısın dedi. Aldım. Nasıl dedi. Dünya varmış dedim. Teşekkür ettim. Büyüyen etleri küçülttüm. Daha önce ameliyat olduğun için ameliyatı içeriden yaptım dedi.

Çıkmadan önce bir hafta, on gün çeşme suyu değdirmeyelim. Günde iki defa ikişer sisi solüsyon uygulayalım. Verdiğim antibiyotiği bitinceye kadar kullanalım. Pazartesi öğleden sonra kontrol için bekliyorum dedi. Tekrar teşekkür edip çıktım.

Koridora çıkınca tekrar tekrar nefes aldım. Hem de iki burnumdan birden nefes alabiliyorum. Tekrarladım, oh be dünya varmış sözümü.

Ameliyat yapan doktorum Doçent Dr. Abitter Yücel Bey idi. İlgi ve alakasına, emeğine çok teşekkür ediyorum. Emeğine sağlık.

Yaşı genç olmasına rağmen işinin ehli biriydi. Kendisini iyi yetiştirmiş. O kadar yoğun iş yüküne rağmen kızıp köpürmeden, ip un sermeden işini bir güzel yaptı.

Elan ameliyat olduğumun üçüncü günü, ameliyat olmamış gibi sapasağlamım. Rahat nefes alıyorum. Burnumda tampon olduğu zaman bile horlamamışım. Böyle giderse bundan sonraki ahir ömrümde rahat nefes alarak ömrümü tamamlayacağım. Horlayıp kimseyi de rahatsız etmeyeceğim.

Yine yolda giderken 1998 yılındaki olduğum ameliyat geldi. Ameliyat olmak için doktorun İstanbul Caddesindeki özel muayenesine gitmiştim. Şimdi ise özel muayene olmadan, bıçak parası vermeden, özel muayene ücreti ödemeden bir çırpıda ameliyat oldum. Üstelik 1998 yılındaki ameliyatım gibi burnumun biri ameliyat edilip diğerinin kalma durumu yoktu. Tampon iki hafta boyunca burnumda takılı kalmadı. Tampon çıkarılırken ağrı, sızı çekmedim. Ameliyatın ardından iki gün sonrasında tamponlar da çıkarıldı. Ameliyatım göz kararı yapılmadı. Aletle görüntülenerek kapalı yerler tespit edilmişti.

Hasılı modern tıp kendini geliştirmiş. Doktorlarımız da bu gelişmeye ayak uydurmuş.

Abitter Bey gibi doktorlar kolay yetişmez. Öyle beğenmiyorlarsa gitsinler demekle olmaz. Kıymetlerini bilmek lazım. O kadar emeklerine saygı göstermek gerek. Devletin onca masraf ederek ve çaba sarf ederek yetiştirdiği bu doktorları ülkede tutmak için elden ne gelirse yapmak lazım.

Bu vesileyle ameliyatımı yapan Abitter Bey’e ameliyat öncesi ve sonrası ameliyat sürecini planlayan, doktorla görüşen, desteğini esirgemeyen çocuklarıma çok teşekkür ediyorum.

Son söz, burnunuzdan nefes almada sorun yaşıyorsanız, hiç ihmal etmeyin. Bir muayene olarak gerekirse ameliyat olun, benim gibi ömrünüzü ağızdan nefes alarak geçirmeyin.

İlk Burun Ameliyatım

Organların hepsi önemli ama beş duyu organı daha bir önemli. Bunların içinde burnun yeri bir başka. Çünkü nefes alma organımız burun.

Burundan nefes alabiliyorsan ne mutlu. 

Ama çoğumuzda burun fonksiyonunu tam yerine getiremiyor. Ya kıkırdak ya et ya da kemik vardır. 

Bunlar da çoğu zaman düzgün nefes almanı engelliyor. 

Nefesini doğru dürüst alamayan çoğu kimse rahatlamak ve rahat nefes almak için burundan ameliyat olur. Kimi rahatlar kimi de pek faydasını görmez. 

