Ana içeriğe atla

TÜİK'i Eleştirenlere Gelsin!

Tutturmuşlar TÜİK doğruyu söylemiyor, matematik bilmiyor. Hiç 5.800'e kira kalmış mı, bu açıklanan ürünleri bu fiyata nereden bulduysa söylesin de biz de oradan alalım diye. Gelen vuruyor, giden vuruyor.

Tüm bu eleştiri ve serzenişin ardından TÜİK başkanı  bir açıklama yaparak son noktayı koydu. Dedi ki biz her şeyde ürünlerin ortalamasını alıyoruz. Ardahan'ın köyündeki kira ile Etiler’deki kirayı alıyor. Tüm Türkiye’nin her muhitindeki kiraları tespit edip hepsini topluyor ve ortalamasını alıyoruz. Diğer tüm ürünlerin ortalamasını da böyle buluyoruz.

Bu açıklama bana çok makul geldi ve ben bu makul açıklamaya ancak şapka çıkarırım. İnanmayanlar gidip Etiler’den bir ev kiralasın, sonra gidip Türkiye'nin kuş uçmaz kervan geçmez yerinden bir ev tutsun. Böyle böyle tüm Türkiye'yi tarayıp oralardan ev tutsun. Kiraladığı bu evlerin hepsini toplayıp sonra bölsün. İşte Türkiye ortalaması kira bedeli.

Bundan daha makul ve şeffaf açıklama olabilir mi? Yok biz inanmıyoruz derseniz, oturmasanız bile tüm Türkiye'den bu şekil ev kiralayabilirsiniz ve bir aylık bedelini verirsiniz. Sonra ben ne yaptım böyle deyip düşünür müsünüz, olduğunuz yere yığılıp kalır mısınız, ben o kadarını bilmem. Size bu konuda söyleyeceğim, bunu siz çok istediniz. Kendi düşen ağlamaz olacaktır. Ayrıca o değilden bir geçmiş olsun derim. O kadar da merhametsiz değilim, bilesiniz.

Ben bunu göze alamam. Bu kadar kiraya gücüm yetmez diyorsanız, lütfen bilir bilmez konuşmayın.

Bu arada ev kiralarına yoğunlaşıp uzman doktor muayene ücretini gözümüzden kaçırmış olabilirsiniz. Bu muayenenin de ortalaması 34 TL imiş. Yani bir çay ocağında içtiğiniz üç çay bedeline uzmandan muayene olabiliyorsunuz.

Dikkatinizi çekerim. Bu da tıpkı ev kiraları gibi ortalama. Sakın, iyiymiş deyip bir uzman doktora muayene olduktan sonra al, ben muayene ücretini peşin veriyorum diye uzatmayın. Bu durumda akıbetinizin ne olacağını ben bile kestiremiyorum.

Yok, bunlar enflasyon hesabını bilmiyorlar, biliyorlarsa da gerçekleri gizliyorlar, ben bunlardan iyi yaparım diyorsanız, müracaat edin TÜİK’e. Orada görev yapın. Bu işi üstlenin. Elinizden alan mı var?

Ev kiralarını belirlemek için tüm Türkiye’yi gezer misiniz?

Her il her ilçe her belde ve köyde ayrı ayrı kira bedelleri mi tespit edersiniz?

Her il ve ilçenin ayrı ayrı aylık ve yıllık enflasyonunu mu belirlersiniz?

Bu durumda kim, hangi enflasyon oranına maruz kalıyorsa, ona göre mi maaş belirlersiniz?

Her bölgeye uygun belirlediğiniz bu maaşın içinden nasıl çıkarsınız bilmem.

Bildiğim, çıkan enflasyon oranlarına burun kıvıran sizler çözüm değil, çözümsüzlük yani pirinç ayıklamak istiyorsunuz. Buna da lütfen beni alet etmeyin vesselam.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde