7 Ocak 2024 Pazar

Ömrünü Kur'an Okumaya ve Onu Anlamaya Adayanlar

Müslümanlar için Kur'an-ı Kerim her derde deva bir kitaptır. İnsanlığın kurtuluşu da bu kitaptakilerin uygulanmasıdır. Yeter ki bu kitap okunsun.

Gel gör ki bu kitap okuyanlarla okumayanlar arasında gelip gidiyor. Okumayan kapağını açıp okumuyor. İçinde ne yazdığını merak etmiyor.

Bir de durmadan Kur'an okuyanlar var. Bunlar sohbet ve vaazlarında Kur'an'dan ayetlere yer veriyor.

Bir şeyin caiz olup olmadığını bu kitaptan çıkarıyorlar. 

Belirli günlerde arkadaşlarıyla bir araya gelerek tefsir dersleri yapıyorlar. Kur'an'ın ve içindeki ayetlerin ne demek istediğini anlamaya çalışıyorlar.

Bu tür tefsir sohbetleri haftalar, aylar ve yıllar yılı sürüyor. Kimi emekli oluyor, emeklilikten sonra yine bu ayetleri okuyup anlamaya devam ediyor.

Ölüsüne okuyor. 

Mübarek gün ve gecelerde okuyor. 

Şifa olsun diye okuyor. 

Ramazanda hatmediyor. 

Bir dert ve sıkıntıdan kurtulmak için okuyor. 

Sevap kazanmak için okuyor. 

Okuyor oğlu okuyor.

Gel gör ki okumanın ötesine geçemiyor. Çoğu zamanda okuduğu ayetin anlam ve açıklamasında anlaşamıyor. Yok şöyleydi, böyleydi, bunun sebebi nüzulü şu diyor. 

Okuyup da anladığı hususlar uygulamayı bekliyor ama uygulama imkanı yok. Çünkü ahkam ayetlerinin çoğunu uygulamak için devlet, devlette yetkili ve sorumlu olmak gerekiyor. Mesela adalet diyor. Bunu uygulayacak olan devlettir, mahkemelerdir. Emaneti ehline vermek hakeza.

Ukubat ayetlerini uygulamak için anayasa değişikliği gerekiyor. Anayasa değişikliği olsa dahi nasıl uygulanacak? Kimi bu tür ukubat ayetleri tarihseldir. Günümüzde uygulama imkanı yok diyor. Kimi ise yeter ki anayasa değişikliği olsun, uygulanır diyor. 

Şadırvanlarda Askı

İslam Medeniyeti dendi mi ilk akla gelen camidir. 

Cami denince de külliye akla gelir. 

Külliye denince de içinde cami, hamam, okul, hastane, yemekhane, kütüphane, yatacak yerin olduğu yerler akla gelir. 

Çoğu eski ve tarihi camilerin bulunduğu yere dikkat edersek her birinin yanında bir hamam olduğu görülecektir. Diğer bölümler zamanla ya bakımsızlıktan kendiliğinden yıkılmıştır ya da birileri yıkmıştır. 

Bu hamamlarda 7/24 sıcak su olduğundan,  hamamın bu suyu ile caminin altında borular geçirilmek suretiyle caminin ısınması da sağlanmıştır. 

Zamanla bu külliyeden eser kalmamış.

Günümüzde ise cami dendi mi, kala kala tuvalet ve şadırvanı, bir de cami görevlisine ait lojman akla gelir.

Cami tuvaletleri gelip geçenlerin tuvalet ihtiyacını giderme görevi görse de çoğu tuvaletin temizlik sorunu olduğundan mecbur kalmadıkça pek kullanılmıyor.

Şadırvanlar kullanılmaya devam ediyor. Özellikle merkez camilerinin şadırvanları namaz vakitlerinde abdest almak için bir ihtiyacı gideriyor.

Bir ihtiyaca binaen yapılan bu şadırvanların eksiklikleri gözden kaçmıyor. Üstelik bu ihtiyaçlar çok basit ihtiyaçlar.

Geçen gün merkezi bir caminin şadırvanına abdest almak için uğradım. Hava soğuk. Herkesin sırtında pardesüsü var. Abdest almak için pardesüyü çıkardım. Pardesüyü asacak ne bir askı ne de çivi bulabildim. Nedense abdest aldıktan sonra okunacak duaları şadırvanın mermerine yapıştırmayı dahi akıl etmişler ama elindekini ve sırtındaki asacak bir askı düşünülmemiş. İyi de ben pardesüyü nereye koyacaktım. 

Kucağıma alayım dedim. Abdest için nasıl eğilecektim. Şadırvanın ortasındaki demirlere atayım dedim. Ne kadar toz varsa siyah demirler üzerine çekmişti tozu. Mecburen omuzlarıma attım. Ne güzel de beceriyordum bu şekil abdest almayı. Sıra ayağıma gelmişti. Ayağımı uzatmıştım ki omuzlarımdan bir şeylerin sıyrıldığını fark ettim. Baktım pardesü düşüyor. Dur demeye kalmadan arka tarafa düştü pardesüm. Arka tarafın pisliğini, çer çöpü anlatmaya gerek yok. Bir de toz toprakla birlikte ıslaklık yok mu? Pardesü çamura belendi anlayacağınız. Bir hızla pardesüyü tekrar omuzuma aldım. Daha dikkatli bir şekilde bu sefer düşürmeden ayaklarımı yıkayıp çoraplarımı giyebildim ama bilin ki dokuz doğurdum. 

