8 Aralık 2023 Cuma

Dandikmiş Gerçekten

Kış sezonuyla birlikte gelen misafire teklif etmek için ev terliği ihtiyacı oldu. 5-6 yere baktım. Hepsinde aynı marka terlikler vardı. Her terliğin üzerinde de büyük punto "yerli üretim" yazıyordu. Görüntüleri de pek güzeldi. Her bir renk ve desen al beni, gez dolaş diyordu. Adı sanı duyulmamış birkaç terlik markası daha vardı ki görüntüleri alma beni der gibiydi.

5-6 yere bakmamın sebebi de ayakkabı tamircimin "Fiyatlar çok oynak. Gez dolaş, hangisinde uygun bulursan al" demesiydi. Dediği gibi çıktı gerçekten. Her biri ayrı fiyat çekti. Aynı marka terlikler 70 ila 130 arasında değişiyordu.

Sonunda tekel ürün gibi her bir mağaza ve dükkanda tek marka terliklerden üç kadınlar için üç de erkekler için aldım. Eve getirip teslim ettim. Bir görevi daha layıkıyla yapmanın hazzını yaşadım. Anlatılmaz ancak yaşanır.

Hanım dedi ki bir de benim için alsaydın dedi. Bir tanesini de sen giy dedim. "Bu terlikler ne işe yarar. Hepsi dandik. Ben bu dandikleri giymem dedi. Sesimi çıkarmadım ama şu terliklerin neresi dandik. Görüntü, model, şıklık dört dörtlüktü bana göre. Üstelik Yahudi mallarına boykotun gırla gittiği bir dönemde yerli üretimdi aldığım. Yahudi'ye gitmemişti, Türkiye'de kalmıştı param. Bir de Türkiye'nin bu sahada ekmek yiyen ve at koşturan tek markasıydı. 

Tüm bunları içimden geçirdim bereket. Dışa vursaydım, o terlikler yerde gezmez, kafamda dolaşırdı. Anlayacağınız, şiddet gördüm hem de terlikle diyerek polise de gidemezsin. Nasıl gidebilirim. Bir polis, ne biçim erkeksin derse karizmayı da çizdirmiş olurum. Ondan sonra aile saadeti denen şeyi ara ki bulasın. 

Neyse ben bana söylene söylene içim içime bir güzel dedikodu yaptım. 

Terlik ve dedikodunun üzerinden bir hafta, on gün geçmişti ki misafirler için alınan bu dandik terliklerden biri mecburiyetten giyinilmiş. Giyinilmiş diyorum. Görmedim zira. Herkesin ayağına baksam da ev ahalisinin ayaklarına bakamam. Zira aklımı peynir ekmekle yemedim.

Bir yemek sonrası upuzun şekerlerden, ayakta olması gereken terlik hanımın elindeydi. Bak şu terliğe dedi geldi odaya. Vuracak sandım. Terlik terliktir. Neyine bakacağım demeye kalmadan, güzelim albenili terliklerin çifti birden arka taraftan tabanları yarılmış halini gösterdi. Hem de kaç yerde birden. Baktım yırtık gerçekten.

Şaşırdım doğrusu. Vay anasına, güya marka şu aldığım. Bir de marka olmayan terlik alsaydım, herhalde bir hafta on gün bile gitmeyecekti. Hoş, en tanınmamış, basit bir terlik bile en azından bir sezonu çıkarırdı. Bugüne kadar bu kadar çabuk eskiyen ne terlik gördüm ne de ayakkabı.

Hasılı benim için terlik derdi daha kış sezonuna doğru dürüst girmeden sil baştan yeniden başladı. Yarın beni yeni terlikler için çarşı pazarda dolaşır görürseniz şaşırmayın. 

Benim için esas üzüntü veren, hanımın haklı çıkmasıydı. Çünkü dediği gibi dandikmiş terlikler gerçekten. Bir de ne var bu terliklerde, neresi dandik bunların demiştim. Boşu boşuna günahını almışım. 

