Ana içeriğe atla

Fakirin Ekmeği

Bizim maaşlar ne olacak dersin?

Büyükler bilir. 

Yine de bir şeyler söyle. 

Halihazırda ki durumun nasıl?

Hiç iyi değil. Emekliyim demem yeterli. 

Kaç alıyorsun?

7.500 TL.

Bir de defaten 5.000 aldın değil mi?

Evet. Gelmeden gitti.

Yüzde elli bekleniyor sizin için zam. Bu arada kök maaşın kaç liraydı?

5.000'di sanırım.

O zaman senin için 2024'de bir şey değişmeyecek. Yüzde elli zam alırsan, yine 7.500 almaya devam edeceksin.

Ama geçinemem ki bu hayat pahalılığında. Enflasyonun altında kalır bu rakam. 

Enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz deniyor. 

Hep öyle derler. İnandın mı sen de buna?

Hanginize inanacağım bilemedim ki. Bir tarafta sen öldüm, bittim diyorsun. Öbür tarafta emekli, işçi ve memurumuzu enflasyona ezdirmiyoruz diyorlar. 

Sorun da burada zaten. Ne zaman ki enflasyona ezdirmiyoruz diyorlarsa, bil ki o kesim enflasyona ezdiriliyor demektir.

Ama aldığın zam enflasyonun altında kalırsa, enflasyon farkı veriyorlar. 

İyi de ne zaman veriyorlar? Altı ay enflasyonun altında ezildikten sonra.

Deme ya o kadar uzun mu?

Maalesef. O zamana kadar kim öle kim kala. 

Sağda solda biraz birikintin yok mu?

Kaç yıldır o birikintilerle takviye ederek geçiniyorum. O da suyunu çekti.

Bu durumda nasıl geçinmeyi düşünüyorsun?

Bugüne kadar hiç yapmadım ama mecburiyetten herhalde başkasına avuç açacağım. Bunun için utanma duygumu yok etmem lazım. Zira istemek kadar zor bir şey yok. Ayrıca farz et ki dilendim. Kim verir bana? Yeniden çalışmaya kalksam, bu yaşta kim iş verir bana? Bu arada bir şey sorabilir miyim?

Lütfen!

Bana zekât ve sadaka geçer mi?

Demek bu kadar zor durumdasın.

Hem de nasıl.

Zekât da geçer, sadaka da.

İyi o zaman.

Yalnız kim görüp gözetecek seni? Herkes emekli maaşı alıyor gözüyle bakıyor.

Öyle de en azından halden anlayan birinin, cebime zekatını sokuşturur umudunu taşırım. Umut deyip de geçme. Fakirin ekmeğidir zira.

Yorumlar

  1. Şu yazıda zekat olayını okuyunca yıllar öncesine gittim. 91 senesinde babammın ağbisi yani amçalarım zekat dağıtmaya başladılar. 92 senesinde ben ilk iş hayatına girdim fabrikaya Özlem artık çalışmaya başladı sizin zekata ihtiyacınız yok dediler o sene kestiler zekatı. Sene 2014 yılı 22 yıllık çalışmadan sonra fabrika kapandı, yılım dolu, günüm dolu yaştan 3 yıl beklemem lazım, babam rahmetli felç oldu, bu arada benim amcalar babama tekrar zekat bağladılar 22 yıl sonra, değişen ne oldu ki ben anlamadım, o zekatı bana mı veriyordu ki kesti? kardeşine veriyordu, o zekatı haketmek için kardeşinin felç mi olması gerekiyordu? işin içinden çıkmak zor.
    Maaş konusuna gelince yüksek emekli maaşı alanlarda şikayetçi hocam. Bundan 5 yıl önce asgari ücretten fazla emekli maaşı alanlar şu an asgari ücretin altındalar. Nerede adalet?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kardeşleri ihtiyaç sahibi olmasına rağmen Amcalarınız verdiği zekâtı kesmeleri yanlış. Kızı çalışsa bile zekât vermeye devam etmeleri gerekirdi. Ki 90'lı yıllar şimdiki gibi boş enflasyonlu yıllardı. Kişinin aldığı kendine ancak yeterdi. Babanız rahmetli felç olduktan sonra nihayet tekrar hatırlamışlar. Zekatta ve yardımda öncelik en yakın akrabanındır. Amcalarınız bu tasarruf giderken belki de bir cami görevlisine sormuşlardır. O da verilmez demiştir. Halbuki zekât elden gelen öğündür. O da zamanında gelmez. Senede bir defa verilen bir destektir... Maaşlar arasında maalesef bir dengesizlik var. En düşük emekli maaşı alanların durumu içler acısı. Zekât düşer kendilerine. Aynı şekilde asgari ücretle çalışan kişi sayısı evde tek ise buna da verilir. Yüksek maaş alanların şikayeti bitmez. Ben daima kendimden düşük akan insanları düşünürüm.

      Sil
    2. Hocam bahsettiğim kişiler bulundukları şehrin gizli sakıp sabancı kardeşleri diye anılır. Bizim zekatı kestiler fakat yıllarca babamdan kat kat üstün olanlar için zekat dağılımı yaptılar. Üstelik babamdan kız kardeşimize ev yapıcaz deyip genel vekalet alıp babamın Aksekideki miras haklarını satıp aralarında paylaşmışlar. Babam öldükten sonra ortaya çıktı. Hem babamın mirasını yemişler hemde bize tekrardan zekat vermeye başlamışlar. Öğrenince derhal son zekatı kendisine bankadan iade ettim. Babamın miras hakkını yemelerine sebep te, bizim aile olarak 3 kişi aynı evde çalışıp bir emeklilik hakkı kazanmamızmış. İyi de hocam ben emekli olmak için çalışırken ne dede ne nine parası yedim, kendileri erken yaşta ölmüşler. Yani ben bu emeklilik için çalışırken kimin hakkını yedim ki, bunlarda bizim miras hakkımızı yeme gereği duydular anlamış değilim. Kardeş kardeşe bunu yapar mı? hemde bu kadar varlıklı iken.

      Sil
    3. Adama sormuşlar, düşmanın var mı diye. Adam yok demiş. Kardeşin de mi yok demişler. Maalesef kardeş ve akrabanın iyisine derman yetmez, kötü, çıkarcı ve her şeyi kendine yontsn kendine Müslüman olanından zarardan başka bir şey gelmez. Böyleleri düşman başına. Arkadaşı seçebiliyoruz ama akrabayı seçemiyoruz. Sizin amcalar da öyle. Gözlerini ancak toprak doyurur. Böylelerinin verdiği zekât da öyle zannediyorum, gösteriş ve reklamdan ibaret olsa gerek. Allah kimseye özellikle böylelerine muhtaç etmesin.

      Sil
    4. Amin hocam ve ben de eden etiğini bulsun diyorum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde