21 Nisan 2023 Cuma

Seçim Beyannamem

Siyasilerimizin seçim döneminde verdikleri seçim vaatlerinden esinlenerek bir seçim vaat listesi de ben hazırladım. Bundan iyisi can sağlığı. Bakalım hazırlığım sizden tam puan alabilecek mi? 

1.Çocuğunuz ana karnına düştüğü andan itibaren her türlü hastane, doktor ve eczaneye ödenmesi gereken yüzde yirmi ilaç bedeli dahil her türlü masarif devlet tarafından karşılanacaktır. 

2.Annenin sağlıklı beslenmesi için yiyip içeceği, aşerme dahil her şey devlete aittir. 

3.Çocuğunuz doğduğu andan itibaren bez, ıslak mendil, çiçek ve çikolatası dahil her türlü hastane masrafı; bakım, giyim kuşam, yeme içme vb. harcamaları devlet tarafından giderilecektir. 

4.Evleninceye kadar çocuğunuzun her türlü masrafı, kreş, anasınıfı, ilk, orta, lise ve üniversite masrafı, harçlığı vs. devlet tarafından karşılanacaktır. 

5.Çocuğunuzu evinizde beslemek istemiyorsanız, evleninceye kadar barınma ve ibate imkanına kavuşacaktır. 

6.Oturduğunuz evin kirası, elektrik, su, doğal gaz ve her türlü faturanın ay, yıl ve belirli limit olmayacak şekilde her türlü ödemesini devlet üstlenecektir. 

7.Çocuğuna evde bakmak istemeyenler için devlet gözetiminde uzman bakıcılar nezaretinde bakım hizmeti verilecektir. Siz sadece sevmek istediğiniz zaman gelip sevip gideceksiniz. Çocuğunuzun size baba demesini istemezseniz, devlete baba diyecek.

8.Maaşınız enflasyondan etkilenmeyecek. Maaşınızda bir limit olmayacak. Ne kadar çekmek isterseniz, bankamatiğe yazıp çekeceksiniz. Bankamatiğiniz herhangi bir bankanın bankamatiğine bağlı olmayacak. Direk darphaneden para çekeceksiniz. Para basım ihtiyacını karşılamak için yeteri kadar yeni makine devreye girecektir.

9.Eviniz kira ise kiranızın tamamını devlet ödeyecektir. Eviniz kendinize ait ise devlet size kira yardımı yapacaktır.

10.Dışarıda yapacağınız her türlü alışveriş, yeme, içme devletin size verdiği devlet baba kartından giderilecektir. 

11.Devlet başta çocuğunuz olmak üzere tüm aile fertlerine iş vermekle yükümlüdür. Devlet istihdam edemediği vatandaşa işsizlik parası ödeyecektir. Herkes istediği işte çalışacak, eli sıcak sudan soğuk suya değmeyecek şekilde masa başı iş yapacak. Her türlü hizmet ve ihtiyaçlar ise Suriyeli ve Afgan vatandaşlarımız tarafından verilecektir.

12.Çocuklarınızın evlilik, çeyiz, ev, düğün masrafları yine devlet tarafından giderilecektir.

13.Yaşlandığınız zaman her türlü bakım, yeme, içme ve ibate hizmetleri huzurevleri marifetiyle karşılanacaktır.

14.Öldüğünüz zaman inancınıza göre cenaze işlemleri yapılacak. Cesediniz devlet tarafından daha önce hazır edilen boş mezara gömülecektir.

Kısaca yediğiniz önde, yemediğiniz arkada olacaktır. Aklınıza gelebilecek her şey boş mezarınız dahil devlet tarafından karşılanacaktır. Yani her şey beleş. 

Bu kadar hizmete sizden tek kuruş ücret alınmayacak. Yapacağınız tek şey, bizi iktidara getirmek için oy vermek olacaktır. Oy sizden, hizmet bizden. Haydi göreyim sizi.

Abdulmuttalip'inki de İş mi?

Ebrehe büyük bir ordu ile birlikte Kabe'yi yıkmaya gelir. Ordusunun önünde de filler var. Bundan dolayı Kur'an bu olaya Fil vakası der.

