8 Temmuz 2024 Pazartesi

Kibrit Suyu Dökmeli

Daha önce duymamıştık kök maaşı,

Bir uğraş sonucu keşfedildi de

Öğrendik kök maaşı bu yaşta 

Halbuki maaş maaştı bizim için. 


Nicedir geliyor emeklinin köküne zam

Nasıl bir kök ki yüksek verilse de oran

Hep yerinde sayıyor emeklinin maaşı

Bu kök emeklinin köküne kibrit suyu dökecek. 


Kök değil mübarek, yutan eleman

Sen bunu say etkisiz bir eleman 

Çarpsan bile değişmiyor verilen

Bu kökün köküne kibrit suyu dökmeli. 


Halbuki zamlar geliyor koşar adım

Köke gelen zam ise gıdım gıdım

Her zamda emekli hayal kırıklığı yaşıyor

Bu kökün köküne kibrit suyu dökmeli. 


Bu kök oldukça emekli emekleyecek

Bir gün düze çıkarım diyemeyecek 

Gelin hep beraber ve devletcek

Bu kökün köküne kibrit suyu dökmeli. 


Çünkü yaşaması için bu kök

Bol su ister herkes gibi

Yeterince su verilmezse şayet

Bilin ki bu kök kuruyacak. 

7 Temmuz 2024 Pazar

Tatlı Su Çeşmeleri

Bir tatlı su çeşmesi bu görüntü.

Konya'nın her bir yerinde görmeye alışık olduğumuz, sebil görevi gören, belediyenin güzel hizmetlerindendir bu tatlı su çeşmeleri. 

Geçen hafta çekmiştim. 

Görüleceği üzere suyun aktığı yerler kupkuru.

Çünkü su akmıyor.

İki tanesine baktım böyle. Her ikisi de akmıyordu.

Sanırım baktığım çeşmeler bölgesinde bir arıza olmalı diye düşündüm. 

Cuma akşamı bir belediye çalışanına sordum, sular akmıyor mu diye.

Akmıyor abi dedi.

Sebep dedim.

Kaçak var. Kaçağın nerede olduğu tespit edilemedi. Koski uğraşıyor dedi.

Bu teknoloji çağında kaçağın tespit edilememesi garibime gitse de içime su serpti.

Çünkü sanmıştım ki susuzluk kapıda. Belediye de çözümü bazı zamanlarda bu şebekeyi kesmede buluyor diye aklıma gelmişti. Böyle olursa da hiç şaşırmam. Çünkü doğru dürüst yağış yüzü görmedik ve eski kışları yaşamıyoruz. 

Konu tatlı su çeşmelerinden açılınca, belediyeci de dertliymiş:

Abi, bu suları çok hoyratça kullanıyoruz. Araba yıkayanlara alıştık. Büyük otobüsleri yıkıyor bazıları. Uyardığım zaman bazıları mahcubiyet duysa da bazıları kaba davranıyor. Bazı su firmaları bu sudan doldurup satışa sunuyor dedi.

Üzüldüm bu anlattıklarına.

Halbuki sebil görevi gören, çoğu şehirde olmayan bu çeşmeler Konyalı için bir nimet.

Bu çeşmeler bir nevi vakıf medeniyetini temsil ediyor. İçme ve çay dışında kullanmamak lazım. 

Açıkçası yürüyüş yaparken iyice susamışsam, böyle bir çeşme bulursam, eğilir su içerim. İyice terlemişsem belki elimi yüzümü yıkarım. Başka da kullanmıyorum. Çayı iyi çıkar diye çay için su bile doldurmuyorum. İçme suyu olarak da bu çeşmelerden su doldurmuyorum. Suyumu şebeke suyundan içiyorum. 

Belki de Konya'ya özgü bu tatlı su çeşmelerini insanımızın gözü gibi koruması gerekir. Bu çeşmeleri amacı dışında kullanmamalı. Özellikle araba yıkayanlara caydırıcı cezalar verilmeli.

Yurdum İnsanı Bir Başka (1) *

Mahallede cuma namazını kıldıktan sonra hem yürüyüşümü yapayım hem de bir çay ocağında çayımı yudumlarken yazar çizerim dedim. 

Aziziye civarında her zaman oturduğum çay ocağına geldim. Her masanın etrafında ikişer, üçer kişi oturmuş, çay eşliğinde muhabbetlerini yapıyorlardı.

Bir kişi bir masada tek idi. Ne yapayım, müsaade isteyim yanıma oturayım mı diye düşündüm. Çünkü bir başına otururken bir başkası izin isteyip yanıma oturur, aynı masada iki yabancı gibi otururduk.

Cesaretimi toplayarak oturabilir miyim dedim. Buyur dedi. İki yabancı gibi oturmama müsaade etmedi. Çay içer misin dedi. Yok, sağ ol dedim. Az sonra bir daha dedi. İçerim az sonra dedim. Teşekkürler dedim. Fazla zaman geçmeden bir daha teklif etti. İçeyim dedim. İki çay söyledi içmeye başladık.

