Ana içeriğe atla

Timsah Gözyaşıymış Meğer

Gazze üzerinden Yahudi mallarına uygulanan bir boykot daha sona erdi. En azından sosyal medya üzerinden Yahudi malları şunlar, bunlara boykot uygulayın paylaşımlarını görmüyoruz.

Boykot niçin kesilmiş olabilir?

Ya İsrail Gazze'ye saldırıyı kesmiştir.

Ya Yahudi malları zarara uğratılmıştır. 

Ya bir anlık kızgınlık sonucu ortaya çıkan bir heves idi. 

Ya da halkın gazını almak için pompalanan bir yöntem idi. 

İsrail'in Gazze'ye saldırısı devam ediyor. Boykot uygulanan bir Yahudi markasının zarar ettiğine ya da battığına dair ortaya çıkmış bir bilgi yok. Üstelik boykot uygulanan ürünler tereklerde satışta.  

Olsa olsa boykot halkın gazını almak, Gazze'nin yanında olduğumuzu göstermek amacıyla servis edilmiş geçici bir hevestir. Hevesler saman alevi gibidir. Birden parlar, ardından söner. Bizim boykot da böyle oldu. Üstelik bu tür boykot ne ilkti ne de son olacak. Böylece bir başarısız boykota daha imza attık. Attığımız onca taş bir kurbağayı ürkütseydi bari. Hepsi bir acziyet sonucu ortaya çıkan ve sonuç almayan yöntemlerdi. 

İşin garibi boykot uyguladığımız ürünler ihtiyaç olmasa hepsi bir anlık zevk içeren ürünler olsa değer dersin. Piyasada ve evlerimizde ne kadar kullandığımız zaruri ürün varsa hepsi boykot listesinde. Daha kalitelisini üretmeyi bırakalım, emsal ve muadilini üretebilsek hiç gam yemeyeceğim. Alternatif diye verilen ürünlerden birkaçı dışında ürettiğimiz hiçbir ürünün kalitesi yok, marka değeri yok. Hoş, yerli ürün denen ürünlerin ne kadarı yerli, bu da düşündürücü. 

İşin bir başka yönü, "Siz bizim malları istemiyor, boykot mu uyguluyorsunuz. Biz de çekiliyoruz bu piyasadan" deseler, onca insanımız işsiz kalacak ve bu kalite başka ürün bulamayacağız. Kısaca onlar bize değil, biz onlara muhtacız. Hamaset yapmaya gerek yok. 

Başarısız da olsa halkımız boykot uyguladı ve çoğu boykot uygulayanın boykotta samimi olduğunu düşünüyorum. Ya yetkililerimiz bu samimiyet sınavının neresinde? Gördük ki yetkililerimiz hep İsrail yönetimine veryansın etti, bağırdı çağırdı. İş değil yaptığın dedi. Üzerine milyonları toplayarak Gazze'nin yanında, İsrail'in karşısında olduğumuz gösterildi. Kısaca öyle bir görüntü verildi ki Hamas'tan daha Filistinli, Gazzeliden daha Filistinli profili çizdik. Gören de Gazze ve Filistinlinin tek hamisi der. Diyelim ki tüm bu yaptıklarımızda bir samimiyet var. Çünkü samimiyet içten gelen bir şey ve o içi biz okuyamayız. 

Gazetelerin yazıp çizdiğine ve Mecliste gündeme geldiğine göre limanlarımızdan İsrail'e her gün kaç tane ticari gemi kalkıyormuş. İsrail'in yakıtı bizden gidiyormuş. Gazze ve İsrail arasında tek taraflı savaş devam etmesine rağmen Yahudi mallarına boykotun uygulandığı dönemde bile İsrail’e aylık 350 milyon dolar ticaretimiz devam etmiş. 

Savaş anında dahi İsrail'e ticaretimizin devam etmesi ne yaman çelişki. Bir yandan mangalda kül bırakmayacağız, diğer taraftan ticaretimiz devam edecek. Bunun izahını yapmak benim kapasitemi ve çapımı aşar. Çünkü bu çelişki ve çifte standardın savunulur ve tutulur tarafı olamaz. Verilen bu görüntünün ne dinde ne ahlakta ne etik değerlerde ne insanlıkta ne yönetim anlayışında yeri vardır. Samimiyet zaten yoktur. Bağırıp çağırma olsa olsa timsah gözyaşlarıdır. Sen yapacağını yap. Ben halkın gazını alayım. Ne şiş yansın ne kebap demektir. 

Beni en çok üzen de ülkemin bu çifte standardı ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen büyük ve güçlü taifenin sesinin çıkmamasıdır.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Sayın hocam, boykotu kimin gözü görüyor da; millet kendi derdine düşmüş, neyi nereden nasıl ucuza temin edebilirimin derdinde.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As merhabalar. Bu devirde vatandaş elbette bir malı nerede daha uyguna bulursa onu alacak. Çünkü devir hesap kitap devri. Boykota gelince Gazze çıktı çıkalı Türkiye boykot dedi durdu. Özellikle sosyal medya Yahudi malı, Türk malı listelerini paylaştı durdu. Almayın reklamı yapıldı. Devlet kurumları bile buna katıldı. Bu boykot furyası ne kadar başarıya ulaştı, tartışılır. Sonuç alsa da almasa da vatandaşın böyle bir çabası varken devlet ricalinin hız kesmeden İsrail ile ticarete savaş ortamında bile devam etmesi dikkat çekici. Değilse isteyen istediği yerden istediği malı alsın.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde