7 Ocak 2024 Pazar

Emeklilere Niçin Az Maaş Veriliyor?

Emekliler bir zamanlar çalışan emsallerinden az maaş alırdı ama fark fazla değildi. 

Çalışana göre emeklinin az alması yadırganmazdı. Çünkü çalışanla çalışmayan arasında o kadar da fark olmalıydı. 

Fark fazla olmadığı için emekliliğini hak eden yaş haddini beklemeden emekliye ayrılırdı. 

Şimdi ise emekliliği geldiği halde bir zamanlar 65 yaşa kadar çalışılır mı, ben emekliliğim gelince bir gün bile durmam diyenler, çalışmaya devam ediyor. Çünkü emekli olanla, çalışan arasındaki maaş farkı emeklinin aleyhine olacak şekilde iyice açılmıştır. O yüzden kimse emekliliğe yeltenmiyor. 

Yine bir zamanlar emekliler, asgari ücretle çalışanlardan fazla alırdı. 

Kısaca bir emekliye, aldığı emekli maaşı emeklilik hayatında yettiği gibi artırıyordu da. En azından kiralar emekli maaşının altında idi. 

Emeklilerin aldığı emekli maaşları farklı farklı olsa da büyük çoğunluğu düşük alıyor. Çoğu emeklinin maaşı bir kira ödemeye bile yetmiyor. Emekli maaşını üzerine ilave etmesi gerek. 

Durum bu iken devlet düşük emekli maaşı alanlara niçin yüksek ya da yaşayabileceği bir maaşı layık görmüyor? 

Bu soruya, ülkede haddinden fazla emekli var. Bu kadar emekliyi bütçe kaldırmadığı için fazla verilmiyor denebilir. Görünen esas neden bu olsa da bu emekli bu maaşla nasıl geçinecek?

Emekliye bu maaşı uygun görmenin anlamı şudur:

Üzerimde haddinden fazla yük var. Bir de sizinle uğraşamam. 

Başınızın çaresine bakın. 

Sırtımda yüksünüz. 

Düşün artık yakamdan. 

Emekliliği siz istediniz. Bunun için çok kapı aşındırdınız. İşte emeklisiniz ve muradınıza erdiniz. Daha ne istiyorsunuz. Bu emeklilikte siz de kazandınız, biz de. Emekliliği isterken emekli olduktan sonra insanca yaşayabileceğiniz bir maaş istediniz mi? İstemediniz. Ah bir emekli olsam dediniz. Hiç sonunu düşünmediniz. 

Nazarımda yok hükmündesiniz. 

Bir an evvel ölmeye bakın. Sizi ne kadar açbeaç bırakırsam, ölüme o kadar yakınlaşırsınız. 

Verdiğimle yetinin. Yok yok yok. Anlamıyor musunuz siz. 

Hala yaşamak istiyorsanız, başınızın çaresine bakın. Gerekirse ikinci, üçüncü işte çalışın. Evinizde yaşayan kaç kişi varsa hepsi çalışsın.

Her ne yaparsanız yapın ama benden uzak durun.

Bu arada bu maaşla yaşarsanız ve bir yeni seçim daha gelmişse oyunuzu bize vermeyi esirgemeyin. Unutmayın, sizi biz emekli ettik. Biz sizin sırtınıza basarak yeniden kazanırsak size iyileştirmeyi yine biz yaparız biz. Yeter ki bizden umudunuzu yitirmeyin. Sizde bu umut bizde bu vaat oldukça aç kalmışsınız ne önemi var değil mi? Hiçbir şey yapamazsam bir defaya mahsus ödeme yaparım. Bu arada bugüne kadar sizi ve hiçbir çalışanımızı enflasyona ezdirmedik. Bu prensibimizi ve sosyal devlet anlayışımızı hiç unutmayın. 

Tek Eksiğim, U Dönüşü Yapmak

Öyle güzel konuşuyorsun ki gören, şu dünyada; senden merdi, senden korkusuzu, senden dürüstü, senden mükemmeli, senden kendinden emin konuşanı yoktur der. Adeta mangalda kül bırakmıyorsun. Sahi senin hiç eksikliğin yok mu? 

Fıkra sever misin? 

Severim. 

Eksikliğimi söylemeden bu fıkrayı anlatayım. 

Lütfen! 

"Gencin biri bir kızı sever. Kız da onu. 

Oğlan kızı babasından istemeye gider. 

Allah'ın emriyle kızı, babasından ister. 

Kızı da genci sevdiği için baba kızını verecektir. Yine de oğlanı bir teste tabi tutar.

Delikanlı, kızım da seni seviyor. Vermeye vereceğim ama önce bana kendini bir tanıt der. 

Oğlan başlar anlatmaya:

İçkim yok, kumarım yok. Sigara içmem. Uyuşturucu kullanmam.

Şu kadar evim, bu kadar arabam var. Çok param var. Şöyle ahlaklıyım, böyle ahlaklıyım şeklinde kendini bir güzel anlatır. 

Müstakbel damadını dinleyen müstakbel kayınpederin ağzının suyu akar. Bundan iyisi can sağlığı. Böylesini nereden bulacağım der kendi kendine. 

Yine de durmadan edemez. 

Damat! Anlattığına göre çok iyisin. Aradığım damatsın. Yalnız merak ettim. Senin hiç kötü yönün yok mu? der.

Damat, efendim benim tek kötü yönüm yalan söylemektir cevabını verir." ve fıkra burada biter.

Eee? Eksikliğini anlamadım. 

Efendim, benim de en büyük eksikliğim, U dönüşü yapmaktır. Benim bugünkü söylediğime değil, en son söylediğime bakacaksın. Düne değil, bugüne bakarım. Çünkü dün dündür, bugün de bugün. 

Ama ilk söylerken de kendinden çok emin söylüyorsun. Yapmam, etmem, asla diyorsun. Herkesi ikna ediyorsun. Sonra hiçbir şey olmamış gibi sanki dün bunu söyleyen sen değilsin gibi davranıyorsun. Buna ne demeli? 

İşte buna U dönüşü deniyor. Bu da benim mesleğim. Bu, adeta benden bir parçadır. Varlık sebebimdir. 

Peki, U dönüşünü yüzüne vuran yok mu? 

Bunun için büyük bedeli göze almak gerek. Anasından doğduğuna pişman ederim. O yüzden kimse cesaret edemez. 

Yalancı damat fıkrasıyla bağlantısını kuramadım. 

Yalancı damadın dürüstlüğü, itiraf edinceye kadar sürmüş. Benim ki de U dönüşü yapıncaya kadar sürüyor. Yalancı damadın foyası ortaya çıkınca sevdiği kızı alamamış ama ben ilk konuştuğumda da alkış alıyorum, U dönüşü yapınca da. Herkes ilk söylediğimden döneceğimi adı gibi biliyor ama yine de alkışlıyor. Anladım ki U dönüşü benim için bir nimettir. Çünkü bugüne kadar tüm U dönüşlerimden çok ekmek yedim.

6 Ocak 2024 Cumartesi

İnsanlık Etiği

Farklı farklı dinler ve bu dinlerin müntesipleri var. Menşei aynı olmasına rağmen Yahudiler Hristiyanlardan, bunlar Müslümanlardan, Müslümanlar bunlardan haz almaz.

Her bir dinin müntesibi kendi dinlerini hak ve bir doğru kendilerini kabul ediyor ve her biri kendine Müslüman kendine Yahudi kendine Hristiyan vs. 

Aynı şekilde Budist, Konfüçyüs, Hindular da diğerlerinden haz almaz.

Yine her din inananlarından iyi, güzel, faydalı şeyler yapmasını emir ve tavsiye ederken; kötü, çirkin ve zararlı şeylerden kaçınmasını istiyor.

Dinlerin iman ve ibadetleri bir tarafa, her biri ahlak ilkelerinden bahsettiğine göre ilahi ya da beşeri olsun, her dinin müntesibinin ahlaklı olması gerekir. Ama gel gör ki dinlerin bireyleri arasında dinlerine göre ahlaklı olanlar varsa da bu oran ahlaksızlara göre azdır. Çoğunluğu ahlaki yönünden sınıfta kalmıştır.

Farklı dinlere inananların yanında herhangi bir dine inanmayanlar, inanmış görünenler, dinlerine mesafeli olanlar, deistler, agnostist vs. olanların sayısı da az değil. Bunların içinde de ahlaklı olanların sayısı az değil.

İster dine inansın, ister inanmasın, her inanç ve inançsız arasında ahlak ve ahlaksızlık var.

Burada ahlakın kaynağı din midir ya da ahlak doğuştan mıdır sorusu akla gelebilir. Dinsiz ve dine mesafeli olanlar arasında da ahlaklılar olduğuna göre dinin kaynağı doğuştandır dense yanlış olmaz.

Ahlakın kaynağı din, toplum veya doğuştan olsa da bugün dünyanın en büyük eksikliği, herkesin özlemini duyduğu ahlaksızlığın baskın olması. Aynı şekilde herkes ahlaksızlık aldı başını gitti şeklinde dert yanıyor.

İnsanlara, dinler şu ahlaki ülkelerden bahsediyor dense ben bir dine inanmıyorum ya da bu ahlaki ilke bana şu dini hatırlatıyor. O yüzden yerine getirmeyeceğim diyebilir.

Ayrıca her din, müntesibinden inandığı dinin ahlak ilkelerine uymasını istediği halde dinlerin bir yaptırımı olmadığı için ahlak ilkeleri, dinlerin kitaplarında yazdığıyla kalıyor. Dinlerin emir ve tavsiyeleri ve ahlak ilkeleri bir tavsiyeden öte geçmiyor. Kimisi ahlaklı, kimisi ahlaksız olmaya devam ediyor. 

Yazdıklarımdan, dinlerin inananlarını ahlaklı yapmada yetersiz kaldığı anlaşılır. Bir de dinler eskiye oranla etkisini kaybetmeye başladı. İnsanlar hiç olmadığı kadar inandığı dinlerine mesafeli. Yakın bir gelecekte dinlere yer olmadığı nicedir dillendiriliyor.

Hoş, dinler etkisini devam ettirse bile hepsinde ahlak ilkeleri üç aşağı beş yukarı ortak olsa da dinlerin birleştirici değil, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir yönü var. Daha doğrusu dinlerin inananlarında böyle bir durum söz konusudur. Kısaca dinler ve dinlerin müntesipleri bir ortak noktada buluşamaz.

Bu durumda ne yapılmalı? İnsanlık, ahlaka susamışlığını nasıl giderecek?

İnsanlık ahlak ve etik kurallarda samimi ise işe hiç dinleri karıştırmadan insanlığın ortak noktası baz alınabilir. Bu da insanlıktır. Tüm dünya halkları “İnsanlık Etik Değerleri” başlıklı bir ortak değerde buluşabilir. İnsanların nasıl davranacağı maddeler halinde yazılır. Bu maddeler belli bir yaşa gelince her insana okutulup imzalatılır. Okuyup imzaladığı ilkelere uymayanlara insanlık suçu işlemesinden dolayı belli müeyyide ve yaptırım uygulanır. Yaptırımın olduğu yerde sonuç alınır.