Ben de burundan ziyade ağızdan nefes alanlardandım. 

Burun tam işlevini yerine getirmeyince başımda ağrı eksik olmaz, doğru dürüst burun temizliği yapamazdım. En ufak bir tedirginlikte burun akıntım olurdu.

Gösterdiğim bir doktor ameliyat olman gerekir deyince, 1998'in yaz döneminde bir doktora özel muayene olmak suretiyle ameliyat olmuştum. O zamanlarda doktora özel muayene olmadan ve bıçak parası vermeden ameliyat olmak çok zordu. Bıçak parası vermedim ama iki özel muayene parası vermiştim. 

Lokal anestezi ile ameliyat oldum. Ameliyat olurken doktorla konuştuğumu hatırlıyorum. Hatta çekiçlemeyecek misin dediğimde senin çekiçlik işin yok demişti.

Ameliyat sonrası sanırım iki üç gün hastanede yatmıştım. Burnum sarılı durdu epey. Burnumun içinde de tampon vardı. Birkaç defa kontrole gittiğimde tamponu çıkarıp yerine yenisini koyduğunu hatırlıyorum. Tamponu çıkarırken gözümden yaş geldiğini hiç unutmam. Ameliyattan zormuş bu tampon dediğimde, öyledir demişti doktor.

En son tamponları çıkardığında, Hocam senin sağ tarafta da kıkırdak varmış dediğinde o tarafı da alsaydın demiştim de görmedim, görseydim alırdım demişti. 

1998 yılında sanırım görüntüleme falan yoktu. Haliyle burnun iç ve arka taraflarını doktorun görmesi mümkün değildi. 

Şu var ki ameliyat sonrası tampon, kontrol gibi işler iki haftamı almıştı. Burunda tampon varken durmak, dolaşmak dünyanın en büyük eziyeti. Ne doğru dürüst konuşabiliyorsun ne de bir şeyler yiyip içebiliyorsun. 

Sadece sol taraftan ameliyat olsam da burnun tek tarafıyla burundan nefes almaya başladığımda rahatladığımı hissetmiştim. En ufak bir gerginlik ve streste başım ağrımıyor, burnum akmıyor ve geceleri uyurken ağzım kapalı uyumaya başlamıştım.

Ameliyat olmam horlamama fayda sağlamadı.

Uyurken salya aktığı da olurdu.

Gel zaman git zaman 2024'ün Şubat ayında bir KBB'ye göründüm. Doktor kulaklarımı muayene etti, kulaklarımı temizledi. Burnumun içine bir alet yardımıyla baktı. İki taraf da tıkalı dedi.

Doktor, burnumuzun iki tarafı da tıkalı dediğinde şaşırmıştım. Sol tarafımdan aldığım nefes de tam yeterli değilmiş.  Nefes alıyorum sanıyormuşum meğer.

Demek ki 1963’ten 1998 yılına kadar 35 yıl boyunca burundan hiç nefes almadan yaşamışım. Benim koca burun sadece göstermelikmiş meğer. 

1998 yılında burnun sol tarafındaki kıkırdakların alınmasından 2024 yılı Ağustos başına kadar tek burunla nefes alıp vermişim.

Beş duyu organımdan burun, doğru dürüst fonksiyonunu yerine getirmeden 60 yılımı devirmişim.

Doktorun sol taraftan ameliyat olmuşa benzemiyorsun. İki taraf da tıkalı sözünü duyduktan sonra psikolojik yönden etkilendim. Yeni bir ameliyat daha olmam gerek dedim ve ameliyat olmaya karar verdim. Ama ikinci dönem okulların açılmasına ramak kalmıştı. Şimdi olursam, dersler boş geçer, en iyisi yazın olayım diyerek ameliyatı yaza attım.

"Dünya Varmış" başlıklı yazımda da ikinci ameliyatımdan bahsetmek isterim.