25 Aralık 2023 Pazartesi

Adaletten Anladığım *

Geldiğim nokta itibariyle herkese hakkını tastamam vermek olan adaletten anladığım;

Güçlünün her daim borusunu öttürdüğü, işini çıkardığı bir şeymiş.

Mülkün temeli değilmiş. 

Güçsüz ve haklı olanın değil, güçlünün mekanizması imiş. 

Ahbap, çavuş ilişkisi imiş. 

Onca adalet sarayları, hakimi, savcısı, kanun ve hukuk hukukun üstünlüğünü değil, yerleşik düzeni devam ettirmek ve gücü ele geçirenin elinde bir sopa imiş.

Piyeslerdeki Hz Ömer imiş. 

Adaletiyle nam salmış Ömer olmaktan ziyade adalet dağıtacak Ömer arayışı imiş.

Ömer olacağım diye yola çıkanların Ömer olmadığı imiş. 

Ömer arayanların Ömer aradığı falan yokmuş. 

Adalete olan aşk, Ömer arayışı, gücü elinde bulunduran mekanizmayı ele geçirmekmiş. 

Fakir, kimsesiz ve haksızlığa uğramış kişiler için denen adalet, bu kesimin mahallesine çok yabancı imiş. 

Adaletten bahsedip malı götürmekmiş. 

Gücün ve güçlünün istediğini vermekmiş.

Hak edeni hakkını vermemekmiş.

Güçlünün elindeki bir aparatmış.

Güç ve güçlüye, hak ve adaletsizliğe karşı çıkana haddini bildirmekmiş.

Dost ve arkadaş sohbetlerine ve meydanlarda adaletle ilgili ayetler okumakmış.

Olmasına karar verilen şeyi kılıfına uydurmakmış.

Hasılı “Şu fani dünyada arayıp da bulamadığımız, erişemediğimiz, elde edemediğimiz, bir türlü bize yönünü dönmeyen ve yine bir türlü bize nasip olmayandır adalet...” (Bir okuyucumun katkısı)

Adalet denen şey geçmişten günümüze hep böyleydi. Yine de güçsüzler bir gün adalet güneşi doğacak ümidini ve hasretini taşıdılar. 

An itibariyle adalet Ömer b. Abdülaziz zamanında hutbelerin sonunda okunan ve adaletten bahseden “Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayasızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.” ayetinde ibaretmiş. Evet, adalet hutbede okunmak için varmış.

Biz yine de okumaya devam edelim. Bakarsınız bir yerde ortaya çıkar.

Korkarım ki bu adalet denen şey, işte aradığınız adalet benim diye bir gün ortaya çıkarsa ilk karşı çıkacaklar adaleti tesis ettiğine inananlar, adalet isteyenler ve gücü elinde bulunduranlar olacaktır. Belki de böyle de olmaz ki bize de bu yapılır mı diyecekler ve şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da en büyük düşmanımız adalettir diyecekler ve şimdi olduğu gibi adaletle mücadele edeceklerdir.

*08/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Bu Gocunma Niye? *

Ne gündemi takip ederim ne haberleri dinlerim ne de dizi izlerim. 

İşimden arta kalan zamanlarda, önemli bir havadis var mı diye İnternetten bir siteyi o değilden karıştırırım. Bir de gündemde ne var diye sosyal medyaya göz gezdiririm. 

Yürüyüş yaparken YouTube'dan bazı videolar dinlerim. 

Nefeslenmek ve çay ihtiyacımı gidermek için bir çay ocağına oturduğumda -eğer yalnız isem- bir şeyler yazar çizerim. 

Pazar günü, elimde telefon yürüyüş yaparken seçtiğim bir videoyu dinlemeye başladım. Pazar ihtiyacımı göreyim diye bir markete yöneldim. Sebze ve meyve alırken dinlemeye devam edeyim diye cep telefonunu cebime koydum. Alışveriş yaparken başladığım video bitti. Reklamın ardından sıradaki video başladı. Bir dizi analizi idi konu. İki hanımefendiden biri soru soruyor, diğeri cevaplar veriyordu. Kızıl Goncalar dizisiymiş konuştukları. Diziyi de ilk defa duydum. 

Konuşmadan anladığım kadarıyla bugünlerde gündem buymuş. Kaç gündür bir tartışmadır gidiyormuş. Dizide tarikat ve cemaatler konu ediniliyormuş. Dizi birilerinin bam teline basmış olmalı ki dizi yasaklansın diye RTÜK'e şikayet bile edilmiş. Gelen tepkiler üzerine dizi hakkında RTÜK inceleme başlatmış. Hasılı dizinin yayından kaldırılma durumu söz konusuymuş. Hatta dizi çekimi için bazı mekanlara dair daha önce alınan izinler bile iptal edilmiş. 

Konuşmayı tam dinlemeden eve girdim. Bu dizi neyin nesi, nerede yayımlanıyor? Tartışma ve tepkiler olduğuna göre bu dizi hakkında bilgi sahibi olmalıyım dedim.