Mekkelilere büyük bir ordunun Kabe'yi yıkmak üzere geldiğini haber alır almaz, bir telaşa kapılır. Ne yapacaklarını bilemezler. Çünkü bu orduya karşı koyacak güçleri yok.

Çaresiz şehri terk edip dağın yamacına çekilmeye karar verirler. Şehirden ayrılmadan önce son kez Kabe'ye gelerek Kabe kapısındaki zincirlere tutunurlar. "Bu Kabe'nin sahibi sensin. Burayı koru" diye Allah'tan yardım isterler. 

Kabe müşrik Mekkeliler için her şeydi. Sayesinde ticaret merkezi idi burası. Yılın belli aylarında büyük panayırlar kurulurdu. Her bir yerden kimi ticaret kimi de Allah'ın evi Kabe'yi ziyaret için gelirdi. Yine Kabe sayesinde Araplar nezdinde bir ayrıcalıkları vardı. Ne de olsa Allah'ın evinin komşusu idiler. 

Kabe'nin sahibi ile araları pek olmasa da zaman zaman çıplak şekilde ıslık çalarak alkış tutarak tavaf ederlerdi. Gözü gibi bakarlardı bu eve. Bu ev olmasa ne yaparlardı? Eskisi gibi ticaret olmaz, ziyarete gelen olmaz, Araplar nezdinde bir itibarları da kalmazdı. 

İş başa düşünce nicedir terk edip yerine putlardan medet bekleseler de putlardan yardım istemeyi bırakıp Allah'a dua edip olup biteni seyretmek üzere dağın yamacına çekilirler. 

Bu arada Ebrehe de boş durmaz. Şehrin etrafına adamlarını göndererek şehri talan ettirir. Vatandaşa ait ne varsa yağmalatır. Yağmalanan malların arasında Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalip'e ait 100 deve de vardır. Bu develer sadece dedeye değil, tüm Haşim oğullarına aitti. Ailenin geçim kaynağı idi bu develer. Yokluğu felaket idi. Koca aile ne yiyip ne içecekti sair zamanda. 

Develerin Ebrehe'nin adamları tarafından ele geçirildiğini öğrenen Abdulmuttalip, şansını denemek üzere soluğu Ebrehe'nin kapısında alır. Ebrehe'den görüşme talep eder.

Ebrehe Abdulmuttalip'i huzura kabul eder.

Ne istediğini sorar.

Abdulmuttalip develerimi istiyorum der. 

Ebrehe şaşırır bu isteğe. Şaşkınlığını da dışa vurur. Millet Kabe derdinde, sen ise develerinin peşindesin. Ben sanmıştım ki Kabe'yi yıkma diye ricaya geldin. Aklı sıra dede Abdulmuttalip'i lafıyla ezecek. Abdulmuttalip lafın altında kalır mı? Kaçın kurasıdır. Ben develerin sahibiyim. Onları korumakla yükümlüyüm. Kabe'nin sahibi ise başkası. O orayı koruyacaktır şeklinde cevap verir.

Bu karşılıklı münavele nasıl sonuçlandı bilmiyorum. Bildiğim, Ebrehe'nin ordusu Kabe'ye yaklaşmadan telef olduğudur. Kabe'nin sahibi evini korumuştur. 

Bilmediğim bir şey daha var. Abdulmuttalip’in ailesine ait develerin akıbetinin ne olduğudur.

Burada izninizle dedeyi haddim olmayarak eleştirmek istiyorum. Zira hak etti bu eleştiriyi. Ebrehe ısrarla develeri bırakıp Kabe’ye odaklanması gerektiğini söylemesine rağmen dede develerim de develerim demiş. Bu ise hiç yakışık almamıştır. Öyle ya mevzubahis olan Kabe ise develerin, geçim derdinin, dünyalık malın lafı mı olurdu. Büyükler neye odaklanmamızı istiyorsa, ona odaklanmak lazım. 

Bayılırım Beleşe

Bilmeyenler, hala bilmemekte direnenler için söylüyorum:

Bayılırım beleşe. 

Aşığım bedavadan gelene. 

Yağmasa da varsın gıdım gıdım gelsin. Yeter ki beleş olsun. 

Nerede bir beleş bulursam, yerleşirim oraya.

