11 Temmuz 2024 Perşembe

TÜİK'i Eleştirenlere Gelsin!

Tutturmuşlar TÜİK doğruyu söylemiyor, matematik bilmiyor. Hiç 5.800'e kira kalmış mı, bu açıklanan ürünleri bu fiyata nereden bulduysa söylesin de biz de oradan alalım diye. Gelen vuruyor, giden vuruyor.

Tüm bu eleştiri ve serzenişin ardından TÜİK başkanı  bir açıklama yaparak son noktayı koydu. Dedi ki biz her şeyde ürünlerin ortalamasını alıyoruz. Ardahan'ın köyündeki kira ile Etiler’deki kirayı alıyor. Tüm Türkiye’nin her muhitindeki kiraları tespit edip hepsini topluyor ve ortalamasını alıyoruz. Diğer tüm ürünlerin ortalamasını da böyle buluyoruz.

Bu açıklama bana çok makul geldi ve ben bu makul açıklamaya ancak şapka çıkarırım. İnanmayanlar gidip Etiler’den bir ev kiralasın, sonra gidip Türkiye'nin kuş uçmaz kervan geçmez yerinden bir ev tutsun. Böyle böyle tüm Türkiye'yi tarayıp oralardan ev tutsun. Kiraladığı bu evlerin hepsini toplayıp sonra bölsün. İşte Türkiye ortalaması kira bedeli.

Bundan daha makul ve şeffaf açıklama olabilir mi? Yok biz inanmıyoruz derseniz, oturmasanız bile tüm Türkiye'den bu şekil ev kiralayabilirsiniz ve bir aylık bedelini verirsiniz. Sonra ben ne yaptım böyle deyip düşünür müsünüz, olduğunuz yere yığılıp kalır mısınız, ben o kadarını bilmem. Size bu konuda söyleyeceğim, bunu siz çok istediniz. Kendi düşen ağlamaz olacaktır. Ayrıca o değilden bir geçmiş olsun derim. O kadar da merhametsiz değilim, bilesiniz.

Ben bunu göze alamam. Bu kadar kiraya gücüm yetmez diyorsanız, lütfen bilir bilmez konuşmayın.

Bu arada ev kiralarına yoğunlaşıp uzman doktor muayene ücretini gözümüzden kaçırmış olabilirsiniz. Bu muayenenin de ortalaması 34 TL imiş. Yani bir çay ocağında içtiğiniz üç çay bedeline uzmandan muayene olabiliyorsunuz.

Dikkatinizi çekerim. Bu da tıpkı ev kiraları gibi ortalama. Sakın, iyiymiş deyip bir uzman doktora muayene olduktan sonra al, ben muayene ücretini peşin veriyorum diye uzatmayın. Bu durumda akıbetinizin ne olacağını ben bile kestiremiyorum.

Yok, bunlar enflasyon hesabını bilmiyorlar, biliyorlarsa da gerçekleri gizliyorlar, ben bunlardan iyi yaparım diyorsanız, müracaat edin TÜİK’e. Orada görev yapın. Bu işi üstlenin. Elinizden alan mı var?

Ev kiralarını belirlemek için tüm Türkiye’yi gezer misiniz?

Her il her ilçe her belde ve köyde ayrı ayrı kira bedelleri mi tespit edersiniz?

Her il ve ilçenin ayrı ayrı aylık ve yıllık enflasyonunu mu belirlersiniz?

Bu durumda kim, hangi enflasyon oranına maruz kalıyorsa, ona göre mi maaş belirlersiniz?

Her bölgeye uygun belirlediğiniz bu maaşın içinden nasıl çıkarsınız bilmem.

Bildiğim, çıkan enflasyon oranlarına burun kıvıran sizler çözüm değil, çözümsüzlük yani pirinç ayıklamak istiyorsunuz. Buna da lütfen beni alet etmeyin vesselam.

Toplu Taşımalarda Kaçak Yolcu Sorunu *

Tatlı su çeşmelerinin vakıf medeniyetimize en güzel örnek olarak şehrimizde devam ettiğini, çok önemli bir işlevi yerine getirdiğini, yalnız bu çeşmelerin çok hoyratça kullanıldığını, bazı kimselerin araba, otobüs yıkama gibi amacı dışında kullandığını, bazı memba suyu satanların buralardan doldurduğu duyu memba suyu diye sattığını "Tatlı Su Çeşmeleri" başlıklı yazımda değinip bu yazıyı sosyal medyada paylaşmıştım.

