24 Nisan 2023 Pazartesi

Kurbanlıklar Cep Yakacak

Ramazanı, bayramını uğurladık. Ufukta 2 ay sonra gelecek kurban bayramı var.

Et fiyatlarının halen 350 lira olduğu göz önünde bulundurulursa, kurbana kadar bu fiyatların 400 liraya yükselmesi kuvvetle muhtemel.

Bu demektir ki kaç yıldır cep yakan kurbanlık fiyatları bu sene bütçeyi epey zorlayacak. Çünkü en küçüğünden büyükbaşa kurban ortağı olan birisi, 10 bin lirayı gözden çıkarması gerekecek. Haydi kesti diyelim, orta ve dar gelirli bir ay boyunca ne yiyip ne içecek?

Orta ve dar gelirlinin kurbanla işi ne? Onlar zaten zengin değil, onlara kurban düşmez diyebilirsiniz. El hak doğru. Bu kesimlere kurban düşmez. Yalnız yıllardır dinen zengin olmamasına rağmen bu ülkenin fakirleri de dişinden, tırnağından artırarak borç harç kurban keserdi. Hem dini vecibe mi yerine getireyim hem de çoluk çocuk başkasının eline bakmasın, et* yüzü görsün derdi. Ama bu bayram zaten hiper enflasyonla birlikte ay sonunu borçla getiren fakir insan kurban kesemez ve kesmemeli de.

Bu demektir ki bu kurban bayramında gerçek zenginler kurban kesecek. Her şeye rağmen kesmeye kalkan da kredi kartına taksit imkanı olan kesim yerlerini tercih edecek.

Görünen o ki yıl boyu kasaba gidip et alamayan ve iştahını kurbana saklayan insanımızın büyük bir çoğunluğu bu bayram kurban kesemeyecek. Bu durumda ne yapılabilir?

Dinen kurban kesmekle yükümlü zenginlerimiz kestikleri kurbanlık tan daha fazla pay ayırarak yakınlarından başlamak suretiyle ihtiyaç sahiplerine dağıtmalıdır.

Birden fazla kurban kesmekle yükümlü zenginlerimizin büyük çoğunluğu bir tanesini kendi kesip bir tanesini de yurt dışına bağışlıyordu. Zenginlerimizin bu seneye mahsus tüm kurbanlarını yurt içinde kesmesinde fayda var. Yani yurt dışına göndermemeli. Öncelikli olarak kendi yakınlarından kurban kesmeyen varsa bir kurbanlığını onlara verip kendi adına kesmesini sağlayabilir ya da kendisi kesip yakınlarına pay edebilir.

Kurban fiyatlarında devlet sübvanse yapabilir. Kurban kesecek orta ve dar gelirli işçi ve memura belirli bir miktar kurban yardımı yapabilir.

Peşin fiyatına taksitli kurbanlık satışları zorunlu kılınabilir.

Yeterli miktarda kurbanlık olup olmadığı hesabını devlet yapmalı. Kurbanlık sayısı yeterli değilse, arz talebe göre tedbir almalı. Hayvancılık yapan esnafı mağdur etmeyecek şekilde gerekirse, kurbanlık ithaline izin vermeli.

Kurbanlık piyasasını suni olarak yükseltmeye çalışanlara karşı devlet yetkili birimlerine denetim yaptırmalı.

Kurbanlık fiyatlarının suni yükselişinin önüne geçmek veya dar ve orta gelirliye destek olmak amacıyla Et ve Süt Kurumu maliyetine taksitli satış yapabilir.

Nasıl bir çözüm yolu bulunur bilmiyorum. Aklıma gelen çözüm önerilerini sundum.

*Mesele sadece kurbanda kurbanlık kesmekten ibaret değil. Dar ve orta gelirli, kestiği kurban etinin büyük çoğunluğunu dolaba koyarak yıl boyu kullanacağı et ihtiyacını yemeklerin içine atarak gideriyordu. Beslenme ve yemeklere lezzet gelmesi için de mutlaka ete ihtiyaç var.

Kokuşmuşluğu Önlemenin Yolu

Herkes evinin önünü süpürürse, sokaklar tertemiz olur deriz. Bu sözü genellikle salt temizlik yönüyle ele alırız. Aslında bu sözü her anlamda kullanabiliriz. Mesela, 

Herkes çocuğuna sahip çıksa, onları güzel şekilde yetiştirse, onları takip etse sağlıklı bir toplum olur.

