14 Aralık 2023 Perşembe

Birileri Sanatını İcra Ediyor

Efendim, çok başarılısınız. Bugüne kadar kimse elinize su dökemedi. Öldü bitti kül oldu dendiği zamanlarda bile bu işi kotardınız. Üstelik tek kişisiniz. Başarı hep sizin eseriniz. İstese de istemese de herkes bükemediği elinizi öptü. Nasıl başarıyorsunuz bunu?

Allah vergisi diyelim. 

Efendim, ondan da öte. 

Tesadüf diyelim. 

O kadar da tevazu göstermeyin. Görünen bir gerçek var. 

Tek kişi değilim bir defa. 

Nasıl? 

Tek kişi görünsem de aslında tek değilim. Bana çalışan, başarım için ter döken binler var etrafımda. Bunların kimi yanımda görünür kimi de rakibim olarak görünür. 

Anlamadım. Biraz açık konuşsan. 

Çok fazla deşeleme. 

Lütfen efendim. Geldiniz gidiyorsunuz. Başarının her türlüsüne ulaştınız. Daima zirveye oynadınız ve hep zirvede kaldınız. Bu işi de zirvede bırakacaksınız. Bari biraz kopya verin de bu işin künhünü öğrenelim. 

Ustanın iyisi işin püf noktasını söylemez ve öğretmezmiş. Yine de söyleyeyim. Bir defa ben bir sanat icra ediyorum. Filmlerdeki başrol oyuncusu ne ise ben de oyum. Oyunu kurgulayan, pişiren başkası. Ben sadece rolümü oynuyorum. Benim en büyük payım, rolümü iyi oynamak ve sahici görünmektir. 

Yani? 

Filmlerdeki rakip başrol oyuncusu ve ona çalışan etrafındakiler hep başrol oyuncusunun yani benim figüranımdır. Filmin içinde bana acı çektirseler de sonunda hep ben kazanırım. Çünkü senaryo böyle. Ne ben ne rakiplerim senaryonun dışına çıkabilir. Hepsi bana, ben de beni başrol oyuncusu yapanlara çalışırım. Alternatif görünen rakiplerim aynı makinenin dişlileridir. O makinenin dönmesi için her birinin görevleri vardır. Yani aynı çarkın dişlileriyiz. Kısaca yalnız değilim. Başrolde ben görünürüm sadece. Rakiplerim, yurtiçi ve yurtdışı, sermaye, güçler hep bana yatırım yapar. Ben de gereğini yaparım. Onların yüzünü hiç kara çıkarmadım bugüne kadar. 

Ama rakipleriniz ve yurtdışı sana ve sana inanan kitlelere göre hep senin aleyhinde. 

Öyle tabii. Görünürde ben onlara, onlar bana düşman. Ben onlara, onlar bana düşmanlık yaparak kotarıyoruz bu işi. Bakmayın düşman ve rakip göründüklerine. Bakmayın beni istemez göründüklerine. Kısaca ben mücadele eder göründüğüm güçlerle iş yapıyorum. Onlara çalışıyorum. Sonunda da hep ben kazanıyorum. İşin aslı ben bana verilen görevi icra eden bir sanatçıyım.

Bu işin sırrı ne? Sırrını öğrenemedim.

Amma da kalın kafalıymışsın. Daha ne anlatayım? Sevdirmek efendim sevdirmek. Kendini sevdirdin mi bu iş tamam. Bir de kendini bulunmaz Hint kumaşı olarak pazarlamak ve alternatifsiz olduğun algısını oluşturmak. Ondan sonra işler kebap.

Örnek verir misin?

Bana falan kişi veya ülkeyle bozuş diyorlar. Sahici bir rol ile bozuşuyorum. Sonra arayı düzelt diyorlar, gidip düzeltiyorum. Şuna karşı çık diyorlar. Karşı çıkıyorum. Sonra tersini söyle, karşı çıktığının tersini yap diyorlar, yapıyorum. Yani başarı için her yol mubah bana.

Ama İsrail’i eleştirme konusunda samimisin sanırım.

Samimi görünmek zorundayım. Bakma İsrail’i yerden yere vurduğuma, onlar aleyhine miting yaptığıma. Onlarla ticaretimiz hız kesmeden devam ediyor.

İyi de nasıl beceriyorsun bunu?

Dedim ya ben sanatçıyım. Sanatımı da bugüne kadar hep sahici olarak icra ettim, hala da icra ediyorum. Bu can bu tende durduğu müddetçe de bu icra işleri hız kesmeden devam edecek. Çünkü ben bir sanatçıyım.

