11 Aralık 2023 Pazartesi

Ezik İnsanın Özellikleri

TDK'ye göre ezik;
"çarpma, dövülme vb. sebeplerle vücutta oluşan bere",
"ezilmiş veya yassılmış",
"olaylar ve hayat şartları karşısında güçsüz ve sıkıntılı duruma düşmüş olan", "pısırık", "üzüntülü bir biçimde." anlamlarına geliyormuş.
Çarpma vb. sebeplerle oluşan bere zor iyileşir ama vücut er geç sağlığına kavuşur.
Üzüntülü bir biçimde hali ise bir sevindirici haberle mutluluğa dönüşebilir ya da o üzüntülü hal özümsenir kabullenilir.
Olaylar ve hayat şartları karşısında güçsüz ve sıkıntılı duruma düşmüş, pısırık kimse için biraz kalem oynatalım.
Zamanında itilip kakılıp değer verilmemiştir. Kendisini ifade etmek için hep alttan almıştır. Nezaket ve zarafeti elden bırakmamıştır. Tüm çabası, kendisini ezmeye çalışanların kendisini anlamasıdır. Ah elimde bir imkan olsa, bunların bana yaptığını ben onlara yapmam demiştir.
Gel zaman git zaman devir kendisinin devri olur. Ya güç olur ya da güce yaslanıp güçten beslenen.
O pısırık adam gider, geçmişini ve geldiği yeri unutan biri gelir.
Bir eline dini bir tarafa gücü alır. Ne oldum delisi olur çıkar. Öyle ya din ve gücün karşısında kim durabilir.
Naziklik ve kibarlığı ve alttan alması gider.
Tepeden bakmaya başlar.
Buyurgan olur.
Ağzını bozar. Yakışır mı desen, onlara anladığı dilden konuşacaksın. Karşısında pısırık insan yok der.
Ezmeye başlar.
Fikrinin karşısında farklı fikre tahammülü yoktur.
Saldırma ve had bildirme asıl mesleğidir artık. Devleti ve devletin organlarını göreve çağırır.
En büyük endişeleri, bir gün yine ezilen duruma düşmeleridir. Bunun için en ufak bir serzenişi dahi yok etmeleri gerekir ve güç daima yanlarında olmalıdır. Yoksa maazallah eski günler çekilir gibi değil.
Tüm bunları ve daha fazlasını bunlara yaptıran geçmiş ezik ve pısırık halidir. Bugün eziklikten ve pısırıklıktan eser kalmasa da onlara bunu yaptıran geçmiş eziklik psikolojisidir.
Hasılı, eziklik ve pısırık hali güçlüyken bile ruh ikizi gibi kendilerinde devam eder. Bunu hal ve hareketlerinden, jest ve mimiklerinden, kazanmak ve gücü elde tutmak için her şeyi mubah görmelerinden, durmadan söz ve eylem çelişkisi içerisine girmelerinden anlayabiliriz.
Kısaca huzuru huzur bozmada bulurlar. Böyle huzur da geçici ferahlamadır. İçleri huzursuz oldukça yine huzur için yeni huzursuzluk gerek bu tipler için.

9 Aralık 2023 Cumartesi

Hayat Yaşamaya Değer *

Bildiğim kadarıyla kişinin intiharı dince yasaktır. Çünkü vücut kişinin kullanımına verilse de bu vücut kişiye bir emanettir. İntihar, emanete ihanet demektir. Bu yüzden hiçbir haklı gerekçe intiharı makul gösteremez.

Canlı bomba olup kişinin kendisini ve girdiği alandaki insanların ölümüne sebebiyet vermesinin de hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hele içinde masum olan sivillerin bulunduğu bir ortamda canlı bomba olmak, toplu katliam demektir. Can kaybının olduğu yerde mal kaybının esemesi okunmaz. Geriye bıraktığı dehşet ise belleklerden kolay kolay gitmez. Yaralı kurtulup ömrünün geri tarafını engelli geçirmek ise ölümlerden ölüm beğenmektir.