Şivesi pek Konya şivesine benzemiyordu. Bir an için Suriyeliye benzettim. Suriyeli misin dedim. Öyle ya bizde tanışma nerelisin demekle başlardı. Hayır, Vanlıyım dedi. Neresinden dedim. Çaldıran dedi. 

Çaldıran'da otobüsümüz mola verdi. Bir çay içimi kadar oturdum, sizin kapalı çarşıda. Çarşıyı da çok beğenmiştim. Çarşıya girmeden 8-9 yaşlarında bir çocuk, ayakkabını boyayım mı abi dedi. Kaça boyuyorsun dedim. Ne verirsen dedi. Bozuk paran var mı dedim. Bozdururum dedi. Yıl 2008-2009 olmalı. Cebimden bir on lira verdim. Çocuk, parayı almasıyla koşması bir oldu. Gelmedi değil mi dedi. Gelecek mi diye beklemeye koyuldum. Çocuk nice sonra elinde hep bir lira ile geldi. Parayı avcumun içine koydu. Belli ki bozdurmak için epey dolaşmış. Gelmesi hoşuma gitti çocuğun.  Aç avucunu dedim. Rastgele avucunun içine boşalttım. Herhalde 6-7 lira vermişimdir. Bu fazla abi dedi. Olsun, kat cebine dedim. Pasaja doğru yürüdüm. Ayakkabını boyamadım dedi. İstemez. Sen öğrenci olmalısın. Bu saatte niye ayakkabı boyuyorsun yoksa okula gitmiyor musun dedim. Gitmiyorum ama gideceğim dedi. Git mutlaka dedim. İçeri geçtim. Orada çayımı yudumlarken bir başkasına ayakkabımı boyattım. Çıkışta o çocuk yine bir kenarda bekliyordu. Beni görünce güler yüzüyle başını sallayarak selam verdi. Böyle bir anım var Çaldıran'la ilgili dedim. Muradiye, Erciş buraları gördüm. Doğu Beyazıt'a kadar gittim. Kalenize çıktım dedim. Bizim memleket iyidir, insanı da öyle ama ön yargı var bize karşı dedi. Nizip ve Kahta'da çalıştım. Severim sizin insanı. Tanımak lazım. Tanımayınca ve diyalog kurmayınca ön yargılar oluşuyor iki tarafta dedim. 

İkinci çaylarımız da geldi bu arada. Muhabbet koyulaştı. Ben bu anekdotumu anlatınca o da başladı anlatmaya. Çok haklısın dedi. Bir gün otobüse bindim. Memlekete gidiyorum. Yanıma gençten biri oturdu. Mengene'de otururmuş. İlk atamada öğretmen olarak tayini Çaldıran'ın bir köyüne çıkmış. Kafasını da doldurmuşlar. Gidiyor ama korkudan tir tir titriyor. Korkma, bizim insanımız sana sahip çıkar. Sen iyi olduktan sonra sana bir şey yapmadıkları gibi seni koruyup gözetirler dedim.

Gideceği köy bizim komşu köyü idi. Otobüsten indik. Köyüne kadar götürdüm. Bu genci koruyup gözetin diyerek muhtara teslim ettim dedi. 

Bu genç öğretmen bu köyde beş sene kaldı. Ara ara telefonla görüşürüz. Köylü yemesini, içmesini karşılamış, el üstünde tutmuş öğretmeni. Ben böyle bilmezdim buraları deyip çok memnun bir şekilde ayrıldı oradan. Biz hala görüşürüz dedi. 

Ardından bu ön yargı karşılıklı. Sadece Türklerde yok, biz Kürtlerde de var. Bir tane anlatayım dedi: Biz Konya'yı mesken edindiğimizde bize, Bozkırlılara dikkat edin. Onlar bizi sevmez. Size kötülük ederler demişlerdi. Bozkırlılardan korkardım.

Gel zaman git zaman Bozkır'dan bir iş aldım. Oranın boya işlerini yapacağız. Bize iş verene, çalışanlarım nerede kalacak dedim. İşte şurası diye bir yeri gösterdi. İşçilerime kalacakları yeri gösterdim. Biz burada kalmayız. Çünkü burası korumalı değil. Buranın insanı bizi görünce bize yapmadığını bırakmaz dediler. Bu endişeyi inşaat sahibine söyleyince, olur mu öyle şey. Kimse size bir şey yapmaz. Burnunuz bile kanamaz. İçiniz rahat olsun demiş.

Boya işi kaç gün sürdü. Gösterilen yerde kaldık. Başımıza bir şey gelmediği gibi zorunlu olmadığı halde sabah akşam yemeğimizi ve çayımızı da verdiler. Bize çok iyi davrandılar. Oranın işi bitince bize orada birkaç iş daha verdiler. Çok memnun ayrıldık dedi. Kafamızdaki Bozkırlılar Kürtleri sevmez ön yargısı da böylece yok oldu dedi. (Bu tanışma faslına diğer yazımda da devam edeceğim.) 

*24.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.