26 Nisan 2023 Çarşamba

Müjdeler Değişti

Eskiden doğumlar genellikle mahalli ebeler eliyle evlerde olurdu. Haliyle çocuğun cinsiyeti de daha önceden bilinmezdi. Çocuk doğar doğmaz, annenin yanında olan kadınlardan biri veya bir çocuk koşarak babaya "Bir kızın/oğlun oldu" müjdesini verir. Karşılığında da ödülünü alırdı. Şimdilerde böyle bir müjdeye gerek kalmadı. Anne adayı aylık doktor kontrolüne gidiyor. Çocuk doğmadan cinsiyetini aylar öncesinden tüm aile biliyor. 

Oğlu askerden mektup göndermişse "Oğlundan mektup var" haberi verilirdi. Şimdi mektup kalktı. Müjdeye de gerek kalmadı.

Askerden gelirken yine koşarak biri aileye "Oğlun geliyor" müjdesini verirdi. Şimdi telefonlar sayesinde askerin ne zaman geleceği ve terhis olacağı bilindiği için bunda da müjde kalktı.

Eskiden dört gözle karne beklenir, çocuk okuldan gelinceye kadar aile merak ederdi. Sadece aile değil, öğrenci de merak ederdi. E okul çıktı merak da bitti heyecan da stres de.

Eskiden üniversite sınavına girilirken yerleştirme tercihleri de verilirdi. Kimse ne yapacağını bilmeden gözü kapalı tercih yapardı. Sonuç da dört gözle beklenirdi. Hangi bölüm kaç puanla alır, kimse bilmezdi. Şimdi sınavlar yapılıyor. Sonuçlar, başarı sırası ve puan biliniyor. Hangi bölümü kazanacağını tercih yaparken biliyor anne baba ve adaylar.

Hasılı geldiğimiz nokta itibariyle ne sürprize ne meraka ne heyecana ihtiyaç kaldı. Teknolojinin geldiği nokta itibariyle her şey daha önceden veya anında biliniyor. Eskisi gibi müjdeli bir durum da kalmadı.

Şimdi müjde olarak siyasi partilerin seçim zamanı verdikleri müjdeler kaldı. İktidar müjdeyi açıklar açıklamaz uygulamaya koyuyor, iktidar olmak isteyenler de iktidar olursak şunları bunları yapacağız sözü ve vaadi veriyorlar.

Bu müjde ve vaatlere seçmene seçim rüşveti veriyorlar diye kızıyordum. Sonra düşündüm ki geçmiş müjdeler de kalmayınca müjdesiz ne yapacaktık. İyi ki seçimler var da müjde üstüne müjde, vaat üzerine vaat alıyoruz da seviniyoruz. Yağıyor mübarek.

Müjdeler de olmayınca tekdüze bir hayat yaşayıp gidecektik. Böyle de hayat çekilir mi?

Hasılı iyi ki seçimler var da bu müjdeleri alıyoruz. O yüzden seçimlerin ve siyasilerimizin kıymetini bilelim. Değilse yüzümüze bakan olmazdı.

25 Nisan 2023 Salı

Tarikatın Böylesi

"Kenya'da tarikat lideri Paul Makenzie Nthenge, müritlerine açlıktan ölmeleri halinde cennete gidecekleri, İsa ile tanışacakları vaadinde bulunur. Yapılan soruşturma sonucunda sahil kasabası Malindi yakınlarında tarikat üyesi 73 kişinin cesedine ulaşıldığı bildirildi. Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor. Cesetlerin içinde çok sayıda çocuk cesedi olduğu da söyleniyor. Adı geçen tarikat liderinin iddiaları kabul etmediği belirtiliyor."

Gazetelere düşen haber böyle. Müritler aç ölürlerse bunun karşılığında hem cenneti kazanacaklar hem de İsa ile tanışmış olacaklar. Bir taşla iki kuş vurmak diye buna derim ben.

Kenya'da geçen bu katliam tarikatlarla ilgili ne ilk öyle zannediyorum, ne de son olacak. ABD'de de siyanür içmek suretiyle canlarına kıyan 900'ün üzerinde bir toplu intihar olmuştu. Bu intiharda da hareketin lideri başrolü oynamıştı. 

Bu ölümleri ve tarikat liderlerinin emirlerini makul görmek mümkün değil. Zira bunu ne akıl ne din kabul eder ama zaman zaman böyle absürt ölümler olabiliyor.

İster İslam ister Hristiyanlık ister Yahudilik ister Budizm hangi din olursa olsun, hiçbir dinin kitabında ölün, aç kalın, acınızdan ölün yazmaz. Peygamberleri veya kurucuları ölün demez, bir ödül için canınıza kıyın demez. Çünkü dinler öldürmeyi değil, yaşatmayı hedefler. Dinlerde olmayan bu ölümü bir tarikatın lideri veya şeyhi müritlerine nasıl önerebilir? Haydi önerdi diyelim, müritler böyle şey mi olur, çatlar mısın diyerek niye itiraz etmezler de söyleneni harfiyen yerine getirmeye kalkarlar. Bu yaptıklarına akılsızlık desen, akılsız olduklarını hiç kabul etmezler. Kabul etmeseler de böylelerine akılsız demede hiçbir sakınca yok. Akıl varsa da kullanıp sorgulamadıkları için nazarımda akılsızdırlar.