İki Yüzlü Siyaset *

Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan, Timsahgiller takımından iri yapılı, kalın ve kabuksu derili sürüngen türlerinin genel adıdır. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler. Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur.” (wikipedi)

Balık, kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Timsahlar avına saldırmadan önce yaklaşık 2 metrelik bir alana girmesini beklerler. Avı saldırabileceği kadar yakına gelen timsah, yaklaşık 12 m/s bir hız ile avını yakalar. Bu hıza; vücutlarının yapısı, arka bacakları ve de en önemlisi kaslı kuyrukları sayesinde ulaşırlar. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Kendilerinden büyük olan avlarını 200 kg bir kuvvet uygulayabildikleri ve avını ağzı ile kavrayıp kendi etrafında birkaç kez dönerek gerçekleştirdikleri ölüm dönüşü adı verilen yöntemle daha küçük parçalara ayırırlar. Çeneleri sağa sola hareket etmediği için besinleri çiğneyemeden büyük parçalar hâlinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. (wikipedi)

Niyetim, timsahı anlatmak değil. Halk arasında timsah gözyaşları deyimi kullanılır. Gözyaşı denince bizde içten gelen bir ağlama, bir samimiyet göstergesidir. Kişinin bir olay esnasında çektiği acı ve üzüntüyü ifade eder. Bakalım timsahlarda gözyaşı ne anlama geliyormuş?

İkiyüzlü bir kişinin sahte acı gözyaşları dökmesi gibi sahte, samimiyetsiz bir duygu gösterisidir . Bu ifade, timsahların avlarını yerken gözyaşı döktüğüne dair eski bir inançtan türemiştir. Timsahların gözyaşı kanalları olmasına rağmen, genellikle uzun süre sudan uzak kaldıklarında ve gözleri kurumaya başladığında gözlerini yağlamak için ağlarlar. Ancak kanıtlar bunun beslenmeyle de tetiklenebileceğini gösteriyor.” (Wikipedia)

 Timsahlar avlarını yiyecekleri sırada ağzını çok açtığı zaman gözlerinden sıvı gelir. Ancak salgılanan bu sıvının gözyaşı ile herhangi bir ilgisi yoktur. Bu durumdan başlamak suretiyle timsah gözyaşı, bir şeye üzülmediği halde üzülmüş gibi görünen insanlar için değerlendirilir.” (Milliyet)

Timsah gözyaşları deyimi Türk Dil Kurumu üzerinden direkt olarak insanlar için ifade edilir. Bu doğrultuda herhangi bir durum karşısında üzülmemesine rağmen üzülmüş gibi görünen insanlar için timsah gözyaşları deyimi kullanılır. Yani gerçek olmayan bir üzüntü göstergesi timsah gözyaşları şeklinde anlatılır.” (Milliyet)

Tüm bu alıntılar, timsahtan ziyade insanlar için kullanılan timsah gözyaşı deyiminin ne anlama geldiğini anlatmaya yeter de artar bile. Yine iki anekdota daha yer vereyim.

28 Şubat sürecine giderken televizyonlarda ilk defa gördüğümüz Fadime Şahin şovunu izledik. Öyle konuşuyor, öyle gözyaşları döküyordu ki bu kadar gözyaşı döken bir kadın yalan söylemez. Çünkü gözyaşı samimiyettir dedim. Sonra anlaşıldı ki Fadime Şahin’in düzmece, döktüğü gözyaşlarının ise kitleleri inandırmak ve bir amacı yerine getirmek için sahte gözyaşı olduğu ortaya çıktı. Ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.

Tanıdığım bir zabıta daire başkanı anlatmıştı: Bir esnafın, “Dükkanımın önünde seyyar satıcı var. Elektrik, su ödüyoruz. Kira veriyoruz. Bunlara niye bakmıyorsunuz” şikayeti üzerine belirtilen yere ekip gönderdim. Ekip seyyar satıcıya işlem yaparken içeriden dükkan sahibi çıkıyor. “Evine üç beş kuruş ekmek parası götürmeye çalışan şu Allah’ın garibinden ne istersiniz? Sizde Allah korkusu yok mu” deyince ekibim şaşırıp kalır ve işlemden vazgeçer. Çünkü seyyardan şikayetçi olan ile seyyarı koruyan kişi aynı kişi idi dedi.

Son örnek de İsrail mallarına uyguladığımız boykot olsun. Halk boykot uyguladı. Bunda da samimi idi. Devlet de en üst perdeden İsrail’e tepki gösterdi. Üzerine miting yaptı. Sonra anlaşıldı ki halk boykot ile uğraşırken etkili ve yetkili kişiler, İsrail ile gemi ticaretine ara vermeden devam etmişler. Üstelik ortakları da etkili ve yetkili kişilerin kendisi ya da çocukları imiş.

Şaşırtıcı olan insanlar nasıl iki yüzlü olabiliyor? Nasıl iki kalp taşıyabiliyor? Gözyaşı dökerek nasıl ticarete devam edebilir? Nasıl karşıymış gibi davranabiliyor? Nasıl Bağırıp çağırır ve mangalda kül bırakmaz? Mağdurun yanında görünüp nasıl mağrur ile iş çevirir?

