11 Temmuz 2024 Perşembe

Toplu Taşımalarda Kaçak Yolcu Sorunu *

Tatlı su çeşmelerinin vakıf medeniyetimize en güzel örnek olarak şehrimizde devam ettiğini, çok önemli bir işlevi yerine getirdiğini, yalnız bu çeşmelerin çok hoyratça kullanıldığını, bazı kimselerin araba, otobüs yıkama gibi amacı dışında kullandığını, bazı memba suyu satanların buralardan doldurduğu duyu memba suyu diye sattığını "Tatlı Su Çeşmeleri" başlıklı yazımda değinip bu yazıyı sosyal medyada paylaşmıştım.

Bu yazımı okuyan bir arkadaş, bir diğer sosyal mesele olarak otobüs ve tramvaylara kartı okutmadan binenlerden dert yanmış. Yorumunun ilgili kısmını buraya alıyorum: "Sosyal meseleleri dile getiriyorsunuz. Bir meseleye de ben öncülük edeyim. Duraklarda bulunan turnike/gişe geçişlerinin bir ucunda güvenlik, diğer ucu sınır muhafızı olmayan ülke gibi. %70 ücret ödemeden ya arka girişten ya da engelli girişinden giriyor. Belediyeye yazdım, sosyal medyadan dile getirmeye çalıştım. Bu hafta birçok gişede güvenliğin azaltıldığını gördüm. Tersine işlem görmüş. Hocam sizce hata bende mi?!! Belki dillendirmesem güvenlik dururdu"

Yorum yazan arkadaş, önemli bir konuya değinmiş.

Kartını basmadan geçen yolcuların olduğunu, öyle zannediyorum belediye yetkilileri de biliyordur. Güvenlik görevlisini artırmak suretiyle kaçak binenlerin sayısında azalma olsa da bunun tam önüne geçileceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü bildiğim kadarıyla kaçak binenler yakalansa bile bir yaptırımı yok. Bir diğer husus, bilet basmamayı göze alan, bir şekil biletsiz biner. Çünkü hırsıza kilit dayanmaz Hele ki caydırıcı müeyyidesi yoksa ve yaptığı, yapanın yanına kâr kalıyorsa.

Arkadaşın bahsettiği kadar yüzde yetmiş oranında kaçak yolcu olacağını sanmıyorum. Çünkü bu oran çok yüksek bir oran. Eğer böyle ise bu memleketin ağlayanı yok demektir. Yalnız az veya çok olsun, kaçak yolcunun olması bu ülkeye ve bu ülke insanına yakışmıyor. Tek kelimeyle ayıptır, kul hakkıdır, vebaldir, hırsızlıktır.

Daha ayıp olanı ise kaçak yolcu bu meblağa (Tam bilet 13 TL) kadar düşmüşse, eline daha büyük imkan geçse bunu da hayli hayli yapacaktır. Demek ki daha büyüğünü çalmaya gücü yetmiyor, küçük meblağla yetiniyor. Bu da ahlak ve etik değerler yönünden sınıfta kaldığımızın bir göstergesidir.

Bizim önüne geçemediğimiz kaçak yolcu sorununu Avrupa çözmüş. Gidip gelenler anlatır. Toplu taşımayı kullanacak olan biletini alır, cebine koyar. Gideceği yönün vasıtasına biletini atmadan biner. Gideceği yere gider. Ne bilet atma var ne bilet soran. Çok nadiren bilet kontrolü yapılırmış. Hepsi bu kadar. Kontrollerde, biletsiz yolcu tespit edilirse cezası ağırmış. Bunu herkes bildiği için bu hırsızlığa kimse cesaret edemiyormuş.

Bilet kullanmadan toplu taşımaya bineni biz yakalasak, bunun en büyük cezası, “Yaşından, başından utan” demek olur. Böyle de çözülmüyor maalesef.

Biz, pek önemsemeyen bu sorunu çözmek istiyorsak bu konuda pekala Avrupa’nın çözüm yolunu izleyebiliriz. Otobüs, tramvay, metroya hangisine bineceksek, biletimizi alsak, bileti atmayıp cebimizde taşısak, kontrollerde göstersek, bilet gösteremeyene ağır cezayı müeyyide uygulasak bu sorunu biz de çözebiliriz.

Bu uygulamayla, turnike ve büyük duraklara ihtiyaç kalmaz. Her turnikenin başına güvenlik görevlisi koymaya gerek kalmaz. Turnike olmayan duraklarda yolcu sadece ön kapıdan alınmaz. Herkes tek tek kartını okutmaya kalkmaz. Durağa gelen araç tüm kapıları açar. Duraktaki yolcular daha çabuk binmiş olur. Böylece hem zamandan hem de turnike ve güvenlik görevlisi masrafından tasarruf yapılmış olur.

*12.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

9 Temmuz 2024 Salı

Bilinmez Yarınımız

Hiç öz güveni yok. Bir başına kalamaz. Yanında mutlaka biri olmalı. 

Hiçbir işi de bir başına yapamaz. Biri mutlaka yardım etmeli. 

Olduğu yerde pek duramaz. Çünkü sıkılır. Başka yere gitmek ister. Gideceği yere de hep biri götürmeli. Gittiği yerde de çabuk sıkılır. Hemen dönmek ister.

Evtik bir hali var. Aynı yerde bir oraya, bir buraya hızlı hızlı döner durur ya da gider gelir.

Rutin işleri alelacele yapar. Birden yapıp kenara çekilir. Aceleciliğinden işini düzgün yapmaz.

Sabırsızdır. Dediği ve istediği birden olacak. Olması için de arka arkaya defalarca söyler. 

Konuşurken de bağırarak konuşur. Konuşanı pek dinlemez. Dinlese de anlamaz. 

Can sıkıntısından verir yemeğe. Yerken de hızlı hızlı yer. Her yemekten sonra vurur kafayı yatar. 

İş yapmayı sevmez. Hep biri yapsın, ben oturup yiyeyim. Önüme oturduğum yerde sofra gelsin ister. En büyük hayali bu idi. Armut piş, ağzıma düş misali. 

Kendisini hiç yenilemedi. Üzerine yeni bir şey koymadı. Hep eski gördüğünü uyguladı. Yeniliğe açık olmadı. 

Hep eskiden ne çektiğini anlattı durdu. 

İnadı inattı. Yüksek şeker hastası olmasına rağmen çaya şeker atmaktan bile vazgeçmedi. Yerken ve içerken atın ölümü arpadan olsun modunda oldu hep. Hızlı hızlı ve orantısız yedikten sonra maden suyu arayışına girdi hep. 

Kendi doğruları vardı. Tüm doğruları kendi doğrularından ibaretti. 

Canı nazlı ve kıymetliydi. Sadece kendini düşünürdü. 

En ufak bir tıkırtıdan korkardı. 

Ne yol bilir ne de yolak. 

Her yemeğin ardından çektiği uyku sonrası kafa ağrısı da hiç eksik olmadı. 

Şeker hastası olmasına rağmen hiç perhiz uygulamadı. Ne bulduysa zararlı, bana dokunur demedi. Abbas'ın kör gazı gibi yedi. 

Bu yiyişiyle bir gün yıkılıp felç olacak dedim zaman zaman. 

Doğru dürüst doktor yüzü görmedi.

Nihayet bir gün kısmi felç geçirdi. Tedavi gördü. Bir fizyoterapistten hareket desteği de aldı. Yapması gereken egzersizleri yapmadı. Başkasının desteğiyle güç bela ayağa kalktı. Düşerim, düşeceğim korkusuyla doğru dürüst yürümedi. Kendi başına ne kalktı ne yürüdü. Kendisine destek olanlara, biz kaldıramıyoruz, çabuk iyileş deyin dedim. Demişler. Biriniz zorlanıyorsa iki kişi kalın başımda demiş. Zaman zaman ben iyileşirsem yanımda kimse kalmaz, bütün iş bana kalacak korkusu yaşadı. 

Bir gece baston yardımıyla lavaboya giderken düşüp kalçasını kırdı. Ameliyat olmasına rağmen bir daha kalkamadı. Şimdi dört yıldır yatağa bağlı olarak yaşıyor. Mama ile besleniyor. Allah kimseye vermesin. Kendisi için de zor bakan içinde. 

Aslında çok da merhametli ve de duygusal biri. Öz güven eksikliği, düşerim korkusu ve inadı bu noktaya getirdi kendisini. 