Kalkıp sıvadığım kollarımı indirdim. Pardesünün ceplerini kontrol ettim. Peçete, ıslak mendil ne varsa çıkardım. Pardesüyü elime aldım. Neresinde bir ıslaklık ve çamur bulaşıklığı varsa bir kat sildim. Olduğu kadar artık.

Ardından camiye girip namaz için camiye geçtim. Namaz mı kıldım, aklım pardesüyü düşürüşümde mi kaldı yoksa şadırvana okunacak duaları yazmayı dahi düşünenlerin, bir çivi çakmak akıllarına gelmediği mi düşündüm bilemiyorum. Allah hayırlısını versin, bir çivi çakmak akıllarına gelmeyenlerin.

Sanırım şadırvanların sütununa askı konmaması hırsızlara karşı bir önlem olsa gerek. Çünkü hırsızlar böyle yerlerde cirit atıyor. Sen abdest alırken o senin ceplerini karıştırıyor. Ne bulursa artık. Onun için kısa günün kârı. 

Tamam, hırsızlık var da abdest alırken kış günü bu pardesüyü ve ceketleri nereye koyacağız? Var mı bir öneriniz? 

Bu arada evden çıkarken aldığımız abdest gençlikte kalmış. Şimdi mecburen şadırvanlara yolumuz düşüyor. 

Emeklilere Niçin Az Maaş Veriliyor?

Emekliler bir zamanlar çalışan emsallerinden az maaş alırdı ama fark fazla değildi. 

Çalışana göre emeklinin az alması yadırganmazdı. Çünkü çalışanla çalışmayan arasında o kadar da fark olmalıydı. 

Fark fazla olmadığı için emekliliğini hak eden yaş haddini beklemeden emekliye ayrılırdı. 

Şimdi ise emekliliği geldiği halde bir zamanlar 65 yaşa kadar çalışılır mı, ben emekliliğim gelince bir gün bile durmam diyenler, çalışmaya devam ediyor. Çünkü emekli olanla, çalışan arasındaki maaş farkı emeklinin aleyhine olacak şekilde iyice açılmıştır. O yüzden kimse emekliliğe yeltenmiyor. 

Yine bir zamanlar emekliler, asgari ücretle çalışanlardan fazla alırdı. 

Kısaca bir emekliye, aldığı emekli maaşı emeklilik hayatında yettiği gibi artırıyordu da. En azından kiralar emekli maaşının altında idi. 

Emeklilerin aldığı emekli maaşları farklı farklı olsa da büyük çoğunluğu düşük alıyor. Çoğu emeklinin maaşı bir kira ödemeye bile yetmiyor. Emekli maaşını üzerine ilave etmesi gerek. 

Durum bu iken devlet düşük emekli maaşı alanlara niçin yüksek ya da yaşayabileceği bir maaşı layık görmüyor? 

Bu soruya, ülkede haddinden fazla emekli var. Bu kadar emekliyi bütçe kaldırmadığı için fazla verilmiyor denebilir. Görünen esas neden bu olsa da bu emekli bu maaşla nasıl geçinecek?

Emekliye bu maaşı uygun görmenin anlamı şudur:

Üzerimde haddinden fazla yük var. Bir de sizinle uğraşamam. 

Başınızın çaresine bakın. 

Sırtımda yüksünüz. 

Düşün artık yakamdan. 

Emekliliği siz istediniz. Bunun için çok kapı aşındırdınız. İşte emeklisiniz ve muradınıza erdiniz. Daha ne istiyorsunuz. Bu emeklilikte siz de kazandınız, biz de. Emekliliği isterken emekli olduktan sonra insanca yaşayabileceğiniz bir maaş istediniz mi? İstemediniz. Ah bir emekli olsam dediniz. Hiç sonunu düşünmediniz. 

Nazarımda yok hükmündesiniz. 

Bir an evvel ölmeye bakın. Sizi ne kadar açbeaç bırakırsam, ölüme o kadar yakınlaşırsınız. 

Verdiğimle yetinin. Yok yok yok. Anlamıyor musunuz siz. 

Hala yaşamak istiyorsanız, başınızın çaresine bakın. Gerekirse ikinci, üçüncü işte çalışın. Evinizde yaşayan kaç kişi varsa hepsi çalışsın.

Her ne yaparsanız yapın ama benden uzak durun.

Bu arada bu maaşla yaşarsanız ve bir yeni seçim daha gelmişse oyunuzu bize vermeyi esirgemeyin. Unutmayın, sizi biz emekli ettik. Biz sizin sırtınıza basarak yeniden kazanırsak size iyileştirmeyi yine biz yaparız biz. Yeter ki bizden umudunuzu yitirmeyin. Sizde bu umut bizde bu vaat oldukça aç kalmışsınız ne önemi var değil mi? Hiçbir şey yapamazsam bir defaya mahsus ödeme yaparım. Bu arada bugüne kadar sizi ve hiçbir çalışanımızı enflasyona ezdirmedik. Bu prensibimizi ve sosyal devlet anlayışımızı hiç unutmayın.