8 Ocak 2024 Pazartesi

Hayal Kırıklığına Uğratan Arkadaşlık

Her kesimle iletişimi olan, bir konudaki görüşünü çekinmeden söyleyen, farklı fikirlere açık, entelektüel birikime sahip, gönlü açık biri. Aynı zamanda arkadaş canlısı. 

Oturduğu şehre arkadaşlarını davet eder. Gelene izzet ve ikramını esirgemez. Evini, barkını açar. Vaktini ayırır. Geldiği yerden alır. Gideceği yere götürür. 

Onun bu yönünü bilen eşi, dostu şehrine uğradığı zaman yanına varmazlık yapmaz. Hepsini el üs ünde tutar. Uğramayan olursa da serzenişini ifade eder. 

Kendisi de bir başka şehre gittiği zaman o şehirde hukuku olan kim varsa ziyaretini esirgemez. Ziyaretinde de kimseye yük olmaz. 

Dedik ya arkadaş canlısı. Yeter ki biraz hukuku olsun. 

Bilir ki üç çeşit arkadaşlık unutulmaz. Bunlar: Hapishane, asker ve okul/sınıf arkadaşlığı. Böyle duymuştur. Özellikle okul ve sınıf arkadaşlarına ayrı bir ihtimal gösterir. Çünkü okul ve sınıf arkadaşlığının yeri ayrıdır. 

Bu kişi bir hafta sonu bir çalıştay için bir ilimize gider. Bilir ki o ilde sınıf arkadaşları var. O ile geldiğini de dostlarına duyurur. Ben şu oteldeyim der. 

Kendisi için çalıştay bir sebep. Bu vesileyle mezun olduktan sonra uzun süredir görüşmediği arkadaşlarıyla görüşecektir. Teşehhüt miktarı da olsa biraz hasbihal ve muhabbet edecektir. Bu yüzden içi içine sığmaz. 

Beklenti hayal kırıklığına dönüşür. Çünkü koca bir hafta sonunu o ilde geçirir. O ilde olan sınıf arkadaşlarından ne bir ses çıkar ne de seda. Hiçbiri oteline uğramadığı gibi bir telefon açıp hoş geldin bile demez. Ben şuradayım, şu işim var. Maalesef yanına uğrayamıyorum gerekçe sunanı bekler. Bu da olmaz.

Ha bir insanın mazereti olamaz mı? Elbette insanların mazereti olabilir. Vakit ayıracak zamanı da olmayabilir. Bir telefon da mı açılmaz? Arkadaşım, hoş geldin, kusura bakma, güle güle de mi denmez?

İnsanları tanımak için demek ki yaşamak gerekiyormuş.

Siz böyle bir durumla karşılaştınız mı? Karşılaştı iseniz kendinizi nasıl hissettiniz bilmiyorum ama herhalde dost ve arkadaş bildiklerinize notunu verirsiniz. Saymayanı ben de saymam dersiniz en azından ve siz de mesafenizi koyarsınız.

Öyle zannediyorum bu kişi de o ilde yaşayan arkadaşlarına gönül koyacak ve kırılacaktır. Çünkü ne umdu ne buldu. Belki de böyle bir durumla karşılaşacağını bilseydi, o çalıştaya katılmazdı. En azından arkadaşlarının bu yönünü öğrenmemiş olurdu.

Bundan sonraki ömrünü geçirirken bu yaşadığı belki de hiç aklından çıkmayacaktır.

Bu durumu öğrendiğim zaman başıma gelmiş gibi üzüldüm. Çünkü maruz kaldığı bu durumu hak eden biri değildi. Aklıma tek şey geliyor. Bu kişi fikir yönünden, birbirinin kopyası arkadaşlarından ayrışmıştı. Bu farklılığını da ifade etmekten hiç kaçınmadı. Çünkü farklı görüşünü söyledikleri can ciğer bildiği arkadaşlarıydı. Arkadaşlık başka fikir başkaydı. Görünen o ki arkadaşları bu farklı fikrinle yanımızda yerin yok demek istedi belki de. Kim bilir?

7 Ocak 2024 Pazar

Ömrünü Kur'an Okumaya ve Onu Anlamaya Adayanlar

Müslümanlar için Kur'an-ı Kerim her derde deva bir kitaptır. İnsanlığın kurtuluşu da bu kitaptakilerin uygulanmasıdır. Yeter ki bu kitap okunsun.

Gel gör ki bu kitap okuyanlarla okumayanlar arasında gelip gidiyor. Okumayan kapağını açıp okumuyor. İçinde ne yazdığını merak etmiyor.

Bir de durmadan Kur'an okuyanlar var. Bunlar sohbet ve vaazlarında Kur'an'dan ayetlere yer veriyor.

Bir şeyin caiz olup olmadığını bu kitaptan çıkarıyorlar. 

Belirli günlerde arkadaşlarıyla bir araya gelerek tefsir dersleri yapıyorlar. Kur'an'ın ve içindeki ayetlerin ne demek istediğini anlamaya çalışıyorlar.

Bu tür tefsir sohbetleri haftalar, aylar ve yıllar yılı sürüyor. Kimi emekli oluyor, emeklilikten sonra yine bu ayetleri okuyup anlamaya devam ediyor.

Ölüsüne okuyor. 

Mübarek gün ve gecelerde okuyor. 

Şifa olsun diye okuyor. 

Ramazanda hatmediyor. 

Bir dert ve sıkıntıdan kurtulmak için okuyor. 

Sevap kazanmak için okuyor. 

Okuyor oğlu okuyor.

Gel gör ki okumanın ötesine geçemiyor. Çoğu zamanda okuduğu ayetin anlam ve açıklamasında anlaşamıyor. Yok şöyleydi, böyleydi, bunun sebebi nüzulü şu diyor. 

Okuyup da anladığı hususlar uygulamayı bekliyor ama uygulama imkanı yok. Çünkü ahkam ayetlerinin çoğunu uygulamak için devlet, devlette yetkili ve sorumlu olmak gerekiyor. Mesela adalet diyor. Bunu uygulayacak olan devlettir, mahkemelerdir. Emaneti ehline vermek hakeza.

Ukubat ayetlerini uygulamak için anayasa değişikliği gerekiyor. Anayasa değişikliği olsa dahi nasıl uygulanacak? Kimi bu tür ukubat ayetleri tarihseldir. Günümüzde uygulama imkanı yok diyor. Kimi ise yeter ki anayasa değişikliği olsun, uygulanır diyor. 

Şadırvanlarda Askı

İslam Medeniyeti dendi mi ilk akla gelen camidir. 

Cami denince de külliye akla gelir. 

Külliye denince de içinde cami, hamam, okul, hastane, yemekhane, kütüphane, yatacak yerin olduğu yerler akla gelir. 

Çoğu eski ve tarihi camilerin bulunduğu yere dikkat edersek her birinin yanında bir hamam olduğu görülecektir. Diğer bölümler zamanla ya bakımsızlıktan kendiliğinden yıkılmıştır ya da birileri yıkmıştır. 

Bu hamamlarda 7/24 sıcak su olduğundan,  hamamın bu suyu ile caminin altında borular geçirilmek suretiyle caminin ısınması da sağlanmıştır. 

Zamanla bu külliyeden eser kalmamış.

Günümüzde ise cami dendi mi, kala kala tuvalet ve şadırvanı, bir de cami görevlisine ait lojman akla gelir.

Cami tuvaletleri gelip geçenlerin tuvalet ihtiyacını giderme görevi görse de çoğu tuvaletin temizlik sorunu olduğundan mecbur kalmadıkça pek kullanılmıyor.

Şadırvanlar kullanılmaya devam ediyor. Özellikle merkez camilerinin şadırvanları namaz vakitlerinde abdest almak için bir ihtiyacı gideriyor.

Bir ihtiyaca binaen yapılan bu şadırvanların eksiklikleri gözden kaçmıyor. Üstelik bu ihtiyaçlar çok basit ihtiyaçlar.

Geçen gün merkezi bir caminin şadırvanına abdest almak için uğradım. Hava soğuk. Herkesin sırtında pardesüsü var. Abdest almak için pardesüyü çıkardım. Pardesüyü asacak ne bir askı ne de çivi bulabildim. Nedense abdest aldıktan sonra okunacak duaları şadırvanın mermerine yapıştırmayı dahi akıl etmişler ama elindekini ve sırtındaki asacak bir askı düşünülmemiş. İyi de ben pardesüyü nereye koyacaktım. 

Kucağıma alayım dedim. Abdest için nasıl eğilecektim. Şadırvanın ortasındaki demirlere atayım dedim. Ne kadar toz varsa siyah demirler üzerine çekmişti tozu. Mecburen omuzlarıma attım. Ne güzel de beceriyordum bu şekil abdest almayı. Sıra ayağıma gelmişti. Ayağımı uzatmıştım ki omuzlarımdan bir şeylerin sıyrıldığını fark ettim. Baktım pardesü düşüyor. Dur demeye kalmadan arka tarafa düştü pardesüm. Arka tarafın pisliğini, çer çöpü anlatmaya gerek yok. Bir de toz toprakla birlikte ıslaklık yok mu? Pardesü çamura belendi anlayacağınız. Bir hızla pardesüyü tekrar omuzuma aldım. Daha dikkatli bir şekilde bu sefer düşürmeden ayaklarımı yıkayıp çoraplarımı giyebildim ama bilin ki dokuz doğurdum. 

Kalkıp sıvadığım kollarımı indirdim. Pardesünün ceplerini kontrol ettim. Peçete, ıslak mendil ne varsa çıkardım. Pardesüyü elime aldım. Neresinde bir ıslaklık ve çamur bulaşıklığı varsa bir kat sildim. Olduğu kadar artık.

Ardından camiye girip namaz için camiye geçtim. Namaz mı kıldım, aklım pardesüyü düşürüşümde mi kaldı yoksa şadırvana okunacak duaları yazmayı dahi düşünenlerin, bir çivi çakmak akıllarına gelmediği mi düşündüm bilemiyorum. Allah hayırlısını versin, bir çivi çakmak akıllarına gelmeyenlerin.

Sanırım şadırvanların sütununa askı konmaması hırsızlara karşı bir önlem olsa gerek. Çünkü hırsızlar böyle yerlerde cirit atıyor. Sen abdest alırken o senin ceplerini karıştırıyor. Ne bulursa artık. Onun için kısa günün kârı. 

Tamam, hırsızlık var da abdest alırken kış günü bu pardesüyü ve ceketleri nereye koyacağız? Var mı bir öneriniz? 

Bu arada evden çıkarken aldığımız abdest gençlikte kalmış. Şimdi mecburen şadırvanlara yolumuz düşüyor.