Bu durumunu görünce, hep oturduğum yerden bir ekmek istedi. Allah ona dört yıldır yattığı yerden yemek veriyor diyorum. Ayıplamak için değil. Bir durum tespiti benimkisi. Öyle zannediyorum akıbetini böyle olmasını ya da olacağını düşünemedi. Hangimiz bilir ki. Sonuçta insan ne yaparsa kendine ve çevresine yapar denilen bir durum var ortada. Bizi yarın ne bekliyor, bilmiyorum. Ama Allah herkese hayırlı ve bereketli ömür ve ölüm versin. 

Konya'da Market Sektörü

Konya gıda sektöründe nerede? 

Şehirde bir baştan bir başa yayılmış yerel zincir market sayısı ne kadardır?

Bu yerel zincir marketlerin ömrü ne kadar sürmüştür?

Şöyle nesilden nesle gelen ve marka olmuş kaç marketimiz var?

Konya merkez olmak üzere Türkiye'ye açılmış, gıda sektöründe faaliyette bulunan marketimiz var mı? 

Gözümün önüne Adese, Mercek, Afra, Sincap, Osmanlı, Gross Toptan gibi zincir marketler geldi. Sincap ile Osmanlı belli bazı bölgelerde faaliyetini sürdürüyor olabilir ama Adese, Mercek ve Afra'dan eser kalmadı. Özellikle Adese ve Afra açıldığı zaman adından çok söz ettirdi. Şubeleriyle Konya'nın her bir yerine yayıldı. Sonra kaybolup gittiler. 

Afra'nın boşalttığı yerleri bir ara Ankara merkezli Makro marketler aldı. O da uzun soluklu olmadı.

Çelikkayalar, Asfora, Çetinler, Bak Bu Gross, Nargross, Bozkırlılar, Söğütlü gibi marketler zincir şeklinde faaliyetini sürdürüyor. Kiminin şubesi az, kimininki fazla. Çelikkayalar şube bakımından daha çok görünüyor. 

Bir de başında veya sonunda gross olan marketler gözüme çarpıyor. 

Bazısı da önceki adını değiştirip gross adı altında açıyor. 

Kent Gross dikkatimi çekti bir ara. Sanırım onlar da ulusal bir markaya satıldı. Bu firmanın belki satmadığı şubeler kalmış olabilir. 

Kenarda, köşede, bazı bölgelerde muhitine hizmet veren marketler de var. 

Anladığım kadarıyla gıda sektöründe birkaç marka dışında zincir market şeklinde şehre yayılmış marketimiz yok. Ulusal düzeyde zaten yok. 

Başka şehirler nasıl bilmem ama bu şehirde, birden açılıp arka arkaya çok şube açan ve birden büyüyen marketler tutunamadı. 

Bugün Konya'da, tüm Türkiye'de olduğu gibi A101, BİM, ŞOK, Migros türünden zincir marketler daha yaygın. Çoğu el değiştiren marketleri de genellikle Migros alıyor. 

Ulusal bazda faaliyette bulunan zincir marketler açtıkları yeni şubelerle Konya'da her geçen yıl büyürken bu şehir niçin marka değeri olan marketleri fazlaca üretemedi? Üretti ise niçin tutunamadı? 

Bildiğim kadarıyla gıda sektöründe büyük cirolar dönüyor. Adeta para basılıyor. Belli müşteri potansiyeline hitap eden ulusal düzeydeki zincir marketler bu şehirden ekmek yerken, şubeleriyle ortaya çıkmış yerel zincir marketler niçin ekmek yiyemedi? 

Ticaretten anlamam. İşin içinde de değilim. Ben sadece tüketiciyim. Elbette benim için davulun sesi uzaktan gür gelebilir. Bunu en iyi şubesi olan yerel marketlerin niçin battığını, niçin satıldığını veya el değiştirdiğini en iyi bu sektörün içindekiler bilir. Belki yönetim yanlışlığı belki sermaye sıkıntısı belki rekabete güç yetirememe gibi sebepleri olabilir.

Sebep her ne ise isterim ki bu şehirde markalaşmış, kendini ispatlamış, şehrin her yerinde şubesi olan, tüketiciye güven veren, uzun soluklu ve nesilden nesle aktarılan, fiyat istikrarını yakalamış, emsalleriyle rekabet edebilen, kendini hep yenileyebilen, müşteri memnuniyetini esas alan bu şehrin marka marketleri olsun. Bu imkan ve potansiyel bu şehirde var. Yeter ki istenilsin yeter ki kafa yorulsun yeter ki küçük olsun benim olsun denmesin yeter ki sermayeler birleştirilsin.