Bu yazımı okuyan bir arkadaş, bir diğer sosyal mesele olarak otobüs ve tramvaylara kartı okutmadan binenlerden dert yanmış. Yorumunun ilgili kısmını buraya alıyorum: "Sosyal meseleleri dile getiriyorsunuz. Bir meseleye de ben öncülük edeyim. Duraklarda bulunan turnike/gişe geçişlerinin bir ucunda güvenlik, diğer ucu sınır muhafızı olmayan ülke gibi. %70 ücret ödemeden ya arka girişten ya da engelli girişinden giriyor. Belediyeye yazdım, sosyal medyadan dile getirmeye çalıştım. Bu hafta birçok gişede güvenliğin azaltıldığını gördüm. Tersine işlem görmüş. Hocam sizce hata bende mi?!! Belki dillendirmesem güvenlik dururdu"

Yorum yazan arkadaş, önemli bir konuya değinmiş.

Kartını basmadan geçen yolcuların olduğunu, öyle zannediyorum belediye yetkilileri de biliyordur. Güvenlik görevlisini artırmak suretiyle kaçak binenlerin sayısında azalma olsa da bunun tam önüne geçileceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü bildiğim kadarıyla kaçak binenler yakalansa bile bir yaptırımı yok. Bir diğer husus, bilet basmamayı göze alan, bir şekil biletsiz biner. Çünkü hırsıza kilit dayanmaz Hele ki caydırıcı müeyyidesi yoksa ve yaptığı, yapanın yanına kâr kalıyorsa.

Arkadaşın bahsettiği kadar yüzde yetmiş oranında kaçak yolcu olacağını sanmıyorum. Çünkü bu oran çok yüksek bir oran. Eğer böyle ise bu memleketin ağlayanı yok demektir. Yalnız az veya çok olsun, kaçak yolcunun olması bu ülkeye ve bu ülke insanına yakışmıyor. Tek kelimeyle ayıptır, kul hakkıdır, vebaldir, hırsızlıktır.

Daha ayıp olanı ise kaçak yolcu bu meblağa (Tam bilet 13 TL) kadar düşmüşse, eline daha büyük imkan geçse bunu da hayli hayli yapacaktır. Demek ki daha büyüğünü çalmaya gücü yetmiyor, küçük meblağla yetiniyor. Bu da ahlak ve etik değerler yönünden sınıfta kaldığımızın bir göstergesidir.

Bizim önüne geçemediğimiz kaçak yolcu sorununu Avrupa çözmüş. Gidip gelenler anlatır. Toplu taşımayı kullanacak olan biletini alır, cebine koyar. Gideceği yönün vasıtasına biletini atmadan biner. Gideceği yere gider. Ne bilet atma var ne bilet soran. Çok nadiren bilet kontrolü yapılırmış. Hepsi bu kadar. Kontrollerde, biletsiz yolcu tespit edilirse cezası ağırmış. Bunu herkes bildiği için bu hırsızlığa kimse cesaret edemiyormuş.

Bilet kullanmadan toplu taşımaya bineni biz yakalasak, bunun en büyük cezası, “Yaşından, başından utan” demek olur. Böyle de çözülmüyor maalesef.

Biz, pek önemsemeyen bu sorunu çözmek istiyorsak bu konuda pekala Avrupa’nın çözüm yolunu izleyebiliriz. Otobüs, tramvay, metroya hangisine bineceksek, biletimizi alsak, bileti atmayıp cebimizde taşısak, kontrollerde göstersek, bilet gösteremeyene ağır cezayı müeyyide uygulasak bu sorunu biz de çözebiliriz.

Bu uygulamayla, turnike ve büyük duraklara ihtiyaç kalmaz. Her turnikenin başına güvenlik görevlisi koymaya gerek kalmaz. Turnike olmayan duraklarda yolcu sadece ön kapıdan alınmaz. Herkes tek tek kartını okutmaya kalkmaz. Durağa gelen araç tüm kapıları açar. Duraktaki yolcular daha çabuk binmiş olur. Böylece hem zamandan hem de turnike ve güvenlik görevlisi masrafından tasarruf yapılmış olur.