Ne üzümünü sorarım ne de bağını. Yerim üzümü çifter çifter, önüme bakarım. 

Biri bir yemek ziyafetine mi çağırdı. Elim kanda da olsa giderim. Gitmekle de kalmam. Kıtlıktan çıkmış gibi tıka basa yerim. Lokmaları bir bir atarım. İkinci lokmayı almak için ilkini nasıl yuttuğumu bilmem. Çiğnemeden yutarım. Mideme otururmuş, kilo yaparmış, hiç dert edinmem. Beleş bulamadığım zamanlarda yürüyerek eritirim nasılsa. Yeter ki yediğim beleş olsun. Normalde prensip sahibi olmasam da beleş benim değişmez tek felsefemdir. Yemek bulunca yer, dayak bulunca kaçmak diyebiliriz buna. Yeter ki ödemesini tüzel ve gerçek kişiler yapsın.

Yeme derken sadece boğazımdan geçen değil. Beleşe faydalandığım her şey bu kapsama girer. 

Beleşte tercihim daima tüzel kişiliklerden gelenedir. Çünkü tüzel kişiliğin sahibi yoktur. Deniz gibi görürüm buradan geleni. Yemezsem ve kullanmasam kendimi keriz gibi görür, domuz gibi hissederim. Biliyorsunuz, domuz olmak, domuz eti yemek bana göre değil. Tüzel kişilik bana kaşıkla verdiğini sonra kazanla alırmış. Hiç dert edinmem bunu. Çünkü anlık yaşamak, yarını ve sonrasını düşünmek bana hep ters gelmiştir. Hasılı beleşe gelen her şey benim için yağma Hasan'ın böreği gibidir.

Gerçek kişilerin ikramını reddetmesem de içimde hep bir ukde kalır. Çünkü yiyip içerken bunun karşılığı var derim. Ne de olsa bugün o ikram ederse, yarın sıra bana gelecek. O yüzden tercihim daima tüzel kişiliğin yağmasıdır. Keşke arada değil de her zaman yağsa diyorum. Yerken de hiç gocunmam. Nasılsa cebinden mi çıkacak. Yağma Hasan’ın böreğini dağıtmanın kime, ne zararı var, değil mi?

Bu beleşe konma ve beleş aşkım, akşam saatlerinde gelen mutfak ve sıcak suyun bir yıl boyunca ücretsiz olacak müjdesi üzerine yeniden depreşti. Daha dün yıkanmış olmama rağmen kalkıp bir güzel daha yıkandım. Ne de olsa beleş.

Oturduğum dairenin ısınması merkezi olmasaydı, petekleri açacaktım sonuna kadar. Kışın ısınamadığım kadar ısınacaktım hem de iliklerime varıncaya kadar. Yanıp pişsem de gerekirse pencereleri açacaktım ama petekleri bir ay boyunca kapatmayacaktım. Ne de olsa beleşti bir ay boyunca. Aslında bu beleş bana nisan-mayısta değil de aralık, ocak gibi lazımdı ama olsun. Hiç yoktan iyidir. Petekleri açmaya davranayım diye içimden geçirdim ama yönetici merkezi sistemi kapatmıştı. Bu haberin ardından açar mı diye bekledim. Nuh dedi, peygamber demedi. Halbuki açsa ne iyi olurdu değil mi? Sanki cebinden verecek. Kimin malını kimden sakınıyor, inan anlamak zor. Aramızda kalsın nefret ederim böyle devlet korumacılarından.

Neyse olanla yetineceğim artık. Yalnız tam sevinemedim beleşe. Doğal gazı bir yıl boyunca beleşe getireceğim ama bu ay sıcak su faturası doğal gaz faturasını geçti. Sıcak su beleş ama sudan ucuz dediğim su paralı ve doğal gazdan pahalı. Şimdi beni kara kara düşündüren de bu. Tek umudum, bu bayram müjdesinin ardından belediyenin de su da beleş demesi. O zaman görün beni, banyodan çıkar mıyım hiç. Bir de sıcak suda kullanılan elektrik de bedava denirse, benim için geriye tek boş mezar kalacak. 

Hasılı keşke her gün bayram olsa, keşke her gün seçim olsa, keşke hayat benim için her gün beleş olsa...

İyi bayramlar!