18 Şubat 2024 Pazar

Bize Her Yol Mubah

Bu yazımı, İnternet sitelerinde ve sosyal medyada yer verilen bir alıntıya ayırdım.

“BİZ BÖYLE ÇÜRÜDÜK...” başlığıyla çoğu kimse tarafından paylaşılan bu alıntıya imzamı atıyorum.

Güzel tespitleri bir arada bulunca istedim ki bu yazı bloğumda yerini alsın.

Yazımda yazının yazarına da yer vermek isterdim ama failini bulamadım. Emeğine sağlık bu tespitleri bir araya getiren yazarımıza.

Alıntıya dair yaptığım tek şey görebildiğim yazım ve imla yanlışlarını düzeltmek oldu.

“Bal tutan parmağını yalar" dedik; hırsızlığı mubah gösterdik.

“Devletin malı deniz, yemeyen keriz" dedik; devleti soymayı mubah gösterdik.

“Yemeyenin malını yerler" dedik; dolandırıcılığı mubah gösterdik.

“At binenin, kılıç kuşananın dedik; gaspçılığı mubah gösterdik.

“Kol kırılır, yen içinde kalır" dedik; kendi yakınımızdaki hırsızların hırsızlıklarını mubah gördük.

“Söz gümüş ise sükut altındır” dedik; ortamı yalancıya bırakmayı  mubah gösterdik.

“Komşuda pişer bize de düşer” dedik; hazırcılığı mubah gösterdik.

“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” dedik; menfaatçılığı mubah gösterdik.

“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" dedik; yalan söylemeyi mubah gösterdik.

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" dedik; bencilliği mubah gösterdik.

“Üzümünü ye bağını sorma" dedik; haramı mubah gösterdik.

“Köprüden geçene kadar ayıya dayı denir” dedik; kurnazlığı ve takiyeyi mubah gösterdik.

Rica ve Buyruk *

Buyruk, emir anlamına gelir. Buyruğumu vereceğim demek, bir işin yapılması veya bir sorunun giderilmesi için emrimi vereceğim demektir.

Rica, dileme; rica etmek, dilemek demektir.

Arz, sunma; arz etmek ise sunmak, göstermek ve saygı ile bildirmek anlamına gelir.

Devletin yazışma dilinde istek ve talepler arz ve rica ile belirtilir. Alt makamda olanlar yazının içeriğinde isteğini belirttikten sonra gereğini arz ederim şeklinde yazıyı bitirir. Makam yönünden aynı seviyede olanlar yine arz ederim şeklinde yazar. 

Rica ederim şeklinde biten yazılar ise üst makamdan gelen yazılarda kullanılır. Yukarıda belirttiğim hususların yapılmasını istiyorum anlamına gelse de üst makamdan gelen rica ederim ifadesi emir anlamını içerir. Mutlaka yerine getirilmesi gerekir. 

Rica, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir talimat olsa da içerdiği anlam itibariyle meramını güzel bir şekilde ifade eden şık bir kelimedir. İtici değildir. Kendisine rica edilen bu ricada gocunma ve gereğini yerine getirmek için çaba sarf eder.

Resmi yazışma dilinde her ne kadar ricayı üst makamdaki alt makamdakine ifade için söylense de rica kelimesi halk arasında makam, mevki ve statü gözetilmeden herkes birbiri için kullanır. Efendim, sizden bir ricam olacak, bir ricam var, şeklinde. Bundan da kimse gocunmaz.

Yazışma dilinde alt makamdakinin kullandığı arz ederim ifadesi ise halk nazarında pek kullanılmaz. Kullanılsa da pek şık görülmez.

Emir ve talimat kelimeleri ise konuşma dilinde üst makamdakilerin özellikle siyasilerin, emrinde çalışanlar için söylediği kelimelerdir. Bu konunun çözümü için bakanıma emir verdim, talimat verdim denir. Bu ifadeler de çok itici değildir.

Hasılı arz ve rica, emir ve talimat bu ülkenin hem devlet dilinde hem de halk arasında az veya çok kullanılır.

Bu kelimelerin yanında emir ve talimat anlamına gelen buyruk kelimesi var ki bu kelime ne halk arasında kullanılır ne de de devlet dilinde. Bu kelime ancak masallarda ve padişahların fermanlarında kalmıştır.

Birileri, masal ve padişah fermanlarında geçen, ancak unutulmaya yüz tutmuş buyruk kelimesini kelime hazinemize yeniden kazandırmak istemiş olmalı ki “Buyruğumu vereceğim” deyiverdi.

Dedi demeye ama emir ve talimat anlamına gelse de çoğu dinleyenler nezdinde bu ifade garip karşılandı. Çünkü itici bir kelime buyruk. Aynı zamanda padişahlığa özenme şeklinde anlaşıldı.