*12.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

9 Temmuz 2024 Salı

Bilinmez Yarınımız

Hiç öz güveni yok. Bir başına kalamaz. Yanında mutlaka biri olmalı. 

Hiçbir işi de bir başına yapamaz. Biri mutlaka yardım etmeli. 

Olduğu yerde pek duramaz. Çünkü sıkılır. Başka yere gitmek ister. Gideceği yere de hep biri götürmeli. Gittiği yerde de çabuk sıkılır. Hemen dönmek ister.

Evtik bir hali var. Aynı yerde bir oraya, bir buraya hızlı hızlı döner durur ya da gider gelir.

Rutin işleri alelacele yapar. Birden yapıp kenara çekilir. Aceleciliğinden işini düzgün yapmaz.

Sabırsızdır. Dediği ve istediği birden olacak. Olması için de arka arkaya defalarca söyler. 

Konuşurken de bağırarak konuşur. Konuşanı pek dinlemez. Dinlese de anlamaz. 

Can sıkıntısından verir yemeğe. Yerken de hızlı hızlı yer. Her yemekten sonra vurur kafayı yatar. 

İş yapmayı sevmez. Hep biri yapsın, ben oturup yiyeyim. Önüme oturduğum yerde sofra gelsin ister. En büyük hayali bu idi. Armut piş, ağzıma düş misali. 

Kendisini hiç yenilemedi. Üzerine yeni bir şey koymadı. Hep eski gördüğünü uyguladı. Yeniliğe açık olmadı. 

Hep eskiden ne çektiğini anlattı durdu. 

İnadı inattı. Yüksek şeker hastası olmasına rağmen çaya şeker atmaktan bile vazgeçmedi. Yerken ve içerken atın ölümü arpadan olsun modunda oldu hep. Hızlı hızlı ve orantısız yedikten sonra maden suyu arayışına girdi hep. 

Kendi doğruları vardı. Tüm doğruları kendi doğrularından ibaretti. 

Canı nazlı ve kıymetliydi. Sadece kendini düşünürdü. 

En ufak bir tıkırtıdan korkardı. 

Ne yol bilir ne de yolak. 

Her yemeğin ardından çektiği uyku sonrası kafa ağrısı da hiç eksik olmadı. 

Şeker hastası olmasına rağmen hiç perhiz uygulamadı. Ne bulduysa zararlı, bana dokunur demedi. Abbas'ın kör gazı gibi yedi. 

Bu yiyişiyle bir gün yıkılıp felç olacak dedim zaman zaman. 

Doğru dürüst doktor yüzü görmedi.

Nihayet bir gün kısmi felç geçirdi. Tedavi gördü. Bir fizyoterapistten hareket desteği de aldı. Yapması gereken egzersizleri yapmadı. Başkasının desteğiyle güç bela ayağa kalktı. Düşerim, düşeceğim korkusuyla doğru dürüst yürümedi. Kendi başına ne kalktı ne yürüdü. Kendisine destek olanlara, biz kaldıramıyoruz, çabuk iyileş deyin dedim. Demişler. Biriniz zorlanıyorsa iki kişi kalın başımda demiş. Zaman zaman ben iyileşirsem yanımda kimse kalmaz, bütün iş bana kalacak korkusu yaşadı. 

Bir gece baston yardımıyla lavaboya giderken düşüp kalçasını kırdı. Ameliyat olmasına rağmen bir daha kalkamadı. Şimdi dört yıldır yatağa bağlı olarak yaşıyor. Mama ile besleniyor. Allah kimseye vermesin. Kendisi için de zor bakan içinde. 

Aslında çok da merhametli ve de duygusal biri. Öz güven eksikliği, düşerim korkusu ve inadı bu noktaya getirdi kendisini. 

Bu durumunu görünce, hep oturduğum yerden bir ekmek istedi. Allah ona dört yıldır yattığı yerden yemek veriyor diyorum. Ayıplamak için değil. Bir durum tespiti benimkisi. Öyle zannediyorum akıbetini böyle olmasını ya da olacağını düşünemedi. Hangimiz bilir ki. Sonuçta insan ne yaparsa kendine ve çevresine yapar denilen bir durum var ortada. Bizi yarın ne bekliyor, bilmiyorum. Ama Allah herkese hayırlı ve bereketli ömür ve ölüm versin.