14 Aralık 2023 Perşembe

Timsah Gözyaşıymış Meğer

Gazze üzerinden Yahudi mallarına uygulanan bir boykot daha sona erdi. En azından sosyal medya üzerinden Yahudi malları şunlar, bunlara boykot uygulayın paylaşımlarını görmüyoruz.

Boykot niçin kesilmiş olabilir?

Ya İsrail Gazze'ye saldırıyı kesmiştir.

Ya Yahudi malları zarara uğratılmıştır. 

Ya bir anlık kızgınlık sonucu ortaya çıkan bir heves idi. 

Ya da halkın gazını almak için pompalanan bir yöntem idi. 

İsrail'in Gazze'ye saldırısı devam ediyor. Boykot uygulanan bir Yahudi markasının zarar ettiğine ya da battığına dair ortaya çıkmış bir bilgi yok. Üstelik boykot uygulanan ürünler tereklerde satışta.  

Olsa olsa boykot halkın gazını almak, Gazze'nin yanında olduğumuzu göstermek amacıyla servis edilmiş geçici bir hevestir. Hevesler saman alevi gibidir. Birden parlar, ardından söner. Bizim boykot da böyle oldu. Üstelik bu tür boykot ne ilkti ne de son olacak. Böylece bir başarısız boykota daha imza attık. Attığımız onca taş bir kurbağayı ürkütseydi bari. Hepsi bir acziyet sonucu ortaya çıkan ve sonuç almayan yöntemlerdi. 

İşin garibi boykot uyguladığımız ürünler ihtiyaç olmasa hepsi bir anlık zevk içeren ürünler olsa değer dersin. Piyasada ve evlerimizde ne kadar kullandığımız zaruri ürün varsa hepsi boykot listesinde. Daha kalitelisini üretmeyi bırakalım, emsal ve muadilini üretebilsek hiç gam yemeyeceğim. Alternatif diye verilen ürünlerden birkaçı dışında ürettiğimiz hiçbir ürünün kalitesi yok, marka değeri yok. Hoş, yerli ürün denen ürünlerin ne kadarı yerli, bu da düşündürücü. 

İşin bir başka yönü, "Siz bizim malları istemiyor, boykot mu uyguluyorsunuz. Biz de çekiliyoruz bu piyasadan" deseler, onca insanımız işsiz kalacak ve bu kalite başka ürün bulamayacağız. Kısaca onlar bize değil, biz onlara muhtacız. Hamaset yapmaya gerek yok. 

Başarısız da olsa halkımız boykot uyguladı ve çoğu boykot uygulayanın boykotta samimi olduğunu düşünüyorum. Ya yetkililerimiz bu samimiyet sınavının neresinde? Gördük ki yetkililerimiz hep İsrail yönetimine veryansın etti, bağırdı çağırdı. İş değil yaptığın dedi. Üzerine milyonları toplayarak Gazze'nin yanında, İsrail'in karşısında olduğumuz gösterildi. Kısaca öyle bir görüntü verildi ki Hamas'tan daha Filistinli, Gazzeliden daha Filistinli profili çizdik. Gören de Gazze ve Filistinlinin tek hamisi der. Diyelim ki tüm bu yaptıklarımızda bir samimiyet var. Çünkü samimiyet içten gelen bir şey ve o içi biz okuyamayız. 

Gazetelerin yazıp çizdiğine ve Mecliste gündeme geldiğine göre limanlarımızdan İsrail'e her gün kaç tane ticari gemi kalkıyormuş. İsrail'in yakıtı bizden gidiyormuş. Gazze ve İsrail arasında tek taraflı savaş devam etmesine rağmen Yahudi mallarına boykotun uygulandığı dönemde bile İsrail’e aylık 350 milyon dolar ticaretimiz devam etmiş. 

Savaş anında dahi İsrail'e ticaretimizin devam etmesi ne yaman çelişki. Bir yandan mangalda kül bırakmayacağız, diğer taraftan ticaretimiz devam edecek. Bunun izahını yapmak benim kapasitemi ve çapımı aşar. Çünkü bu çelişki ve çifte standardın savunulur ve tutulur tarafı olamaz. Verilen bu görüntünün ne dinde ne ahlakta ne etik değerlerde ne insanlıkta ne yönetim anlayışında yeri vardır. Samimiyet zaten yoktur. Bağırıp çağırma olsa olsa timsah gözyaşlarıdır. Sen yapacağını yap. Ben halkın gazını alayım. Ne şiş yansın ne kebap demektir. 