Nasıl ki timsah, gözyaşı dökerek avını tüm tüm götürüyorsa öyle zannediyorum, bazı insanlar da gözyaşı dökerek malı götürüyor.

Vay be nasıl bir dünyada yaşıyoruz böyle?

*22/12/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

Timsah Gözyaşıymış Meğer

Gazze üzerinden Yahudi mallarına uygulanan bir boykot daha sona erdi. En azından sosyal medya üzerinden Yahudi malları şunlar, bunlara boykot uygulayın paylaşımlarını görmüyoruz.

Boykot niçin kesilmiş olabilir?

Ya İsrail Gazze'ye saldırıyı kesmiştir.

Ya Yahudi malları zarara uğratılmıştır. 

Ya bir anlık kızgınlık sonucu ortaya çıkan bir heves idi. 

Ya da halkın gazını almak için pompalanan bir yöntem idi. 

İsrail'in Gazze'ye saldırısı devam ediyor. Boykot uygulanan bir Yahudi markasının zarar ettiğine ya da battığına dair ortaya çıkmış bir bilgi yok. Üstelik boykot uygulanan ürünler tereklerde satışta.  

Olsa olsa boykot halkın gazını almak, Gazze'nin yanında olduğumuzu göstermek amacıyla servis edilmiş geçici bir hevestir. Hevesler saman alevi gibidir. Birden parlar, ardından söner. Bizim boykot da böyle oldu. Üstelik bu tür boykot ne ilkti ne de son olacak. Böylece bir başarısız boykota daha imza attık. Attığımız onca taş bir kurbağayı ürkütseydi bari. Hepsi bir acziyet sonucu ortaya çıkan ve sonuç almayan yöntemlerdi. 

İşin garibi boykot uyguladığımız ürünler ihtiyaç olmasa hepsi bir anlık zevk içeren ürünler olsa değer dersin. Piyasada ve evlerimizde ne kadar kullandığımız zaruri ürün varsa hepsi boykot listesinde. Daha kalitelisini üretmeyi bırakalım, emsal ve muadilini üretebilsek hiç gam yemeyeceğim. Alternatif diye verilen ürünlerden birkaçı dışında ürettiğimiz hiçbir ürünün kalitesi yok, marka değeri yok. Hoş, yerli ürün denen ürünlerin ne kadarı yerli, bu da düşündürücü. 

İşin bir başka yönü, "Siz bizim malları istemiyor, boykot mu uyguluyorsunuz. Biz de çekiliyoruz bu piyasadan" deseler, onca insanımız işsiz kalacak ve bu kalite başka ürün bulamayacağız. Kısaca onlar bize değil, biz onlara muhtacız. Hamaset yapmaya gerek yok. 

Başarısız da olsa halkımız boykot uyguladı ve çoğu boykot uygulayanın boykotta samimi olduğunu düşünüyorum. Ya yetkililerimiz bu samimiyet sınavının neresinde? Gördük ki yetkililerimiz hep İsrail yönetimine veryansın etti, bağırdı çağırdı. İş değil yaptığın dedi. Üzerine milyonları toplayarak Gazze'nin yanında, İsrail'in karşısında olduğumuz gösterildi. Kısaca öyle bir görüntü verildi ki Hamas'tan daha Filistinli, Gazzeliden daha Filistinli profili çizdik. Gören de Gazze ve Filistinlinin tek hamisi der. Diyelim ki tüm bu yaptıklarımızda bir samimiyet var. Çünkü samimiyet içten gelen bir şey ve o içi biz okuyamayız. 

Gazetelerin yazıp çizdiğine ve Mecliste gündeme geldiğine göre limanlarımızdan İsrail'e her gün kaç tane ticari gemi kalkıyormuş. İsrail'in yakıtı bizden gidiyormuş. Gazze ve İsrail arasında tek taraflı savaş devam etmesine rağmen Yahudi mallarına boykotun uygulandığı dönemde bile İsrail’e aylık 350 milyon dolar ticaretimiz devam etmiş. 

Savaş anında dahi İsrail'e ticaretimizin devam etmesi ne yaman çelişki. Bir yandan mangalda kül bırakmayacağız, diğer taraftan ticaretimiz devam edecek. Bunun izahını yapmak benim kapasitemi ve çapımı aşar. Çünkü bu çelişki ve çifte standardın savunulur ve tutulur tarafı olamaz. Verilen bu görüntünün ne dinde ne ahlakta ne etik değerlerde ne insanlıkta ne yönetim anlayışında yeri vardır. Samimiyet zaten yoktur. Bağırıp çağırma olsa olsa timsah gözyaşlarıdır. Sen yapacağını yap. Ben halkın gazını alayım. Ne şiş yansın ne kebap demektir. 

Beni en çok üzen de ülkemin bu çifte standardı ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen büyük ve güçlü taifenin sesinin çıkmamasıdır.