Diyelim ki bu hareketler sapık tarikatlar. Normal tarikatlar çok mu tekin. Müritlerini öldürmüyor da ölmekten ve öldürmekten beter yapıyorlar. Burada iyi tarikatlar da var denebilir. Müntesiplerine göre vardır ve kendi tarikatları mükemmeldir. Bugün en masum görülen tarikatların şeyhi şu gerekçeyle ölün dese, kendisini öldürecek mürit çıkar mı çıkar.

Hangi dine alt olursa olsun, tarikatlara bir bakarsak,

Hemen hemen hepsinde aklı kullanma yoktur. Aklı teslim etme vardır.

Sürü psikolojisi ile hareket etme vardır.

Emir ve talimatla yaşarlar.

Sorgu ve sorgulama yoktur.

İtiraz yoktur. Şeksiz şüphesiz itaat ve bağlılık vardır.

Şeyhin her dediği dinlerine aykırı bile olsa müritlerine göre vardır bir hikmeti.

Şeyhe göre mürit gassal önündeki meyyit gibidir...

En iyisi inanın dininize. Kitabınızdaki yazanları yerine getirmeye çalışın. Bir tarikata girmeyin. Girecekseniz de söylenen her şeyi sorgulayın. Sorgularsanız zaten sizi kapı dışarı ederler. Böylece kendinize gelmiş olursunuz.

Bir Kilo Çay Fiyatına Beş Çay

Bugün üç arkadaş rastgele coffee yazan bir kafeye girdik. Kafe de bir iş merkezinin içinde. Sağa sola baksan, dükkanları görüyorsun. Yani manzaralı bir yer değil. Esnaf çay ocaklarının manzarası daha güzel.

Üç kişi toplam beş bardak çay içtik. İçtiğimiz çay da bulaşık suyuna benzer bir çay. Ne demi vardı ne de lezzeti. Belki de sabahtan demlenen çayı öğleden sonra taze taze biz içtik. Tabir yerinde ise bu tür çaylara toplumda “imamın abdest suyu” gibi derler.

Boğazımızı ıslatma ve ağzımızın tadını bozmanın dışında bir işlevi olmayan çayın olumlu yanı, koyu bir sohbet olmasıydı. Muhabbetin dibine vurduk.

Ödemeye yaklaşırken bizim hesap ne kadar demeden kasiyer kızımız borcunuz 75 lira dedi. Sağa sola baktık. Bizden başka kimse yoktu. Belli ki günün belki de ilk müşterisiydik.

Eş dost muhabbetinde ödenen çay parasının lafı olmaz ama bir çayın bedelinin 15 lira olması garip değil mi? Bunca para coffee yazması mıydı acaba? Çayın dışında başka bir şey yenip içilse, piyasa belli. Haliyle pahalı olacak dersin. İçtiğimiz fakirin milli içeceği çay.

Fiyatı ne kadar yükselirse yükselsin, çayın kilosu 70-80 lira arasında. Beş bardağına ödediğimiz para ise tamı tamına bir kilo çay parası. Bir kilo çaydan evde kaç çaydanlık çay demlenir. Burnundan gelinceye kadar içersin hem de taze taze. Coffeenin bardağı mı farklı? Değil. Evimizdeki ve diğer çay ocaklarındaki bardakların ta kendisi. Çayı mı güzeldi? Yukarıda dediğim gibi tadı ve lezzeti olmayan, görüntüsü beni içme diyen bir çay idi. Manzara zaten yoktu. Müşterisi bol cazibeli bir yer olsa ya da zengin bir muhit veya turistik bir yer olsa, eh dersin, buralarda bundan iyisi can sağlığı dersin.

İyi de içtiğimiz Allah’ın çayı, fakiri milli içeceği. Çay dediğimiz rengi ve belediye suyundan ibaret. Maliyet olsa ne olacak. Anlaşılan dükkan kirasını ödemeye yardımcı olduk.

Tamam anladık, fiyatlar astronomik. Girdi maliyetleri yüksek. Artık bu fiyatlar niye böyle demez olduk. 

İthal ürünleri anladık. Ülkeye dövizle giriyor.

Yüzde yüz yerli olan ürünlerdeki anormal yükselişi anlamak zor. Mesela çay yüzde yüz yerli bir ürün.

Bir bardağı 15 lira olan, çaydan başka her şeye benzeyen bu çay esnaf çay ocaklarında 3,5-4 lira, bilemedin beş lira civarı. Üstelik sürekli sirkülasyon olduğu için taze taze içersin. Bu çay ocakları herhalde babasının hayrına vermiyor çayı. Bunlar da kazanıyor, kafeler de. Gördüğünüz gibi kafeler fahişin fahişine satıyor çayı.

Serbest piyasa, isteyen istediğine satar diye çayın bardağında bu kadar büyük fark olmaz. Tek kelimeyle insaf diyeceğim ama ticaretin hele bizim insanımızın insafı yok. Böyle puslu havalarda maliyeti belli ürünlerde alt ve üst limitin belirlenmesinde fayda var. Meslek odaları ortalama bir fiyat da belirlemeyecekse, piyasa esnafın insafına bırakılacaksa, merak ediyorum niçin varlar?

Siz siz olun, çayınızı, kahvenizi kafelerin dışındaki uygun yerlerde için. Hem doyasıya hem taze taze hem de tavşan kanı için. Ne midenize dokunur ne de bütçenize. Bırakın böyle kafeler sinek avlasın.