7 Temmuz 2024 Pazar

Yurdum İnsanı Bir Başka (2) *

Bu yazımda da çay ocağında tanıştığım Çaldıranlı olduğunu öğrendiğim insanımızla ilgili yazıya devam ediyorum.

1995 yılında ailecek taşınmışlar Konya'ya. Alçı, boya işleri yapıyormuş. İşi de iyi imiş. İlk geldiğinde Saraçoğlu tarafında oturmuş. Çocukların okulu dolayısıyla Şefik Can'a taşındım dedi. Cuma günleri çalışmıyor musun dedim. Cuma öğleden sonra çalışmam dedi.

Çaldıran’dan göçüp Konya’yı mesken edinmelerinin sebebini sormadım ama niçin taşındıkları sanırım şu anlattığında gizli idi:

1987-1992 yılları olsa gerek. Köyümüz İran sınıfındaki en son köy. Hayvancılık yapıyoruz. Koyunları yayılmaları için götürdük babamla beraber. İran sınırını biraz geçmişiz. Uzun boylu adı Cem olan komutan bizi yakaladı. Başkaları da vardı yakaladıkları arasında. Herkesi ikişer ikişer eşleştirdi. Beni de babamla. Elime bir sopa verdi komutan. Vur babana dedi. Ağlıyorum. Vurmam dedim. Babama vurur muydum? Şunu yaparım bak vurmasan, bunu yaparım tehditleri savurdu. Tir tir titriyorum. Babam, Kürtçe vur dedi birkaç defa. Sonunda komutan bize kötülük yapmasın diye babamın avucuna 8 defa vurdum. Ben vurdukça komutan gülüyordu. Benim vurmam bitince, babama şimdi de sen oğluna tokatla vuracaksın dedi. Babam da bana kaç defa tokat attı.

İran sınırını geçen köyün ne kadar insanı varsa hepsine aynı bize yaptırdığını yaptırdı komutan. Ardından bizi bıraktı.

Çocukluğumda yaşadığım bu olayı hiç üzerimden atamadım. Çok etkilendim. Aklıma geldikçe o anı yaşıyorum. Babamın bana, benim babama vurduğum, ağlayıp sızlamalarımız ve komutanın katıla katıla gülüşü gözümün önüne gelir zaman zaman.

Yaşadığım bu psikolojiyi atlatabilmem için babam üzerimde çok durdu. “Oğlum, İran sınırını geçmekle biz yanlış yaptık. Komutan ise haklı. Çünkü komutanın görevi bizi korumak ve sınırın güvenliğini sağlamak. Bizim iyiliğimize yaptı bunu” şeklinde defalarca söyledi. Adeta beni işledi. Babam olmasaydı, o psikolojiyi atlatamazdım. Büyüyünce şimdi ben burada değil, dağda olurdum dedi.

Sadece ben değil, nice çocuk aynı muamelenin benzerine maruz kaldı. Bir komşumuz vardı ki başına gelenlerden ötürü baktı ki çocuğu dağa çıkacak. Çocuğunu köyden ve o ortamdan uzaklaştırıp İstanbul’a okumaya gönderdi. Çocuğu orada 8 sene kaldı. Çocuğunu dağa çıkmaktan böyle kurtardı. Bizim oralarda ne hikayeler var daha dedi.

Bu anlattığından, dağa çıkan çoğu kişinin geçmişte yaşadığı bir travması vardır anlamı çıkar mı dedim. Öyle de denebilir dedi.

90’lı yıllar Türkiye’nin kanayan yarası ve kapalı kutu. Terör örgütünün azması ve büyümesi için her şey yapıldı. Faili meçhuller o dönemde ayyuka çıktı. Bu da bir kısım asker, polis ve memuru eliyle yapıldı. Türk-Kürt adeta birbirine düşman edildi. Birileri bundan çok ekmek yedi. Orada atılan her kurşun ve şehit cenazesinden birilerinin oyu bu tarafta arttı. O tarafta da terör örgütüyle bağını inkar etmeyenler oyu kendilerine tahvil etti. Güya Kürtlerin hakkını koruyorum iddiasında dedim.

Korumayla hiç alakası yok. Bunlar bize ve bu ülkeye zarardan başka bir şey vermemiştir dedi. 

*26.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Teşekkürler Milliler! *

Avrupa Futbol Şampiyonasında;

İlk rakibimiz Gürcistan'ı 3-1 yensek de ölüp ölüp dirildik. 

Portekiz karşısında varlık göstermedik. Maçı 3-0 kaybettik. 

90 dakikanın 70 dakikasını 10 kişi ile mücadele eden Çekya karşısında maçı 2-1 kazansak da öldük öldük dirildik. 