Beni en çok üzen de ülkemin bu çifte standardı ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen büyük ve güçlü taifenin sesinin çıkmamasıdır.

13 Aralık 2023 Çarşamba

Dinler ve Ahlak

İster ilahi ister beşeri olsun, tüm dinlerde inanç, ibadet ve ahlak ilkeleri var. İnanç ve ibadetleri farklı farklı olsa da hepsindeki ahlak ortaktır. Her din inananlarına ahlaklı olmayı önerir.

Her dinin önemsediği ahlakın kaynağı ilahi veya din midir ya da beşeri midir? Bu soruya ilahidir veya beşeridir cevabını vermek mümkün. Ahlakın kaynağının beşeri olduğunu, doğuştan geldiğini düşünüyorum. Dinler iyi ve güzel olan şeyleri tavsiye etmişler, kötü ve çirkin olan şeyleri de yasaklamışlardır. Yani din bir şeyi iyi dediği için o şey iyi olmuş değildir. Aynı şekilde din bir şeye kötü dediği için o şey kötü kabul edilmiş değildir.

Şu bir gerçek ki ahlak ve etik değerler için kaynağın ilahi veya dini olması gerekmiyor. Çünkü nice dinsiz ve dine mesafeli insanlar içerisinde ahlak ve etik değerlere riayet eden kişilerin olduğu muhakkak. Bu demektir ki bir dine inanmadan da bir insan ahlaklı olabiliyor. Aynı şekilde bir dine inandığı halde ahlak ve etik değerler konusunda sınıfta kalan dindarların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu da dinlerin inananlarını ahlaklı yapamadığını gösteriyor. Üstelik emir ve yasaklarına, ahlak ve etik değerlerine uymadığı için inananlarına dinlerin bir yaptırımı yok. Yaptırım ve denetim olmayınca, dinlerin emir ve yasakları, inananlarının vicdanlarına hitap eden bir tavsiyeden öte geçemiyor. 

Ahlak ve etik değerler ister ilahi ister beşeri olsun, toplumlarda mutlaka olmalıdır. Toplumlarda esas olan herkes tarafından bilinen ahlak ve etik değerler uygulandığı zaman ahlak ve etik değerler bir anlam ifade eder. Bu ahlak ve etik değerler bilindiği halde uygulanmıyorsa -ki bilinmemesi mümkün değil o dinin mensuplarının çoğu dinlerine rağmen ahlaksızlık bataklığına saplanmışsa, bu duruma da o dinin mensupları tepki göstermiyorsa, o dinin tavsiye ettiği ahlakın bir anlamı olur mu? 

Tüm dinler gibi İslam dini de ahlaka çok büyük önem verir. İslam’ın güzel ahlak olduğunu, Hz Muhammed’in yüce bir ahlak üzere bulunduğunu, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı isteyenler için Hz Muhammed’in güzel bir örnek olduğunu, Hz. Muhammed’in güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini belirtir. Müslümanı, elinden ve dilinden başkasının emin olduğu kimse olarak tanımlar.

Dinlerin inanç ve ibadetlerini bir tarafa bırakalım. Çünkü inanç ve ibadet, kişi ile inandığı varlık arasında cereyan eden bir ilişkidir. İnandığı ve yaptığı ibadet, kişi ile Mabud’u arasındadır. Topluma lazım olan ise o dinin inananından toplum içinde ahlak ve etik değerlere uymasıdır. Halk bunu görmek ister. Çünkü ibadet ve ibadetlerin amacı da inananını ahlaklı yapmaktır. Bunu da çoğu inananda görmek mümkün değil. Hatta çoğunda ahlak yerlerde sürünüyor denebilir. Halbuki dinin göstergesi, o dinin müntesipleri üzerinde görünür ve topluma da o dinin ahlakı gerekli. 

Kimin ne yaptığının görünüp izlendiği; dinlerin inanç, ibadet ve buyruklarının sorgulandığı bu devirde, dinleri tekellerine alanlar oturup bir sorgulama yapmalı. Dinlerinin ihtiyaç olacağına inanıyorlarsa, her din savunucusunun görevi, ahlaklı insan ve etik değerleri içinde özümseyen inanan tipi için tedbir almak olmalıdır. Dine mesafeli olan bile şu dinin mensupları çok ahlaklı, inanırsam, bu dine girerim diyebilmeli. Bir dine inanan ile inanmayan arasında ahlaki yönden belirgin bir fark yoksa dine mesafe koymuş insan niçin bir dine girip sorumluluk alsın? Öyle değil mi?

