8 Ocak 2024 Pazartesi

Gizemini Korumaya Devam Ediyor

Herkes onu 90'lı yıllarda iç işleri bakanı olduğunda tanıdı. Döneminde faili meçhuller ayyuka çıktı. Adı üzerinde faili meçhul kaldı. Çünkü faili meçhul demek bu işin faili ya da failleri bilinmeyecek demektir.

Bakanlığı döneminde 28 Şubat sürecine giderken cesur çıkışları askerler tarafından pek tasvip edilmedi. Yağlı kazığa oturtulmakla tehdit edildi.

Partisi koalisyondan düştükten ve ülke 28 Şubat sürecini ağır bir şekilde yaşadıktan sonra kendisini, ülkenin yıllar yılı teslim edileceği yenilikçi hareketin içinde buldu. Partinin kuruluş aşamasında bir süre bulundu. Sonra ben bu işte yokum diyerek yeni hareketin içinden ayrıldı. 

Soluğu milliyetçi bir partide aldı. O partinin genel başkan yardımcılığına kadar yükseldi. Vekillikler yaptı.

Sonra partisinde genel başkanlığa oynadı. İzin verilmeyince, bir grup arkadaşıyla ayrılarak ayrı bir parti kurdu.

Eşi hakkında ön plana çıkmış bir bilgi yok ise de devrimci biri olduğu belirtiliyor. Zaman zaman milliyetçi, muhafazakar, merkez sağcı olduğunu ifade etmekten kaçınmıyor. Ailesinde solcuların olduğunu bile söyledi. Demek istiyor ki ben dört eğilimim. Her dalda oynarım. Rolüm ne ise onu en güzel şekilde oynarım.

Son kurduğu partiye gelirsek, isteği olmayınca ben oynamıyorum dedi, küstü, köşesine çekildi. Partililer yalvar yakar onu tekrar partinin başında tuttular. Küsmeyi bırakıp partilerin arasına katıldı.

Partisi yeni olmasına rağmen ittifak içinde seçime girerek ilk seçimde yüzde 10 barajını aşacak kadar oy aldı.

2018 seçimlerinde tüm partiler ortak Cumhurbaşkanı adayında anlaşmışken son anda ben de adayım dedi. Partisinin aldığı oydan daha düşük oy aldı. Haliyle yenilikçi hareketin liderine yeni bir seçim kazandırdı.

2023 seçimlerinde ittifaka ait partiler bir aday üzerinde yoğunlaşırken olmaz deyip masayı devirdi. İki gün sonra tamam dediğiniz olsun diye tekrar geri geldi.

Masayı devirmesi partisine pahalıya patladı. Anketlerde yüzde 18'lerde görünen partisi yüzde dokuz civarında oy aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimini de en zayıf anında rakip bildiği aday kazandı. 

Şimdilerde ne mi yapıyor? Kendisine verilen rol, misyon ne ise onu yapıyor. Kendi eliyle kurduğu partisini dağıtmakla meşgul. İstifa eden edene. Ona göre bu istifalarda, partisine karşı bir operasyon yapılıyor. Operasyon var mı, yok mu bilinmez ama görünen o ki partisine operasyonu kendisi çekiyor. 

2024 mahalli seçimlere, ittifakı bozduğu için her ilde aday göstermeyi hedefliyor. Bu tavrı bile kime hizmet ettiğini, rolünün ne olduğunu ortaya koyuyor. 

Belli ki parti parti gezmesi, ittifaka girip çıkması, her ilde kendi adaylarıyla seçimlere hazırlanması, oynadığı oyunun bir parçası.

Partisini dağıtmaya ve yok etmeye çalışması da kendisine parti kurduran üst aklın, tamam görevini tamamladın. Artık misyonun bitti. Kurduğun partiyi bitir dediğine işaret ediyor. 

Bakalım, siyaset sahnesinde daha kendisinden ne göreceğiz? Partisi kalacak mı yoksa kendi eliyle intihar mı ettirecek? Bekleyip göreceğiz bu gizemli siyasetçinin gizemlerini. 

Kiralar Maaşı Geçmişse

Ağır bir enflasyonist dönemden geçtiğimiz herkesin malumu.

Bakmayın kimsenin pek dile getirmediğine. Çünkü kim hayat pahalılığından dert yansa savunmacı ve tuzu kuru kesim yaylım ateşine tutuyor. Bu yüzden aldığı yetmemesine rağmen kimse ekonomiye dair bir söz söylemiyor. Çünkü zaten başı belada iken kimse başına ikinci bir bela almak istemiyor. 

Kimileri bu enflasyonlu hayatta paraya para demezken ve köşe olurken özellikle evi kira olanlar, enflasyonun altında ezilmeyecek bir maaş almayanlar ve tek maaşlı çalışanlar zor durumda. Bir de emekli olup düşük emekli maaşı alanlar hakeza.

Evi olanlar ya da oturduğu evin kirası düşük olanlar belki bir şekil geçinebilirler ama uçuk kaçık fiyatlarla kirada oturanların bu dönemde geçinebilmesi mümkün değil.

Allah bu devirde kimseyi kiracı yapmasın. Çünkü elan Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir döneminde görülmemiş bir kira sorunu var. Tarihte belki de ilk defa kiralar, çoğu kimsenin maaşını geçmiş durumda. 

Vatandaş bu kirayı ödeyebilmek için aldığı maaşının üzerine ilaveten vermesi gerekecek ya da bir evde karı, koca, çocuk kim varsa hepsi çalışmak zorunda kalacak. Üzerine ilave koyarak bu kirada ne kadar oturulur? Çünkü hazıra dağ dayanmaz. 