Nihayet Portekiz'in ardından puanlamada 2.sırada yer  alarak gruptan çıkma başarısı gösterebildik. Zor olsa da gruptan çıkmak önemliydi. 

Hollanda’yı 3-2 skorla geçen Avusturya ile eşleşince, grup maçlarındaki oyununa bakarak Milli Takımımıza hiç şans vermemiştim. Gruptan çıkmaya çıktık. Avusturya ile turnuvaya veda edeceğiz etmeye ama bari fark yiyerek veda etmeyelim endişesiyle ekranın karşısına geçmiş, maçı izlemeye koyulmuştum.

O da ne? Grup maçlarındaki bizi unutun, şimdi seyredin der gibiydi Millilerimiz. Dakika bir, gol bir oldu.

Bir makinenin, görevini tam yapan dişlileri gibiydi futbolcular. Bu maçta adeta destan yazdılar. Hollanda'ya kök söktüren Avusturya'yı adeta sahadan sildiler. Maçta tüm futbolcular yıldızlaştı. Tüm futbolcular sıfır hata ile oynadı.

Merih, attığı iki golle ve defansta karşıladığı toplarla maçı kotaran adam oldu.

Kalemizde Mert, çıkardığı yüzde yüz gollerle maça adını yazdırdı. 

Tüm maçlarda çizgisini ve eforunu bozmadan oynayan Ferdi, sıfır hata ile bu takımın bel kemiği olduğunu gösterdi. Futbolunu oynadı ve görevini tam yaptı. Efendiliğini de hiç bozmadı. 

Maçın favorisi gösterilen Avusturya’yı 2-1 yenerek Millilerimiz iyi bir futbol ve skorla çeyrek finale adını yazdırdı. Göğsümüzü kabarttı.

Sıradaki rakibimiz Hollanda’ya umutlandık. Hollanda’ya sahayı dar eden Avusturya’yı güzel bir oyunla yenmişsek, Hollanda’yı hayli hayli yenerdik. Hele takımda Merih varsa niye olmasın dedik.

Merih’in bozkurt işareti dolayısıyla UEFA tarafından iki maç men cezası alması hepimizi üzdü. Endişeye kapıldık. Öyle ya Avusturya maçının yıldızı Merih yoksa biz bu maçı nasıl alacaktık? Yerine Samet oynayacaktı.

Portekiz maçında kendi kalemize attığı gol dolayısıyla Samet Merih’in yerini dolduramaz endişesiyle ekranın karşısına geçtik.

Samet, hem attığı gol ile hem de defanstaki kritik kurtarışlarıyla, sakatlanıp maçtan çıkıncaya kadar mükemmel oyun oynadı. Bizi utandırdı.

Ayağımızda topu fazla tutamasak da çok sayıda pas hatası yapsak da Hollanda karşısında Millilerimiz ilk yarı iyi top oynadı ve ilk yarıyı 1-0 önde tamamladık.

İkinci yarının zor geçeceğini biliyorduk.

Nitekim Hollanda teknik direktörü maçı lehlerine çevirecek değişikliklerle ikinci yarıya başladı. Akın akın geldiler üzerimize. Tüm akınlar Mert Müldür’ün kanadından geldi. Montella bu kanada çözüm üretemedi. Tıpkı bizim maçı seyrettiğimiz gibi o da seyretti saha kenarında. Nihayet baskısı sonuç verdi. Hollanda maçı eşitledi.

Bu gol Hollanda’ya moral oldu. Maçın moral üstünlüğünü ele geçirdiler. Allah vere de bir on dakika ikinci gol yemesek dedim. Maalesef arkasından ikinci golü attılar.

Hollanda 2-1 galip olduktan sonra saha kenarında soğuk soğuk duran ve maçı okuyamayan Montella, nihayet değişikliklere gitti ama bu değişiklikler maçın sonucunu değiştiremedi. Yarı finale adımızı yazdıramadık ve 2-1 mağlup olarak turnuvadan elendik. Milletçe üzüldük.

Sonuç olarak Hollanda yenilmeyecek bir takım değildi. Maalesef yenildik. Maç 1-1 olduktan sonra maçı soğutamadık. Çabuk demoralize olduk. Panikledik. Top çeviremedik. Oyuncu değişikliklerini zamanında yapamadık. Halbuki beraberlikten sonra futbolcu değişikliği bile maçı soğutabilirdi.

Hasılı yarı final belki de final oynayabilecek kapasitesi olan Milli Takımımız, maçı zamanında okuyamayan teknik direktörün ve de acemiliğinin kurbanı oldu.