Savaşlar, uçakla bombalamalar, füze fırlatmalar, bir şehir veya ülkenin altını üstüne getirmek, sivil ve asker demeden insanların üzerine tankla, tüfekle gitmek, üzerlerine bomba yağdırmak; mabet, hastane demeden katliam yapmak, emsaline vahşi hayvanlarda bile rastlanmayan dünyanın en ilkel yöntemidir. Hemcinsini savaş ve terör yoluyla yok etmek, katliama tabi tutmak ancak insanlığından çıkmış, insana özgü bir özelliktir.

Savaşmak bir kaba kuvvet gösterisidir. Gücün orantısız kullanılmasıdır. Bir acziyet göstergesidir. Bunun normal hayattaki şiddetten hiçbir farkı yoktur. Hatta daha beteridir. Bakmayın, insan için akıllı, irade sahibi, düşünen, sorgulayan bir varlık dendiğine. Dünyanın en vahşi yaratığı insandır. Vahşiliğini devlet yoluyla da gösterir.

Savaşlar hiç tasvip edilmese de en son çözüm düşünülse de insanın hakimiyetinden ibaret bir dünya gerçeğidir. Sonucu daima kan, ölüm ve gözyaşıdır.

Dünyanın en kötü hareketi ve en aptalca olanı; bir devletin, bir örgütün, kazanamayacağı ve kazanma ihtimali binde bir bile olmayan bir savaşa kalkışmasıdır. İhtimaller arasında kazanma yok iken savaşa tutuşmak, yok etmeye çalışan güce, gel bizi yok et demektir. Gücü olmadığı halde ya da rakibiyle baş edemeyecek sınırlı bir güçle savaşa kalkışmak, bu uğurda kendi insanını ölüme gark etmek demektir. Bu, bireysel intihardan da canlı bomba olmaktan da beter bir durumdur. Çünkü bireysel intiharın zararı kişinin kendisine ve geride bıraktıklarınadır. Canlı bomba eylemlerine ise toplu cinayet canlı bombanın olduğu yerle sınırlıdır. Savaşlarda ise ülke toprağının her bir yeri her bir meskun mahal bombalama riskiyle karşı karşıya. Etkisi tüm ülkeyi ve çevre ülkelerini içine alır. O yüzden savaşa özellikle kazanamayacağın bir savaşa kalkışmak o ülke insanını toplu intihara sürüklemek demektir. Bunun ise ne akılda ne mantıkta ne de realitede yeri vardır.

Durum bu iken savaşı kazanma şansı olmayanlara “haydi aslanlarım! Haydi yiğitlerim! Sizinle beraberiz hamaseti yapmak, toplu intihara kalkışanlara gaz vermek, sizler mücahitsiniz” demek ise hiç akıl kârı değildir.

Burada yapılması gereken, bir işe kalkışırken önü ve arkasını hesap etmeyenlere, otur oturduğun yerde denmeli. Söz dinlemiyorlarsa araya mesafe koymalı. Maddi ve manevi destek vermemeli. Geriye bıraktıkları kan ve gözyaşı üzerinden kimseye, hiçbir kurtarıcıya prim vermemeli. Çünkü ne kadar acımasız ne kadar haksız olmasına rağmen bu dünya yaşanmaya ve nefes almaya değer.

*13/12/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

8 Aralık 2023 Cuma

Dandikmiş Gerçekten

Kış sezonuyla birlikte gelen misafire teklif etmek için ev terliği ihtiyacı oldu. 5-6 yere baktım. Hepsinde aynı marka terlikler vardı. Her terliğin üzerinde de büyük punto "yerli üretim" yazıyordu. Görüntüleri de pek güzeldi. Her bir renk ve desen al beni, gez dolaş diyordu. Adı sanı duyulmamış birkaç terlik markası daha vardı ki görüntüleri alma beni der gibiydi.

5-6 yere bakmamın sebebi de ayakkabı tamircimin "Fiyatlar çok oynak. Gez dolaş, hangisinde uygun bulursan al" demesiydi. Dediği gibi çıktı gerçekten. Her biri ayrı fiyat çekti. Aynı marka terlikler 70 ila 130 arasında değişiyordu.

Sonunda tekel ürün gibi her bir mağaza ve dükkanda tek marka terliklerden üç kadınlar için üç de erkekler için aldım. Eve getirip teslim ettim. Bir görevi daha layıkıyla yapmanın hazzını yaşadım. Anlatılmaz ancak yaşanır.

Hanım dedi ki bir de benim için alsaydın dedi. Bir tanesini de sen giy dedim. "Bu terlikler ne işe yarar. Hepsi dandik. Ben bu dandikleri giymem dedi. Sesimi çıkarmadım ama şu terliklerin neresi dandik. Görüntü, model, şıklık dört dörtlüktü bana göre. Üstelik Yahudi mallarına boykotun gırla gittiği bir dönemde yerli üretimdi aldığım. Yahudi'ye gitmemişti, Türkiye'de kalmıştı param. Bir de Türkiye'nin bu sahada ekmek yiyen ve at koşturan tek markasıydı. 

Tüm bunları içimden geçirdim bereket. Dışa vursaydım, o terlikler yerde gezmez, kafamda dolaşırdı. Anlayacağınız, şiddet gördüm hem de terlikle diyerek polise de gidemezsin. Nasıl gidebilirim. Bir polis, ne biçim erkeksin derse karizmayı da çizdirmiş olurum. Ondan sonra aile saadeti denen şeyi ara ki bulasın. 

Neyse ben bana söylene söylene içim içime bir güzel dedikodu yaptım. 

Terlik ve dedikodunun üzerinden bir hafta, on gün geçmişti ki misafirler için alınan bu dandik terliklerden biri mecburiyetten giyinilmiş. Giyinilmiş diyorum. Görmedim zira. Herkesin ayağına baksam da ev ahalisinin ayaklarına bakamam. Zira aklımı peynir ekmekle yemedim.

Bir yemek sonrası upuzun şekerlerden, ayakta olması gereken terlik hanımın elindeydi. Bak şu terliğe dedi geldi odaya. Vuracak sandım. Terlik terliktir. Neyine bakacağım demeye kalmadan, güzelim albenili terliklerin çifti birden arka taraftan tabanları yarılmış halini gösterdi. Hem de kaç yerde birden. Baktım yırtık gerçekten.

Şaşırdım doğrusu. Vay anasına, güya marka şu aldığım. Bir de marka olmayan terlik alsaydım, herhalde bir hafta on gün bile gitmeyecekti. Hoş, en tanınmamış, basit bir terlik bile en azından bir sezonu çıkarırdı. Bugüne kadar bu kadar çabuk eskiyen ne terlik gördüm ne de ayakkabı.

Hasılı benim için terlik derdi daha kış sezonuna doğru dürüst girmeden sil baştan yeniden başladı. Yarın beni yeni terlikler için çarşı pazarda dolaşır görürseniz şaşırmayın. 

Benim için esas üzüntü veren, hanımın haklı çıkmasıydı. Çünkü dediği gibi dandikmiş terlikler gerçekten. Bir de ne var bu terliklerde, neresi dandik bunların demiştim. Boşu boşuna günahını almışım. 

Siz siz olun, ilk çıktığında, sağlamlığıyla kendini gösteren, sonra daha fazla kazanma hırsıyla daha ucuza mal ederek kaliteden uzaklaşan bu yerli üretim terlikten uzak durun. Öyle, ayağıma giyer, Gezer dururum falan demeyin. Başka terlik yoksa varsın yalın ayak durun, misafiriniz de üşüsün, siz de. Bulabilirseniz kalitelisini, varsın yabancı marka olsun, alın. Aman ha aman bu yerli üretim terlik türünden uzak durun. Çünkü dandik mi dandik. Size son sözüm budur.

Bu arada dandik dandik diyorum ama iyi bir şey olmadığını bilsem de bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Size bir iyilik daha yapayım. TDK’de yer verilmiş ise dandiğin ne anlama geldiğini buraya yazayım. Bakalım neymiş dandik? “Düşük nitelikli (uyuşturucu madde vb.), düzmece, kötü nitelikli olan” anlamlarına gelen, sıfat olarak kullanılan argo bir kelime imiş dandik denen şey. Evet bu terlik markasında bu anlamların fazlası var, eksiği yok.