16 Mart 2024 Cumartesi

Hayatı Kendimize Zindan Etmemek

Hayatı dert edinmez isen, daha doğrusu hayatı ciddiye almazsan,

Algı oluşturmaya yönelik yayın yapan basın ve medyayı izlemezsen, 

Siyaseti takip etmez, nereyi kim ve hangi parti kazanır diye merak etmezsen,

Gündelik siyasetten alabildiğine uzak kalabilirsen, 

Bir parti veya ideolojinin kazanıp kaybetmesine umut bağlamazsan, 

Birinin kazanıp kaybetmesini dünyanın sonu görmezsen, al birini, vur ötekine dersen ve hiçbirine bel bağlamazsan, 

İnsanların, siyasilerin yaptıklarına hayret etmezsen ve hiçbirini gündemine almazsan, 

Sandığa gidip gitmemeyi düşünürsen, gittiğin zaman oy verip vermemeyi daha akıllıca görürsen, gerekirse sessiz tepki gösterirsen,

Eşinle, dostunla siyaset yapmazsan, dağarcığında gündelik siyasetin "S" ine apolitik olursan, sosyal medya ve sanal alemde görüş belirterek kutuplaşmış insanların eline malzeme vermezsen, 

Siyasilerin icraat ve vaatlerini elinin tersiyle itersen, vaatlere karnım tok deyip  hiçbirinden bir şey beklemezsen, her birine Allah sizi bildiği gibi yapsın dersen, 

Kendi işine zaman ayırıp esas işine odaklanırsan, çocuklarına zaman ayırırsan, 

Verilen onca krediyi hoyratça harcayanları eleştiri konusu yapmazsan, 

Koyduğun prensipler çerçevesinde bir yol çizip kendi kabuğuna çekilirsen, 

Ortaya çıkmış aktörleri gündemine alarak vaktini harcamazsan, 

Kafalardaki ön yargıyı ve fanatikliği yıkmaya çalışmazsan, 

Alışverişlerde hayat pahalılığını mesele edinmeyip ayağını yorganına göre uzatabilirsen, 

Dünyayı ve çevreyi değiştirmeye çalışmayıp kendini dinlersen ve kendini anlamaya çalışırsan, 

Kimsenin görmek istemediğini görmeye çalışmazsan; olaylara, kişilere kör ve sağır olursan,

Hiçbir konuda namerde muhtaç olmadan ve bir beklentiye girmeden yaşarsan,

Olup biten eksik ve aksaklıkları görmezsen,

Kendini yetiştirmeye ve geliştirmeye yönelirsen,

Konuşup yazmazsan, herhangi bir konuda görüş belirtmezsen,

Kimsenin özellikle yumuşak karnı olanın tavuğuna kış demezsen,

İnsanlara, olaylara, olup bitenlere ve gündelik kısır çekişmelere Fransız kalırsan,

Dert ve sıkıntılarını atmak için yürüyüş yapan bir müteferriç olursan...

Senden iyisi senden mutlusu senden huzurlusu olamaz ve hayat sana daima güzeldir. Hayat ise güzeli yaşamak için vardır. Ötesi derttir, sıkıntıdır vesselam. Değer mi üç günlük dünya için başkasının kurup dayattığı düzene çomak sokmaya...

14 Mart 2024 Perşembe

Fecri Kazib ve Fecri Sadık

Oruçla ilgili kullanılan kavramlardan bir tanesi de imsakın başlama vaktidir. İmsak denilince de fecri kazib ile fecri sadık konusu akla gelir.

Önce tanımlara bir bakalım. 

İmsak, oruca başlama vakti. 

İmsak vakti, fecri sadıkın oluşması, yani tan yerinin ağarması. 

Güneşin doğmaya başlama vaktine fecr denir. İkiye ayrılır: fecri kazib, fecri sadık şeklinde.

Fecri kazib, "Birinci fecr. Sabahın gerçekten girdiğini göstermemesi nedeniyle bu fecre yalancı fecr denir. Yani fecri kazibte ortaya çıkan aydınlık geçici aydınlıktır. Kısaca yalancı aydınlık demektir. 

Fecri sadık ise ikinci fecirdir ki sabaha doğru doğu ufkunda yayılmaya başlayan aydınlığa denir. 

Oruçla ilgili yaptığımız bu tanımlardan sonra fecri kazib ve fecri sadık konusuna gelelim. Bugün bu tabirler pek kullanılmasa da oruca başlama vakti olan imsak, bir zamanların rüyeti hilal konusu gibi gündemimizde. Üç beş yıl öncesinde üzerinde epey tartışmalar yapıldı. Televizyonlarda konuşuldu. İmsak vakti uygulamalı olarak canlı yayında gösterildi. Diyanet'in imsak vaktinin çok erken olduğu, gerçek fecir oluşmadığı gibi zifiri karanlıkta oruca başlandığı yazılıp çizildi. Bu işin başını da fecir üzerine epey kafa yoran, bu işin bilim uzmanlarıyla tespitini yaptıran Fıkıh Profösörü Abdulaziz Bayındır oldu. 

Oruca çok erken başlandığı ve haddinden fazla oruç tuturulduğu eleştirilerine, "Gerekirse bir iki saat fazla oruç tutarız" inatlaşması yapıldı. Fazla oruç tutmada sıkıntı olmaz elbette. Esas sıkıntı, Diyanet'in imsak vaktiyle birlikte sabah namazının kılınabileceği fetvasında idi. Çünkü Bayındır'a göre daha sabah namazı vakti girmemiş oluyordu. 

Bir zamanlar gerilimi yükselten bu tartışmalar geride kaldı. Ne zamandır Abdulaziz Bayındır Süleymaniye Vakfı adı altında  alternatif bir ramazan imsakiyesi yayımlar oldu. 

Diyanet

Hem Diyanet'in hem de Süleymaniye Vakfı’nın Konya merkez imsakiyesinden örnek vererek ne demek istediğimi anlatmış olayım. 15 Mart 2024 günü orucun beşinci gününü ele alalım. İki

Süleymaniye Vakfı
imsakiyedeki imsak ve sabah namazları vakitlerinin farkını ortaya koyalım. 
İki imsakiye incelendiğinde Diyanet, 15 Martta 05.34'te imsaka başlatırken Süleymaniye Vakfı imsakı 06.19'da başlatmaktadır. Arada 45 dakikalık bir fark söz konusudur. Belirtilen imsak vakitleri aynı zamanda sabah namazının girme vaktidir. 
İki imsakiyeyi karşılaştırdığımız zaman Diyanet imsakı yalancı aydınlık denilen fecri kazibte başlatırken Süleymaniye Vakfı ise fecri sadıkta oruca başlatmaktadır. Diyanet şimdilerde kaldırsa da eskiden bir de temkin vaktine yer verirdi. Temkin vakti de 15 dakika idi. Yani aradaki fark bir saate çıkıyordu. 

Bugünlerde pek dillendirilmese de fazla tutsak daha iyi olmaz mı, ha bir bir saat önce ha bir saat sonra denebilir. Buna bakarsak hiç sahur yapmayan daha fazla oruç tutmuş olur. Burada esas sorun sabah namazının girip girmemesi. Diyanet fecri kazibte oruca başlatıp aynı zamanda sabah namazı vakti girdiği için sabah namazı kılınabilir dediğine göre şayet vakit girmemişse insanımız sabah namazını vakti girmeden kılmış olur ki vakit, namazın farzlarındandır. Bayındır'ın imsak vaktini görenler ise hava iyice aydınlanmış oluyor. Böyle oruç olur mu eleştirisi getiriyor. Halbuki havanın aydınlanması imsak vaktinin girdiğine işarettir. Siyah iplik beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için ayetine daha uygundur. 

Ezcümle, Süleymaniye Vakfı'nın alternatif olarak çıkardığı imsakiye, ayetin ruhuna daha uygundur. Ama çoğu insanımız bu takvime göre oruca başlamaya ne olur ne olmaz, oruca halel gelir düşüncesiyle soğuk bakıyor. 

Hasılı insanımızın kafası karışık. Kimi Diyanet'in imsak ve sabah namazını uyguluyor kimi Diyanet'in imsakıyla oruca başlıyor, sabah namazını ezan okunur okunmaz kılmıyor, biraz geciktiriyor kimi de Süleymaniye Vakfı'nın takvimini baz alarak imsaka başlıyor. Ben de Bayındır'ın imsak vaktini doğru bulmakla beraber Diyanet'e göre imsaka başlıyor, Bayındır'a göre sabah namazını kılıyorum. Zaman zaman Fiyanet'in imsak vaktini biraz geçirdiğim olur. 

Bu mesele çözülmez mi? Çözülmeye çözülür. Yeter ki taraflar, özellikle Diyanet adım atabilsin. Zühri ahirin kaldırılması konusunda nasıl cesaretle adım atabilmişse bu meselede de cesaretle karar verebilir. Bildiğim kadarıyla bu meseleyi vuzuha kavuşturmak için Abdulaziz Bayındır çok adım attı. Fakat Diyanet Nuh dedi, peygamber demedi. Halbuki Diyanet'in varlık sebebi dini konulardaki sorunları çözmesidir. Hoş, bu mesele dini olmaktan ziyade bilimsel bir meseledir. Gerçek fecir vaktinin hangisi olduğunu pekala rasathane çözebilir. Sanırım bunun için siyasi iradenin bu konuya sıcak bakması yeterli. 

Şu var ki bu mesele bugünden yarına çözülecek görünmüyor. Diyanet'in, devletin, siyasi iradenin, vatandaşı oruç ve sabah namazı konusunda ikilem içerisinde bırakmaya hakkı yoktur. 