Alkışlar Hakemlere *

Sorunu, şiddet ve kaba kuvvetle çözme yolunu tercih ederek sorun çözeceğiz derken geriye bir yığın sorun üreten bir toplumuz. Bu konuda üstümüze yoktur. Yeter ki dövebileceğimize gözümüz kessin ve gücümüz yetsin. 

Şiddet toplumuyuz vesselam.

Bu ülkede;

Çocuk şiddete maruz kalır. Çünkü gücü yoktur. 

Kadın şiddete uğrar. Çünkü korumasızdır. 

Öğretmen dayak yer. Çünkü öğretmenin elinde sadece kalemi var. Bir de sayısı çok ve arkası yok. 

Hekimlerin eli yok dili yok. Çünkü elleri ve idrakleri hastaya teşhis koyma ve tedavi etmeye odaklı. Kavgaya hiç meyilli değiller. Çünkü tıp eğitimi alacağız derken karate öğrenmek hiç akıllarına gelmemiş. 

Kadına şiddet uygulamak bu ülkede ayyuka çıktı. Meclis kanun üzerine kanun çıkarmak suretiyle kadına şiddeti minimuma indirmeye çalışıyor. Kadına dokunan en az iki ay uzaklaştırılmayı göze alması gerek. Avukatlar ve kadın dernekleri şiddete uğrayan kadını korumada pervane oluyorlar. 

Öğretmen ve doktorlara şiddet son yılların vakayıadiyesi. Doktorların bağlı olduğu dernek ve birlikler şiddet konusunda duyarlı. Herhangi bir hekim şiddete maruz kalsa tüm hekimler birlik olup basın açıklaması, protesto yürüyüşü, iş bırakma gibi eylemler için çabucak organize olabiliyor. Sağlık Bakanlığı da işin takipçisi. 

Öğretmenlere gelince, yukarıda dediğim gibi öğretmenin sahibi yok. Sendikalardan cılız açıklamalar ve sosyal medya üzerinden şiddete hayır pankartlarıyla iş geçiştiriliyor. Öğretmenlerin iş bırakması diye bir durum söz konusu olmaz. Her bir öğretmen aksatmadan dersine girer. Kısaca şiddete maruz kalan öğretmenin yanında meslektaşları bile yok. 

İster doktora ister öğretmene şiddette, şiddet uygulayan kişi ya da kişiler ifadesi alınıp adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor. Bu kesimlere uygulanan şiddetin kesilmemesinde, bu adli kontrol şartının payı büyük. Çünkü adli kontrol, bir nevi "Delikanlı! Uyguladığın bu şiddet yeterli değil. İşini iyi yap ve sonuca git diye seni serbest bırakıyorum" demektir. 

Son şiddet Ankaragücü-Rizespor maç bitiminde Ankaragücü kulüp başkanı tarafından maçın hakemine yapıldı. Hakemler verdikleri kararlarıyla çok eleştirilse de bugüne kadar hakeme şiddet pek görülmüş değil. 

Şiddetin hemen akabinde yumruk atan ve tekmeleyen iki kişi tutuklanıyor. Hakemler, maçlara çıkmayacağız açıklaması yapıyor, federasyon maçların süresiz ertelendiği kararını alıyor. Kısaca şiddet en aşağıdan en tepeye kadar lanetleniyor. Hakemler hastanede tedavi altına alınan mağdur hakemin durumuna göre karar alacaklarını beyan ediyorlar. 

Doğrusunu açıklamak gerekirse hakemleri takdir ettim. Birden organize olup karar aldılar ve gösterdikleri tepki ile sonuç aldılar. Helal olsun hakemlere. Bir meslektaşlarına yapılan saldırıyı kendilerine yapılmış kabul edip kenetleniverdiler. Bugüne kadar böyle sonuç alıcı tepkiyi ne öğretmenlerde gördüm ne de hekimlerde. 

Hakemlerdeki bu birlik ve beraberlik hem öğretmen hem de sağlık çalışanlarına örnek olsun. Meslektaşlarına yapılan en ufak bir saldırı ve şiddet için birlikte hareket etmenin sonuç alıcı olduğunu görmüş oldular.

*15/12/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.