Az bir istirahatten sonra diziyi buldum. Daha ilk bölümü imiş dizinin. Baştan sona izledim. Dizi sürükleyici idi. Çünkü sonu belli olan bildik dizilerden değildi. Farklı bir konu ele alınıyordu. Dizinin başında hayal ürünü dese de hayatın içinden bir tarikat ve cemaat hayatı ile seküler tipli kişilerin hayatı işleniyor.

Dizide, işini düzgün yapmaya çalışan cemaat mensubu Meryem’in, cemaatine mensup bir börekçide tereyağı yerine adı belli olmayan başka bir yağın kullanılmasına karşı çıkması dolayısıyla ilk günden işini kaybetmesi, kızını okutmak istemesi ama eşinden çekinmesi,

Kızı Zeynep’in cemaate mensup kurs yerine orta ve lisede okumak özlemi,

Babanın kızını hafız yapma isteği,

Cemaatin önemli kişisi Cüneyt’in gizemli kişiliği,

Şeyh efendi adına işleri takip eden, ikinci adam rolündeki Sadi, tatlı diliyle çok tekin olmayan işlerin adamı olduğu,

Doktorluğunu düzgünce yapmaya çalışan Levent’in karşılaştığı zorluklar ve kızını yarış atı gibi sınava hazırlaması,

Doktorluğunu yurtdışında yapmak isteyen bir doktorun hikayesi,

Kursta dayak atan bir kurs görevlisi,

Tarikatın, hastane ve savcılık ilişkisi gibi konular...

 Dizi yasaklanmadığı takdirde ileri bölümlerde çok şeye gebe olduğunun, seyirciyi ekrana kilitleyeceğinin ipuçlarını ilk bölümde veriyor.

Açıkçası dizi bir Türkiye gerçeğini ele alıyor. Senarist, hayatın içinden girmiş konuya. Oyuncular yabancısı oldukları alanda sahici bir rol üstlenmişler. Dizi ilk bölümüyle benden tam not aldı.

Şikayet edenleri ve tepki gösterenleri anlayamadım. Neyin kavgasını ve mücadelesini veriyorlar? Dizide işlenen konu ve roller Türkiye’nin acınası bir gerçeği değilse gülüp geçin gidin. Yok, dizi cemaat ve tarikatlarda bazı yanlışlıklara işaret ediyorsa demek ki böyle bir görünümüz var. Biz kendimizi düzeltelim denmesi gerek. Açıkçası tepkileri “Bizde böyle durumlar var. Ama bunlar konu olarak işlenmemeli” şeklinde anlıyorum.

Sahi, bu konuda bir yaranız yoksa bu gocunma niye?

*27/12/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

23 Aralık 2023 Cumartesi

Bir Vatan Nasıl Satılır?

Bir vatanı satmak ithamı gırla gidiyor. Nedir bu? Bir vatan nasıl satılır? Kişi ya da kişiler nasıl vatan satar?

Bilmiyor musun?

Hayır, nereden bileyim?

Doğrusunu istersen ben de bilmiyordum. Tecrübeli büyüklerim sayesinde bir vatan nasıl satılır sorusunun cevabını buldum.

Nasılmış?

En iyisi kendimden hiçbir şey katmadan etkili ve de yetkili bir büyüğümüzün sözüyle cevap vereyim sana.

Lütfen?

Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur."

Yani bir ülkede faizler yüksek olursa

Aynen.

Enflasyon yüksek olursa

Evet.

Kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynakları heba edilirse

Ta kendisi.

Güzel tespitler bunlar. Kim demiş bunu?

İsim ne fark eder. Ha Ali ha Veli. Kısaca büyük lokma yemeyip hep büyük laf eden biri.

Ne zaman demiş bunu?

2015 yılının 27 Şubatında.

Ta o zamandan bu zamana bu sözler nasıl aklında kaldı?

Aklımda kalmasına gerek yok. İnternete yazarsan kim, ne zaman söylemiş görürsün. Çünkü söz uçar, yazı kalır.

O zaman bir ülkeyi yüksek enflasyon ve yüksek faizle ülkeyi kriz üstüne krize sürükleyen her kötü yönetim ülkeyi satmış oluyor. Ülkeyi satmak vatana ihanet değil mi?

Bu konuda yorum yapmayacağım. Kimseye vatanı sattı diyemem ama söylenen söz de ortada.

Peki, bu sözler hatırlatılmıyor mu bir ülkeyi yüksek enflasyon ve yüksek faize maruz bırakanlara?

Kim hatırlatacak?

En azından gazeteciler.

Eskidendi gazetecilerin, “efendim geçmişte şöyle demiştiniz” dediği.

Şimdi?

Cesaret ister. Çünkü kim demeye kalkarsa ekmeği kesilir, çalıştığı gazete ile yolları ayrılır. Ekmeğini herhangi bir gazetede araması da mümkün değil.

Bu durumda?

Bu durumda söylenen söz İnternetin geçmiş arşivlerinde ve insanların kursaklarında kalır. Söz ağza gelir. Ağızda düğümlenir. Sonra bir güzel yutulur.

Afiyet olsun.