Kiraların önüne geçmek için devlet kira artış oranını belirliyor ama buna uyan kaç kişi? Bunun da çözüm olmadığı görülüyor. Hiçbir kiracı ev sahibiyle papaz olmak istemiyor. Ya yüksek kiraya tamam diyor ya da ev arayışına giriyor ama ev bulamıyor. Ev sahibiyle kira yüzünden mahkemelik planların sayısı az değil.

Kira artışını önüne geçmenin yolu, ihtiyaçtan fazla kiralık evin olması gerekir. Bu hayat pahalılığında yeni evler üretmek de mümkün değil. Çünkü konut maliyetleri cep yakıyor. Ucuz konut devri geçti.

Bu durumda geriye evi kira olanlara kira yardımı yapmak kalıyor. Sosyal devlet olmanın gereği olarak devlet maaşın üzerinde kirada oturanlara kira yardımı yapabilir. Şu durumda başka da yol yok görünüyor. 

 Devlet kira yardımının altından kalkamaz denirse ki kalkamaz. Bu durumda evi kira olan kişiler için devlet TOKİ vasıtasıyla konut üretmesi gerekir. Kiracı da kira öder gibi karşılığını kiracıdan alır. Böyle böyle kiracıların ev sahibi olması sağlanabilir.

Her ne yol olursa devlet kiralara bir çözüm bulmalıdır. Çünkü zorluklar vatandaşı, hayatı boyunca yapmayacağı yollara sürükleyebilir. Bunu da kimse istemez. 

Hadisler Kur'an'ın Nesidir?

İslam dünyasında aşılamayan sorunların başında hadisler geliyor. Dini alanda ayrışmanın, kutuplaşmanın, fikir ayrılığının ve tekfirciliğin temelinde, hadislere bakış açısının yattığını söyleyebiliriz.

Hadislere bakış açımızda bir fikir birliği olmadığı müddetçe Müslümanlar arasında birlik sağlanamadığı gibi ayrışma daha da artacaktır.

Pek az insan hadisler konusundaki bu açmazdan haberdar. Ama gündeme getirmiyorlar. Daha doğrusu getiremiyorlar. Çünkü netameli bir konu olduğundan, dışlanma ve ötekileştirme endişesiyle kimse bu konuyu masaya yatıramıyor. Çünkü ya hadis inkarcısı denecek ya da Kur'an yeterci denecek.

Aşılamayan kronikleşmiş bu sorun son yüzyılın sorunu değildir. Ehli hadis ve ehli rey ekolleri arasında geçmişten günümüze devam etmektedir. Tartışma, fikir alışverişi seviyesinde yürüse problem değil. En azından bir mesafe kat edilir. Bir arada bu konular konuşulmuş olur. Ne var ki İslam dünyası Allah'ın özgür bıraktığı fikir ayrılığı konusunda zaten sınıfta kalmıştır. Linç, itham, tekfir hepsi var. 

İşin uzmanları da bu alanın netameli olduğunu bildiği için hiç bu alana girmiyor. Çünkü linç, itham, tekfir ve dışlanmayı göze alması gerekir. O yüzden hadisler konusunda konuşmak, tahlil yapmak bir tabudur. 

Diyanet İşleri Başkanlığı senede bir iki defa bu konuyu hutbe konusu edinir. "Kim resule itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur", "Allah'ın peygamberi size ne veriyorsa alın, sizi neden sakındırıyorsa kaçının" ayetlerini hutbenin içeriğine alır ve sünnetin önemine dikkat çeker. Sünnet olmadan Kur'an anlaşılamaz vurgusuna dikkat çeker. 

Verdiği bu hutbelerle Diyanet, konuyu enine boyuna işlemekten ziyade adeta top çevirmektedir. Çünkü orta yerdeki mesele sünnetten ziyade hadislerdir. Sünnet ile hadis her ne kadar birbirinin yerine kullanılsa da farklıdır. Sünnet peygamberin dini bir gerekçe dolayısıyla adet haline getirdiği ve uygulamasını gösterdiği eylemlerdir. Hadisler ise sünnetin sözlü rivayetidir. Maalesef içine uydurma rivayetler girmiştir.

Hutbelerde ve tartışmalarda dile getirilen "Peygamber size ne veriyorsa alın, neden sakındırıyorsa kaçının" ve "Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiş olur" ayetlerinde kastedilenin, peygamberin Kur'an adına getirdiği şeyleri almayı, bunlara itaat etmeyi kast ettiği, hadisleri kastetmediği açıktır. Şayet bu ayetler hadisleri de kastetmiş olsaydı, bir defa peygamber Kur'an ayetleriyle karışır endişesiyle hadisleri yasaklamazdı. 

Aslında Kur’an, hadis tartışması yapanların amacı, bağcıyı döğmek değil de üzüm yemek ise bu konuda anlaşmaları çok kolay. Bunun için hadisleri Kur’an süzgecinden geçirmek. Kur’an ayetlerinde ters ve Kur’an’ın ruhuna uymayan hadisleri terk etmek, peygamber adına hadis diye rivayet edilen sözleri akıl süzgecinden geçirmektir. Bu iki kriterde anlaşılırsa Müslümanların hadis diye bir problemleri olmaz. Bu alanda harcadıkları beyhude eforu başka alanlarda harcamış olurlar. Kısaca bağcıyı döğmeyi bırakıp üzüm yemeye başlarlar.