Bu vesileyle, bu yaz sıcaklarında  bu mutluluğu bize yaşatan ve milli gururumuzu okşatan Millilerimize sonsuz teşekkürler.

Avusturya ve Hollanda karşısında oynadığımız oyunla, Milli Takım geleceğimiz adına ümit verdi. Avrupa Futbol Şampiyonasında bu başarıyı gösteren bu Takımın, 2026 Dünya Kupasında daha da başarılı olacağına inanıyorum. Yeter ki bu turnuvada yaptığımız yanlışlardan ders çıkaralım. Teknik heyet tatil ve futbolcu değişikliğiyle maça zamanında müdahale edebilsin.

*08.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

5 Temmuz 2024 Cuma

2024, Boşuna Emekliler Yılı İlan Edilmemiş

Fi tarihinde ailecek yedik içtik. Ödeme için kasaya yöneldim. Oğlan da arkadan. Kasada sen, ben ödemesi yarışına girmiştik. 

İçimden oğlan ödesin geçse de maksat yarış değil mi? Olmayacak böyle. Baba olarak son noktayı koymalıydım. Satıcıya, baba mı öder, oğlan mı dedim. Satıcı baba öder deyip ödemeyi benden çekmişti. Oğlan da çekip gitmişti. Adama, alacağın olsun, senden hiç beklemiyordum demiştim. Bir daha da son noktayı böyle koyar mıyım? Zira içimde bir ukde olarak kalmıştı. 

Yıl 2024. Yine bir seferinde yine aynı oğlanla alışveriş yaptık. Yine aynı terane. Ödemeyi sen yapacaksın, ben yapacağım mücadelesi içine girdik. İkimiz de kartı uzattık. Satıcı hangimizden alacağını şaşırdı. Son bir hamle yaparak ödemeyi oğlandan çekmesini sağladım. 

Nasıl başardım bunu? Satıcıya, emekli mi öder yoksa çalışan mı dedim bu sefer. Maksat muziplik değil mi? Çalışan dedi. Hanginiz emekli demedi. Oğlandan çekti ödemeyi. 

Çıkışta, oğlum hakkını helal et. Ağzımdan emekli çıkıverdi. Boşu boşuna bir de yalan söylemiş oldum. Ne yapayım, çalıştığım halde herkes beni emekli biliyor. Bir daha yapar mıyım bilmem ama bu emekli görüntüsü hoşuma gitti dedim.

Nasıl hoşuma gitmesin. Hem benden para çıkmadı hem de yalanımı oğluma yapmış oldum. Üstelik emeklilik işe yaramıştı. Bir daha bu yalanı söylemem ama ödemeyi baba mı yapar evlat mı hiç demem. 

Yanımda oğlan yok bu sefer. Zira gittiğim bu alışverişte oğlanın işi olmaz. Bu zıkkıma da zam geldi. Bakalım kaç olmuştur deyip zamlı tarifeyi duymak üzere kendimi hazırladım ve içeri girdim. Bu arada zam geldikten sonra alışveriş benim işim. Bunu da antrparantez söyleyeyim.

Satıcıya, ne kadar oldu şu benim aldığım dedim. Aynı dedi. Bir sevinç bir sevinç. Şu kadar ver dedim. Ardından geçen ki alışverişte ikram yapmıştın. Yine indirim düşünür müsün dedim.

Ne yapacaksın indirimi. O kadar emekli maaşını ne yapıyorsun. Harca harca bitmez, keyfini çıkar dedi. Canın sağ olsun dedim. Kartı uzattım. Hesap makinesi ile hesapladı. 340 dedi. 320 çekerek yine aynı indirimi yaptı. Üzerine de bir çakmak koydu. Eyvallah deyip çıktım dükkandan.

Yeni zam gelmişken esnafın bu zammı eklemesi gerekirdi. Biz hep öyle gördük. Eklememiş. İndirim teklif ettiğimde de zamlı satmadığıma şükret. İndirimi içinde diyebilirdi. İşin içine emekli olarak keyfini çıkar demesi de emeklilik öncesi emeklilik nimetlerinden yararlanmak gibiydi benim için. Yalnız bilin ki bu sefer emekliyim demedim. 

Elimde poşet yolda giderken emeklilik ve indirim. Bir yazı konusu olur bu konuda dedim. Başladım yazmaya.

2024 emekliler yılı ilan edildiğinde çoğu, içi boş emeklilik yılı demişti. Halbuki gördüğünüz gibi esnafın yanında emeklinin ayrı bir yeri var. Ödeme için kah çalışanı tercih ediyor kah indirim yapıyor. Öyle ya emekli yılı olmasaydı, kim yapardı bunu.