Çocuğumuz karşı komşunun çocuğuyla kavga etse, onları aralamak için yanlarına vardığımızda, bir ona bir kendi çocuğumuza tokat atacağımızda ilk tokadı kendi çocuğumuza atsak, daha adilane olmaz mı? Haydi tokada karşıyız. Şiddet şiddetle çözülmez. Eyvallah. O zaman ikisine de kızalım ama ilk kızmayı kendi çocuğumuza yapalım. Çünkü herkes kendi evinden sorumlu olursa, sorun büyümeden çözülür.

Çocuğumuz istediğimiz gibi değilse ona önce nasihat ederiz, sonra uyarırız. Olmadı mı eleştirir, kızarız. Çocuğumuza kızmamız, onu sevmediğimiz ve gözden çıkardığımız anlamına gelmez. Daha iyi olması içindir tüm çabamız. 

Çocuğumuz her ne yaparsa, göz yumar, görmezden gelir, her hatasını savunursak, bunun adı çocuğumuzu sevmek değil, aksine ona kötülük yapmaktır.

Kendi çocuğumuz ya da zihniyet yönünden savunduğumuz, sevip saydığımız mahallemizden biri bir suç işlediğinde, onu hiç arkamıza almadan adalete kendi ellerimizle teslim etmek, mahalleyi temizlemek demektir. Suçuna rağmen onu koruyup kollamak ise mahalleyi kirletmek demektir. Yargılandıktan sonra suçsuzluğu ortaya çıkmış ise yanımıza daha güçlü gelir, bizim de yüz akımız olur. Yargıya vermez isek ilanihaye o suç mahallelinin üzerinde kalır.

Aynı zihniyet kafasına sahip olduğumuz biri hakkında infiale sebep olan bir iddia ve şayia ortaya çıkmış ise bu iddianın ne olduğunu bilmeden o kimseyi koruyup kollamak, temize çıkarmaya çalışmaktan ziyade olayı soğukkanlı bir şekilde değerlendirip iddiaları araştırmak, iddialar ciddi ise gereğini yapmak zihniyeti temizler. 

Oy verdiğimiz partinin genel başkanı veya parti yetkililerinden biri bir hata işlemişse, bu hataya sahip çıkmamak ve bu hatayı eleştirmek, partiyi gözden çıkarmak değil, partiyi temize çıkarmaktır. Yine insanlar hatasına rağmen partisini desteklemeye devam edebilir. Çünkü hiçbir insan bir hatası yüzünden çizilip atılmaz. Partimin bu hatasını savunmuyorum demek kişinin partisine düşmanlık yapması değildir. Savunduğu parti hata üzerine hata yapar, pot üzerine pot kırar, günahı sevaplarını geçer, uyarılara rağmen kendine çekidüzen vermez ise bu durumda şeksiz şüphesiz destek o partiye iyilik değil, kötülüktür. Tepki gösterilecek ki parti ve parti adına söz söyleyenler kendilerine çekidüzen versin. 

Hasılı sokakların temizliği için herkes evinin önünü temizlese, herkes kendi çocuğunu yetiştirip sahip çıksa, herkes kavga ve anlaşmazlıklarda ilk tokadı kendi çocuğuna atsa, ilk uyarıyı kendi çocuğuna yapsa, çocuğunun her hatasında ilk uyarı ve eleştiriyi çocuğuna doğrultsa, herkes mahallesinden suç işleyen birini yargıya teslim etse, herkes kendi mahallesinden çıkan şayiayı araştırsa, zihniyetine uygun oy verdiği partisinin hatalarını eleştirse, hatayı ölümüne savunmasa tüm mahalleler temizlediği gibi insanlar da temizlenir, Siyasi partiler de kendilerine çekidüzen verir. Değilse kokuşmuşluk alır başını gider ve bağışıklık yapar, kokuşmuşluktan bile haberimiz olmaz. 

İnsanı Tanıma Kriterleri

İnsanları tanımanın yolları Hz Ömer'e göre komşuluk yapmak, alışveriş yapmak ve yolculuk yapmaktır. Bir nevi gündelik ilişki ve iletişim halinde olmak diyebiliriz buna.