Siz siz olun, ilk çıktığında, sağlamlığıyla kendini gösteren, sonra daha fazla kazanma hırsıyla daha ucuza mal ederek kaliteden uzaklaşan bu yerli üretim terlikten uzak durun. Öyle, ayağıma giyer, Gezer dururum falan demeyin. Başka terlik yoksa varsın yalın ayak durun, misafiriniz de üşüsün, siz de. Bulabilirseniz kalitelisini, varsın yabancı marka olsun, alın. Aman ha aman bu yerli üretim terlik türünden uzak durun. Çünkü dandik mi dandik. Size son sözüm budur.

Bu arada dandik dandik diyorum ama iyi bir şey olmadığını bilsem de bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Size bir iyilik daha yapayım. TDK’de yer verilmiş ise dandiğin ne anlama geldiğini buraya yazayım. Bakalım neymiş dandik? “Düşük nitelikli (uyuşturucu madde vb.), düzmece, kötü nitelikli olan” anlamlarına gelen, sıfat olarak kullanılan argo bir kelime imiş dandik denen şey. Evet bu terlik markasında bu anlamların fazlası var, eksiği yok.

7 Aralık 2023 Perşembe

Fakirin Ekmeği

Bizim maaşlar ne olacak dersin?

Büyükler bilir. 

Yine de bir şeyler söyle. 

Halihazırda ki durumun nasıl?

Hiç iyi değil. Emekliyim demem yeterli. 

Kaç alıyorsun?

7.500 TL.

Bir de defaten 5.000 aldın değil mi?

Evet. Gelmeden gitti.

Yüzde elli bekleniyor sizin için zam. Bu arada kök maaşın kaç liraydı?

5.000'di sanırım.

O zaman senin için 2024'de bir şey değişmeyecek. Yüzde elli zam alırsan, yine 7.500 almaya devam edeceksin.

Ama geçinemem ki bu hayat pahalılığında. Enflasyonun altında kalır bu rakam. 

Enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz deniyor. 

Hep öyle derler. İnandın mı sen de buna?

Hanginize inanacağım bilemedim ki. Bir tarafta sen öldüm, bittim diyorsun. Öbür tarafta emekli, işçi ve memurumuzu enflasyona ezdirmiyoruz diyorlar. 

Sorun da burada zaten. Ne zaman ki enflasyona ezdirmiyoruz diyorlarsa, bil ki o kesim enflasyona ezdiriliyor demektir.

Ama aldığın zam enflasyonun altında kalırsa, enflasyon farkı veriyorlar. 

İyi de ne zaman veriyorlar? Altı ay enflasyonun altında ezildikten sonra.

Deme ya o kadar uzun mu?

Maalesef. O zamana kadar kim öle kim kala. 

Sağda solda biraz birikintin yok mu?

Kaç yıldır o birikintilerle takviye ederek geçiniyorum. O da suyunu çekti.

Bu durumda nasıl geçinmeyi düşünüyorsun?

Bugüne kadar hiç yapmadım ama mecburiyetten herhalde başkasına avuç açacağım. Bunun için utanma duygumu yok etmem lazım. Zira istemek kadar zor bir şey yok. Ayrıca farz et ki dilendim. Kim verir bana? Yeniden çalışmaya kalksam, bu yaşta kim iş verir bana? Bu arada bir şey sorabilir miyim?

Lütfen!

Bana zekât ve sadaka geçer mi?

Demek bu kadar zor durumdasın.

Hem de nasıl.

Zekât da geçer, sadaka da.

İyi o zaman.

Yalnız kim görüp gözetecek seni? Herkes emekli maaşı alıyor gözüyle bakıyor.

Öyle de en azından halden anlayan birinin, cebime zekatını sokuşturur umudunu taşırım. Umut deyip de geçme. Fakirin ekmeğidir zira.

Ahlak ve Etik

Yakın bir gelecekte dinlerin ortadan kalacağına dair görüş ya da öngörüler ikili görüşmelerde ya da YouTube kanallarında birilerince dillendiriliyor.

Dinler ortadan kalkar mı? Kalkmayıp etkisi azalır mı? İnsanlar dinlere mesafe koyup uzaklaşır mı? Tüm bunları zaman gösterecek. Şu var ki gençliğin hiç olmadığı kadar dinlere mesafe koyduğu, biraz ileri gidenlerin inançsızlığını ortaya koyduğu bir gerçek. 