Ramazana Beraber Başlayamayan Bir Dünya

Eskiden ramazanlara başlarken rüyeti hilal adı verilen hilalin görülmesi tartışması yaşanırdı. Çünkü oruca başlamak için hilalin görülmesi ve yine hilalin görülmesi ile bayram yapılırdı. 

Teknolojinin gelimediği, bilimin ilerlemediği dönemlerde hilalin görülmesi çıplak gözle izlenir. Bunu görmek için hilalin net görüleceği yüksek tepelere çıkılır. Bir kişinin gördüm beyanıyla ramazan orucuna başlanırdı. Hz Muhammed de "Biz ümmi (okur yazar olmayan) bir toplumuz. Hilali görünce oruca başlar, hilali görünce orucu bozar, bayram ederiz" demiştir. 

Gel zaman git zaman teknoloji ve bilim gelişmiş. Rasathaneler kurulmuş. Buralarda astronominin diğer hareketleri izlendiği gibi hilalin hareketleri de izlenir oldu. Öyle ki bilim şu gün şu saat şu dakika güneş tutulması olacak şeklinde tespitler yapmış. Bu tespitler de bilimin dediği şekilde gerçekleşmiştir.

Birçok ülke gibi Türkiye de rasathanenin verdiği hilalin görülmesi bilgisiyle oruca başlar ve orucu bozar kervanına katıldı. Rasathanenin verdiği bilgi kesin ve doğru olmasına rağmen yukarıda yer verdiğim hadisten hareketle birileri yüksek tepelere çıkarak çıplak gözle hilalin görülmesini izledi. Diyanet, rasathanenin verdiği bilgiyle oruca başlarken bazılarımız, çıplak gözle görülmediğinden ve Diyanet'e olan güvensizlikten dolayı ramazan orucuna bir gün önce veya bir gün sonra başladı. Zaman zaman hilal görüldü denerek arife günü oruç bozarak bayram etti. Bundan İslam dünyası da nasibini aldı. Bazısı bir gün, bazısı iki gün veya sonra oruca başladı. Haliyle koca İslam dünyası hiçbir ramazana aynı gün başlamadı, aynı gün bayram yapmadı. Halbuki peygamber bugün yaşasa, çıplak göze değil, rasathane bilgisine göre oruç tutar, bayram yapardı. Zaten hadiste de biz ümmi bir toplumuz demek suretiyle buna işaret edilmiştir. Ama gel de bunu Müslümanlara anlat. Hala bu mesele İslam dünyası arasında çözülebilmiş değil. Türkiye Müslümanları arasında laik ve seküler devlet yapısına güvenmeyen nice Müslüman, 90'lı yıllarda oruca başlamayı ve bayram etmeyi kulaktan kulağa telefonla yayılan hilal görüldü haberiyle yaptı. Hatta bazıları yevmi şek (şüpheli gün) dolayısıyla peygamberin de ramazanı bir iki gün kala karşılamayın sözünden hareketle ramazana üç gün önceden başladı. Halbuki küçük bir mantık yürütülse ramazanı bir iki gün önce karşılamayın sözünün ramazana üç gün kala da başlamayın anlamına geldiğini bilebilirdi. 

Maalesef Müslümanlar için bu hilalin görülmesi kötü bir tecrübeydi. İslam dünyası hala aynı gün oruca başlayamasa da Türkiye Müslümanları bu sorunu aştı. Bildiğim kadarıyla herkes aynı gün oruca başlıyor, aynı gün bayram ediyor. Farklı tutup farklı bayram edenler varsa da bilmiyoruz. Çünkü sesleri çıkmıyor. 

90'lı yıllarda genç biri olarak bu kervana ben de katılmıştım. Hatta fakültede sözü dinlenen bir hocanın tavsiyesiyle ramazana üç gün önceden başladım. Samimiyetle tuttuğum bu oruçlar bir cehaletin ve Diyanet’e olan güvensizliğimin bir sonucu olduğunu öğrenince de bundan vazgeçtim. Nicedir Diyanet’le başlıyor, Diyanet’le bitiriyorum.

Şimdi benim ve Türkiye Müslümanlarının böyle bir sorunu kalmasa da bu yılda (2024) bile oruca aynı gün başlayamayan İslam dünyası haberlerini izleyince, bir oruca bile beraber başlayamayıp birlikte bayram yapamayan İslam dünyası bu görüntüsüyle birlik ve beraberlikten çok uzak ve çağ ve bilim dışı kalmış, çağı okuyamayan bir görüntü vermektedir. Bu dünyanın içinde yaşadığı bu dünyaya verebileceği bir şey yoktur.

Allah iflah olmaz bu İslam dünyasını bildiği gibi yapsın. 

Bir sonraki yazımda da oruçla ilgili fecri kazib ve fecri sadık olayına değineceğim.