İnsan bir müddet kendini gizlemek için olduğundan farklı görünmek isteyebilir ama komşu uzun süre kendini gizleyemez. Çünkü akşam sabah karşı karşıya veya yan yanasınız. Beraber oturur kalkarsınız. Komşunun yaptığından haberdar olursunuz. Sokakta, mahallede yüz yüze gelirsiniz. Hal ve hareketlerini, mahalleliyle ilişkisini, geçim ehli ve uyumlu olup olmadığını gözlemleyebilirsiniz. Hırlı mı hırsız mı güvenilir biri mi bilirsiniz.

Aynı şekilde tek alışveriş ölçü olmasa da bir kişinin nasıl biri olduğunu birkaç alışverişte test etme imkanına kavuşuruz. 

Bir diğer kriter yolculuktur. Yolculuk esnasında kişi kendisini daha net gösterir. Çünkü gün boyu berabersiniz. Birlikte bir yolculuğa çıkmışsınız. Huyunu, suyunu bir güzel görürsünüz.

Her üç kriterde insan iyi ve güzel şeylerde değil de zor durumda kalındığı durumlarda daha net ortaya çıkar. 

Fark ettiyseniz, bu üç kriterde kişinin düşüncesi, inancı, fikri ve zikri yok. Hz Ömer namaz kılıyor mu, dinden ve imandan bahsediyor mu dememiş, başı örtülü mü, sakallı mı bakmamış. Zor durumda yanında mıdır, taşın altına elini koyuyor mu, seni bir başına bırakıyor mu, iyi gün dostu mudur, ticarette seni kazıklıyor mu, kötü malı iyi diye sana pazarlıyor mu, evini ve eşyanı gözün kapalı teslim ettiğinde gelince yerli yerinde görebiliyor musun? Esas önemli olan bunlar.

Elbette komşuluk, ticaret ve yolculuk esnasında uyumlu, kafadar ve kafa yapına uygun olması belki tercih sebebi olabilir ama temel kriter değil. Çünkü kişinin giyim kuşamı, şekli şemaili, kılık kıyafeti, inancı kendisine aittir. Kişilerin bize insanlığı lazım.

Bizler her ne kadar düşünce yapımıza uygun insanlarla komşuluk, ticaret ve yolculuk yapmayı tercihen de öte bir kriter olarak belirliyorsak da aslında farklı zihniyette insanların birbirlerine karşı kafalarında ki önyargılı yıkabilmesi için komşuluk, ticaret ve yolculuk yapmasında fayda var. Çünkü bu vesileyle insanlar birbirini tanımış, daha önceki peşin hükmün geçersiz olduğunu anlamış olur. Bu vesileyle birbirlerini iyi tanıdıktan sonra birbirlerine karşı “Sen farklısın, bulunduğun camia gibi değilsin” şeklinde itirafta bile bulunurlar. Demek ki bu kesimin içinde böyleleri de varmış dedirtir insana. Bu birliktelik sonrasında sağlam dostluklar kurulmasına sebebiyet verilebilir. Bu vesileyle karşıt kesimler birbirine daha empati ile bakabilir ve aradaki duvarlar kaldırılabilir.

Böyle değil de herkes düşüncesine göre mahalleler oluşturur, gözünü ve gönlünü başka mahalleye kapatırsa, herkes kendi gibi düşüneni iktidarda görmek ister, bir başkası gelirse, ülke ve din, ülke ve laiklik elden gider derse aynı ülke içerisinde bir birimizin yüzüne duvar örmüş oluruz, birbirimizi düşman gibi görürüz. Bugünkü yaşadığımız fiili durum da budur.

En iyisi farklı mahallelere açılmak, onları anlamak onları dinlemek gerekir. Beraberinde asgari müştereklerde buluşmak gelir. Bu da seviyeli birliktelik demektir. Şu da bir gerçek ki aynı zihniyette ki insanların bulunduğu yerde seviyeli birliktelik olmaz, laubalilik gibi şeyler artar. Nasılsa bizden denir, yapılan olumsuz şeylere göz umulur. Bu da ihanet ve kokuşmuşluğu beraberinde getirir.