Gençlerin dine mesafe koyması, inançsızlığa giden yolun başlangıcıdır. Bunun bir ileri merhalesi inançsızlığını ifşa etmesidir.

Gençlerin mesafe ve inançsızlığa gitmesinde; dinlerin inanç, ibadet, tarih ve müktesebatlarının dijital ortama aktarılmasının payı büyük. Milenyum gençliği, aktarılan bu bilgilere kolayca ulaşabiliyor. Akıl ve mantığın kabul etmediği görüşleri görüp okuyabiliyor. Bu bilgiler çerçevesinde inandığı dini sorgulamaya başlıyor. Bir diğer husus, kamuoyunda dindar ve mütedeyyin kimlikli görünen etkili ve yetkili çoğu kimsenin tiksinti verici bir görüntü çizmeleri. Gençlik, din bunlar gibiyse, ben o dinden değilim noktasına gelebiliyor. Bu tür ifadeleri gören bazı mütedeyyin ve sosyal medya mücahitleri, "Kişilerin yaptıkları dini bağlamaz. Paranın yüzü kirli diye paradan nefret etmek mi gerekir? Paradan nefret etmediklerine göre bunların niyeti din düşmanlığı. Dine saldıramayınca böyle yapıyorlar" şeklinde bir kıyas, savunma ve saldırma gerekçesi ileri sürse de bu tür gerekçelerin ego tatmininden ve suçu karşı tarafa atmaktan başka bir amaç taşımadığı açık.

Din savunucuları, dinlerinin ileride yok olmasını istemiyorlarsa, dinlerin dijital çağda da varlığını ve etkisini sürdürmesini istiyorlarsa, din ihtiyacının devam etmesini arzu ediyorlarsa, lafı eveleyip gevelemelerine, suçu başkalarının üzerine yıkmalarına gerek yok. Yapılması gereken, dinlerin inanç ve ibadet boyutunu öne çıkarmaktan ziyade dinin etik ve ahlaka dair söylediklerini ön plana çıkarmaları ve öne çıkaracakları etik ve ahlak ilkelerini bizzat hayatlarında uygulamalı olarak göstermeleridir. Dindar ve mütedeyyin insanda dinin emrettiği şekilde güzel ahlakı ve etik ilkeleri görenler de "Şu kimseler çok ahlaklı ve ilkeli. Bunu inançlarından alıyorlar. Ben inanırsam, bu duruşlarından dolayı onların dinine girebilirim. Çünkü haksızlık yapmıyorlar. Söz ve eylem çelişkisi yaşamıyorlar. Hayatlarında torpile, kayırmacılığa yer yok. Çıkarcı ve kendine Müslüman değiller. Emaneti ehline veriyorlar. İnancından ve görüşünden dolayı kimseyi linçe tabi tutmuyorlar. Kimden gelirse gelsin, haksızlığın karşısında durup mağdurun yanında yer alabiliyorlar. Kendilerini iyi ve güzel şeylere adamışlar. Çalışma ve üretmeye yönelmişler. Kendi çaplarında insanlığa fayda verecek katma değer üretiyorlar. Her şeyden öte çok dürüstler. Hayatın her alanında kaçak güreşmiyorlar. Bu dürüstlüklerinden dolayı bunlara çocuğumu, ailemi gözü kapalı teslim edebilirim" türünden şeyler söyleyebilmeli. Bunu söyleyebilmek için derviş görünümlü dindar ve mütedeyyin kişilerin topluma her yönüyle örnek olmaları gerekir. 

Özetle demek istiyorum ki toplumda, dinlerin inanç ve ibadetleri değil, ahlak ve etik yönleri ön plana çıkmalı ve çıkarılmalıdır. Çünkü inanç ve ibadet, kişinin Allah ile kendi arasındaki bir iletişim yoludur. Topluma lazım olan ise o inancın ve ibadetin ahlak ve etik yönüdür. Bir din ancak vazettiği ahlak ve etik değerleriyle reklamını yapar, taraftar kazanır ve varlığını sürdürür.

Kısaca, inananlarında ahlak ve etik değerleri benimseten ve yaşatan din ayakta kalır. Diğerleri tarih sahnesinden silinir gider.