İnternet sitelerinde haber olan bu “Buyruğumu vereceğim” sözü bana da itici geldi. İrticalen söylenen bir kelime olsa da ben olsam böyle bir ifade kullanmazdım. Bunun yerine “Emir vereceğim, talimat vereceğim, rica edeceğim” şeklinde ifade ederdim. Farklı kelime kullanacağım diye bir şeylere özenti duymanın veya böyle algılatmanın bence hiç gereği yok. Çünkü bu buyruk, içinde kibir ve büyüklenme barındırır. Tevazu varken büyüklenme neyimize değil mi?

*21/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

17 Şubat 2024 Cumartesi

Ya Tuz Kokarsa *

Bir sorunun düzeltme ve iyileştirme imkanı varsa ona çözüm bulunabileceğini, fakat düzeltme ve iyileştirme aracı bozulduğunda durumun çözümsüz olduğunu ve işin daha da kötüye gittiğini ifade etmek için "Et kokarsa tuzlanır. Ya tuz kokarsa ne yapılır?" atasözü kullanılır. 

Bu atasözü genelde adaletle ilgili işlerin düzgün gitmediği, adaletin yerlerde süründüğü, adaletten ümit kesildiği, şeriatın kestiği parmağın acıdığı, ceza yasasının kişilere had bildirmek için kullanıldığı, adaletin yerini bulmadığı, adaletle ilgili kararların uygulanmadığı; yasama, yürütme ve yargı kuvvetler ayrılığına riayet edilmediği durumlar için söylenir.

Anayasamızda hukuk devleti olduğu yazsa da hukuk devleti olmaktan çok uzak olduğumuz aşikardır. Çünkü hukuk devletinde taşlar yerine oturmuştur ve bu hukuk adalet dağıtır. Biz olsak olsak kanun devleti olabiliriz. Kanun devletine ise gücün adaleti diyebiliriz ki buna dağ kanunu dense yeridir. Dağ kanunu ise gücün istediği şekilde karar vermek demektir.

Adına ister hukuk ister kanun devleti desek de mülkün temeli olan adaletimiz adalet dağıtmıyor. İnsanlara ceza vermek de çok kolay, ipten almak da. 

Anayasamız ve kanunlar mükemmel olmasa da ağır aksak işleyen bu yargıdan adalet dağıtması beklenir. Yargımızın da adalet dağıtmadığı bir gerçektir. Çünkü yargımız hiç olmadığı kadar müdahaleye açık durumda. Görüntü, kimseden emir ve talimat almaması gereken yargımızın emir ve talimatla iş yaptığı, işi kılıfına uydurarak karar verdiği yönünde. Kısaca adrese teslim kararlarla karşı karşıyayız.

Yine bir ülkenin adalet göstergesi, verilen kararların uygulanmasıyla da yakın ilişkilidir. Yargının verdiği kararlar içimize sinse de sinmese de uygulanması gerekir. Çünkü hukuk devleti olmanın gereğidir bu. Eğer kararlar uygulanmıyorsa o devlette adaletten bahsedilemez.

Örnek vermek gerekirse, Anayasa Mahkemesi bireysel hak ihlal kararı veriyor ama bu karar uygulanmadığı gibi aksi karar uygulanıyor. 

Bir başka örnek, Danıştay 400 kadar hakim ve savcının göreve iade kararını veriyor. Yürütme bunu yerine getireceği yerde uygulamayacağı yönünde ihsası reyde bulunuyor. 

Bir başka örnek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir vatandaşın müracaatını değerlendiriyor. Yargılamada ortaya konan delillerin sübjektif olduğu, kişinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiği yönündeki kararını ülkemiz uygulamıyor. 

Bu konuda vereceğimiz örnekler çok. Bu üç örnek bile mevcut Anayasa ve yasaları çiğnediğimizin bir göstergesi. Nihai merci olan Anayasa Mahkemesinin kararı yok hükmünde sayılıyor. Yine uygulamak zorunluluğumuz olan Danıştay kararını hiçe sayıyoruz. Yine imza koyduğumuz ve bizdeki kanunların üstünde kabul ettiğimiz AİHM kararını siyasi deyip uygulamıyoruz. Halbuki karar siyasi olsa da yanlış olsa da hoşumuza gidip gitmese de bu kararları uygulama yükümlülüğümüz var. 

Kısaca ülkemizde adalet adına katliam yapılıyor, hukuk yok sayılıyor. Bu da meselenin etin kokmasının da ötesine geçildiğini ve tuzun koktuğunu işaret eder.

*23/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.